Yeni enerji santralleri: Şehirler

Geleceğin şehirlerinde esas olan, kendi kendine yeten bir sistem

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

Geleceğin ideal şehri, az karbon ayak iziyle yüksek refah düzeyini birleştiren bir yaşam alanı. Bu ideali gerçekleştirmek için şehirlerin yaşayan özerk üretim ve tüketim alanları olarak görülmesi gerekli. Alternatif enerjiyi şehir yaşamının bir parçası haline getirmek, halka açık yeşil alanları korumak ve sayılarını artırmak, mimari tasarım ve materyal seçimini alternatif enerjilerden en iyi yararlanacak şekilde projelendirmek, kirli su ve atık dönüşümünü yaygınlaştırmak; yani, şehri kendi kendine yeten bir sisteme dönüştürmek, yarınların garantiye alınması için en iyi çıkış yolu.

İngiliz hükümetinin iklim değişimi raporu ile tanınan ekonomisti Lord Stern'e göre, harekete geçmemenin veya geç harekete geçmenin bedeli çok daha ağır olacak. Enerji tüketimi, 2030 itibarıyla dünyada yüzde 50 oranında artış gösterecek. Bugün bile kırsal alana göre, 4-5 derece daha yüksek sıcaklıkta olan şehir merkezleri, enerji tüketimin artmasıyla daha da ısınacak. Şehirler kendi kendine yeten enerji merkezlerine dönüştürülmezse, klasik enerji kaynaklarının tükenmeye başlamasıyla sürdürülebilir ekonomiyi korumak zorlaşacak.

Şehirler, nasıl kendi kendine yeterler?

Bugün dünyanın büyük şehirlerinin kendi dinamikleri, klasikleşmiş altyapı sistemleri, çoğunlukla eski ve yeninin bir arada olduğu mimarisi, şehir dışında enerji kaynakları, barajlarıyla belli bir düzenleri var. Şehirlerin yüzde 98'i halihazırda kurulu ve kullanım halinde. Bu dönüşümü gerçekleştirmek için, şehrin sadece yüzde 2'si şehir planlamacıları, mimarlar, doğa ve enerji bilimcilerinin geliştireceği yeni projelere açık. Diğer bir deyişle, şehrin enerji üreten bir ekosisteme dönüşümü ancak halihazırdaki düzenin yeni teknolojilerle buluşturulması ve alternatif çözümlerin üretilmesiyle mahalle bazında planlanan uyarlamalarla gerçekleştirilebilir. Örneğin, çok rüzgar alan bölgelerde rüzgar değirmenlerinden enerji üretimine gidilirken, güneşli bölgelerde her çatıya solar paneller takılarak her apartmanın kendi enerjisini elde etmesi sağlanabilir.

Yeni kurulan yerleşim alanlarında ise, bir mahallenin tamamen kendi kendine yeten bir apartmanlar sitesinden oluşması mümkün kılınabilir. Dünyada deneme aşamasındaki örnekleri bulunan yaşam alanları ütopya gibi görünse de, geleceğin şehirleri elektrik arabalar, toplu taşıma veya bisikletlerle ulaşım sağlanan, her binanın üzerinde solar panellerle sıcak su ve enerji üretimi yapılan ve halka açık kırsal alanların yanında sebze meyve yetiştirilen ufak tarlalardan gıda ihtiyacının karşılandığı alanlar olacak. Kentsel tarımla, artan gıda ihtiyacını yoğun üretim metotları ve doğal kaynakları yeniden kullanarak şehrin gıda ihtiyacını şehirden karşılamak mümkün olacak. Planlama, üretim, süreçlendirme, pazarlama, dağıtım ve tüketimden oluşan tüm süreçleri yöneten, kentsel tarım; sürdürülebilir şehirlerin tasarlanmasında büyük katkı sağlayacak.

 

İran'da su ve sıcağa, yaratıcı ve geleneksel çözümler

Farklı coğrafya ve iklim özellikleri şehirleri tarih boyunca yaratıcı çözümlere itmiştir. İran'da çölün ortasında bulunan Yezd sulama ve soğutma sistemiyle dünyaya minimum enerji tüketimiyle en zor hava şartlarıyla efektif bir şekilde mücadele edilebileceğini kanıtlıyor. Qanat adı verilen sulama sistemi ile dağda bulunan bir su kaynağından su, tünellerle şehre getiriliyor ve buradan çeşitli yerlere dağıtılıyor. Suyu depolamak için büyük su kümbetleri inşa edilmiş ve tepeleri açık bırakılmış. Böylece sıcak hava yukardan çıkıyor ve su serin kalıyor. Bunlar, görünüşte zeminle aynı seviyededir, ama içine girildiğinde merdivenle yerin 10 metre kadar altına ulaşılır. Evler, camiler, iş yerleri, kısaca tüm şehir halkı bu suyu kullanıyor, suyun temiz kalması içinde herkes farklı bir saatte kendine düşen suyu alıyor. Yezd'de kullanılan su sisteminde kullanılan  testiler, damacanalar, ibrikler, galeri açılması sırasında çıkan kayaçlar, çıkrık sistemi, daha sonra kullandıkları tulumba Su Müzesi'nde sergileniyor.

Yezd'in öncülüğünü yaptığı diğer bir alanda Bad-gir denen rüzgâr kuleleridir. Rüzgârı her yönde yakalayan estetik kuleler evin içine her an soğuk hava yollamakta. Badgirler çölün sıcak rüzgarını belirli bir açıyla içeri alıp evin alt bölümlerine gelene kadar soğutan bir yüksek baca sistemidir. Böylece, Yezdliler havalandırma ve klimaların yaptığı etkiyi enerji etkin bir şekilde gerçekleştirmekte.

Kisho Kurokawa'nın çalışmaları

40 yıldır sürdürülebilir ve çevre duyarlı mimari kavramını çalışmalarında uygulayan yüzyılın en büyük mimarlarından Kisho Kurokawa, özellikle son yıllarda çevreyi korumak için aktif bir şekilde çalıştı. Japonya'da çevre projelerini geliştirmek amacıyla Yeşil Parti'yi kurdu. California'daki Anaheim Üniversitesi'nde doğa bilinçli işleri desteklemek için Yeşil Enstitü'yü kurdu.

Kurokawa okuduğu iki branşı, felsefe ve mimariyi Japon kültürüyle sentezledi, çalışmalarına  görünen ve görünmeyen kavramlar damgasını vurdu.

Mimari eserlerine bakıldığında, Japon geleneğinden izler görmek zor, ancak Kurokawa'nın öncülük ettiği metabolist akımının doğuşuna zemin hazırlayan kavramlar incelendiğinde Japon kültürüyle bağlar bulmak mümkün. Kurokawa'nın eserlerinde, Japon kültüründe her zaman varlığı hissedilen estetik, yalınlık, doğallık ve geçicilik, alma eğilimi ve detaya ilgi baskın. Geçicilik, Japon tarihinde tekerrür eden şehir yıkımlarından kaynaklanmakta. 2. Dünya Savaşı'nda Kyoto ve Kanazawa şehirleri dışında çoğu şehir arkasında iz bırakmadan yok olmuş. Japon mimarisinde çoğunlukla tahta ve doğal materyaller kullanıldığından, savaşlardan, bombalamalardan ve sıklıkla yaşanan doğal felaketlerden sonra Batı şehirleri gibi geride yaşanmışlıkların bir kanıtı olarak tuğla ve taş kalmıyor. Kurokawa'ya göre, bu total yıkım, varoluşla ilgili bir belirsizliği, görünene inanmama ve kuşku duymayı uyandırmakta. Dört mevsimin kesin çizgilerle ayrılması, geçiciliği vurgulayan ve şehirlerdeki binaların geçici bir süre için tasarlandığı hissini uyandıran bir başka etken.

Metabolist akım; binaların değiştirilebilen, çıkarılabilen ve adapte edilebilen olmasını hedefler. Ayrıca geçicilik kavramıyla, zaman ve mekan olarak açık sistemlerin kullanılmasına yer verir. Japonlar doğayı olduğu gibi sevdiklerinden, doğal renkler ve karıştırılmamış materyelleri mimarilerinde kullanırlar. Demiri demir gibi, alüminyumu alüminyum gibi kullanmaya Kurokawa kapsül binasında sadık kalmış, materyellerin doğal yapısı korunmuş, yapay renklere yer verilmemiştir. Bir diğer Japon geleneği ise, kültürünün diğer kültürlerden etkilenmesidir. Japonya, tarih boyunca komşuları Çin ve Kore'den, koloni güçleri Portekiz, İngiltere ve Amerika'ya kadar çevresindekileri yakından tanımayı ve küçük bir ada olarak kendini potansiyel düşmanlardan korumayı prensip edinmiştir. Bu süre içinde, Çin'in politik sistemini ve ekonomik gelişimini, Batı tekniklerini ve know-how'ını kullanmaya başlamıştır. Kurokawa'nın çalışmalarında bu etkileşimden izler olsa da, zaman içinde kendi imzasını, yaptığı binalarla ayrıştırmıştır. Değişime adapte olan mimariyle yaşayan şehirler yaratmak pratikte metabolist akımının temelini oluşturmuştur. Açık çerçeveler ve ünitelerde çelik kullanılan prefabrik yapılara öncelik verilmiştir. Kurokawa'nın mimarisi, özenli detaylarla ve bağlantılarla göze çarpmaktadır. Detaylara verilen önem, Kurokawa'nın dünyasında mimarinin parçalarının özerk karakteriyle öne çıkar.

Tokyo'daki Ulusal Sanat Merkezi, Amsterdam'da Van Gogh Müzesi'nin yeni ek binası, Toyota Stadyumu, Kazakistan'ın yeni başkenti Astana'nın planı ve Çin'de Zhengzhou şehrinin eko-medya şehri en büyük projeleri arasındadır. Ayrıca, 2003'te Kuala Lumpur Uluslararası Havaalanı projesi Dedalo-Minosse Uluslararası Ödülü'nü kazandı ve UN Green Globe 21 sertifikasına, doğaya karşı sorumluluğuyla hak kazanan tek havaalanı oldu.

Avustralya'dan yenilikçi projeler

Sürdürülebilir Sidney 2030 ile Avustralya hükümeti, önümüzdeki 20 yılda sürdürülebilir gelişimi destekleyen projelerini somutlaştırıyor. Bu projeler bütününün vizyonu; yeşil, küresel ve dünya ile bağlantılı bir şehir haline gelerek, ekonomik, toplumsal ve kültürel anlamda gelişimini sürdürmek. Cesur fikirleri ve bu fikirlerin hayata geçişini düzenleyen bir projeyle geleceğin toplumunu yaratmada iddialı. Doğaya en az zararla, parkların, bahçelerin açık alanlarla birleştiği, ekonomik eğilimin küresel olduğu, fiziksel olarak yürüme, bisiklet ve yüksek kaliteli toplu taşıma ile yerleşim alanlarını birbirine bağlayan, sanal olarak en son telekomünikasyon teknolojileriyle şehrin dışarıyla iletişimini sağlayacak ve diğer şehirlerin bu oluşuma ilgisini çekmeye çalışacak.

Masdar eko şehri

Arap Emirlikleri'nde kayak veya buz pateni yapmak, çölün ortasında deniz keyfi yaşamak gibi kontrastlar alışılagelmiş aktiviteler. Enerji üreten ve sıfır karbon salınımı yapan bir şehir fikri de ütopya olmaktan çıkacak gibi görünüyor. Abu Dhabi'de Abu Dhabi Future Energy Company tarafından finanse edilen, İngiliz mimarlık firması Foster + Partners tarafından inşa edilen proje, güneş enerjisi ve diğer yenilenebilir enerjiler sayesinde, sürdürülebilir, sıfır karbon ve sıfır atık bir mucize şehri olma yolunda ilerlemekte. 2006'da başlanılan proje, 22 milyar dolar olarak bütçelenmiş, 8 yılda tamamlanması planlanmakta. İlk fazının 2009'da bitmesi öngörülmüş. 6 km2lik şehirde, 45 bin ila 50 bin kişi yaşayacak, 60 bin çalışan ise şehirdeki yeşil ürünler ve servisler alanında faaliyet gösteren 1500 işletmede çalışmak üzere hergün şehre gidip gelecek. Massachusetts Institute of Technology (MIT) destekli Masdar Bilim ve Teknoloji Üniversitesi (MIST) burada kurulacak. Şehir sınırları içinde otomobil yasak olacak. Masdar'ın perimetre duvarı sayesinde, çöl rüzgarlarından korunabilecek, bu sistem dar ve gölgeli sokaklarda hafif rüzgarlara destek verecek. Masdar şehrinin hedefi Rusya'daki Novosibirsk veya Japonya'daki Tsubuka Bilim Parkı'na benzer araştırma ve teknoloji alanında uzmanlaşmış bir merkez kurmak.

Yenilenebilir enerji alanında Alman Conergy'nin yaptığı 40-60 megavat gücünde güneş enerjisi santrali sayesinde şehirde yapılan tüm inşaat aktivitelerinde yararlanılacak enerjiyi karşılayacak.Bu enerji üretimi binaların çatılarına konulacak fotovoltaik destek modüllerle 130 megavata çıkarılacak. Rüzgar değirmenleri şehrin dışına kurulacak ve 20 megavat kapasitesinde enerji üretecek. Ayrıca, jeotermal ve hidrojen enerji santrallerinin kurulması da proje bazında değerlendirilmekte. Kullanılan suyun yüzde 80'inin dönüşümü ve tarımda sulama amaçlı mümkün olduğunca çok kez tekrar kullanımı sağlanacak. Biyolojik atıklar mineral zengini gübre üretmek için kullanılacak. Plastik ve metal gibi sanayi atıkları ise, geri dönüşüme dahil edilecek başka kullanımlar için yeniden tasarlanacak.

Ufak adımlar büyük kazanımlar

Enerjinin sarfiyatının paylaşıldığı akılcı çözümlerin uygulanması karbon salınımını azaltacak etkiye sahip olabiliyor. Örneğin, bir süpermarketin üzerine yapılan bir spa'nın süpermarketin enerjisiyle ekstra enerji harcamaksızın faaliyetlerini sürdürmesi mümkün kılınabilir. Alternatif enerjinin klasik enerjinin tamamen yerini aldığı durumlar yaygınlaştırılabilir. 5 bin rüzgar gülü Sidney'deki tüm arabaların tükettiği enerjiyi karşılamaya yetecektir..

Şehirler tek merkezli olmaktan çıkıp çok merkezli bir yapıya geçmeliler. Böylece, şehirlerde sağlanması gereken sosyal denge daha dağınık alanda ve farklı alternatif enerji kaynaklarının yardımıyla gerçekleşebilir.

Şehirler ve kentleşme küresel ısınma gibi çevre tehditleriyle mücadelede en büyük rolü oynayacak. Bilim adamlarının sıklıkla dile getirdiği gibi şehirler, doğa ve insanların geleceğiyle ilgili tehlike çanları çalıyor. Dünya öngörülenin üzerinde bir hızla bozuluyor. Önünümüzdeki 20 yıl içinde kentleşmede en hızlı büyüme beklenen Asya şehirlerinde, enerji güvenliği, su yönetimi ve gıda arzı gibi alanlarda ciddi sıkıntılar yaşanabileceği düşünülüyor.

2030 yılı itibarıyla, felaketlerin önüne geçebilmek için, yüzde 50 daha  fazla enerji ve daha az sürülü alanda, daha az su ve tarım ilacıyla yüzde 30 daha fazla gıda üretmemiz gerekecek. Bu durumda, iş, şehirlerin yeniden yapılandırılmasına ve kendi kendine yetebilen sürdürülebilen esnek ekonomiler haline getirilmesine dayanıyor.

Türkiye'de geniş ölçekli dönüşüm projeleri konusunda zamanın gerisinde. Değişen bu yeni dinamiklere mimarisi ve şehir planlamasıyla adapte olması ülkenin yakın gelecekteki kaderini çizecek gibi görünüyor. Tabii bu tür projelerin hayata geçmesi için ülkemizde gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ve şirketlerin alternatif enerjiye yatırım yapması için hükümet tarafından desteklenmesi gerekmekte. Ancak hükümetin planlaması ve desteğiyle birçok şirket harekete geçerse, şehirlerin enerji merkezlerine dönüşümü gerçekleşebilir.

Eskiyi dönüştürmek, yıkıp yeni binalar yapmaktan zor olsa da, İstanbul gibi eski şehirlerin korunması, binaların bugünün ve yarının ihtiyaçlarını cevaplayacak şekilde tekrardan tasarlanması; şehrin ömrünü arttırmak, yaşayanların yaşam kalitesine katkıda bulunmak ve daha az dışarıya muhtaç bir konuma getirmek için gerekli. Hamburg'un bir semti olan HafenCity şehrin eski kısımlarının modernleşme çalışmalarına güzel bir örnek. Eski yerleşimlerin küresel ısınma gibi zorlu tehditlerle mücadele edebilmesi için harekete geçmenin tam zamanı.

www.datassist.com.tr