Yıldırım: Trump aramaya cesaret edememiştir

Yıldırım Kudüs'le ilgili, "Cumhurbaşkanımız ile Trump arasında görüşme olmadı. Çünkü Cumhurbaşkanımızın düşüncesi bellidir, görüşü bellidir. Olsa olsa Trump bunu bildiği için aramaya dahi cesaret edememiştir." dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Başbakan Binali Yıldırım, TBMM Genel Kurulunda, 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın tümü üzerinde hükümet adına konuşma yaptı. 

ABD'nin, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Yıldırım,  "Kudüs, Miraca açılan kapının eşiğidir. Kudüs, yeryüzünün ikinci mescididir. Kudüs, insanlığın mabedi, tevhidin simgesi, tarihimizin ayrılmaz parçasıdır. Sezai Karakoç'un dediği gibi, 'Gökte yapılıp, yere indirilen şehrin adıdır Kudüs.' Kudüs, üç büyük semavi dinin merkezidir. Kudüs, sana aziz Türk milletinden selam gönderiyoruz." ifadelerini kullandı. 

ABD yönetiminin büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyacağını dünyaya duyurduğunu anımsatan Yıldırım, şöyle devam etti:

Amerikan yönetiminin bu kararı hem uluslararası hukuka hem Birleşmiş Milletlerin Kudüs konusunda aldığı bütün kararlara terstir, aykırıdır ve yok hükmündedir. Bunu Cumhurbaşkanımız defalarca açıklamıştır. Dünyada hiçbir ülke, hiçbir vicdan sahibi bu kararı onaylamadı, onaylamaz. Bütün dünya biliyor ki bugün İsrail, Kudüs'te işgalci konumundadır. Bu kararla yıllardır acı çeken, barış bekleyen bölgedeki sorunları çözmek yerine ateşe benzin dökülmüştür. Bu kararı alanlar ne yazık ki Ortadoğu'da barış istemediğini alenen ortaya koymuştur.

Bu durum bölgede var olan sorunları çözmeye katkı sağlamadığı gibi küresel terörün de yayılmasına zemin hazırlayacaktır. Amerikan yönetimi bu kararla bölgedeki krizi, kaosu daha da derinleştirecek yeni bir planın sinyallerini de vermektedir. Çözüm; ancak Birleşmiş Milletler kararlarına uygun olarak taraflar arasında varılacak nihai bir anlaşmayla mümkündür. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Kudüs gündemli toplantısında sorunun müzakeresinden öteye geçilememiş, bağlayıcı karar ne yazık ki alınamamıştır. Birleşmiş Milletlerin dengesiz yapısının küresel sorunlara çözüm üretmekte yetersiz kaldığı ortadadır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetin günlerdir Kudüs konusunda dünyanın vicdanını harekete geçirdiğini belirten Yıldırım, Rusya Başkanı Vladimir Putin'in bugün Türkiye'de olmasının tesadüfi olmadığını söyledi. 

"Mesele çok ciddi"

Başbakan Yıldırım, 13 Aralık Çarşamba günü de İslam İşbirliği Zirvesinin Türkiye'nin ev sahipliğinde toplanacağını hatırlatarak, çok sayıda devlet ve hükümet başkanının toplantıda bir araya geleceğini aktardı. 

Yıldırım, "Mesele çok ciddidir. Bölge barışını değil, aynı zamanda küresel barışı da tehdit etmektedir. Burada uluslararası toplumun ve İslam ülkelerinin yapması gereken tek şey bir ve beraber hareket edilmesidir. Bilinmelidir ki yıllardır barış için bedel ödeyen Filistin halkı bu haksız, hukuksuz, kibirli karar karşısında asla yalnız değildir. Yüce Meclisimiz bu konuda gerekli hassasiyeti göstermiş ve bütün parti gruplarının yayınladıkları ortak bildiriyle Filistin halkının yanında olduğunu dünyaya ilan etmişlerdir. Bilinmelidir ki bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Türkiye, Filistin'in Filistin halkının yanında olmaya devam edecektir." diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Filistin meselesi ve ABD yönetiminin aldığı kararla ilgili değerlendirmelerinde, ABD Başkanı Donald Trump'ın bütün liderleri aradığı halde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı aramadığını söylediğine dikkati çeken Binali  Yıldırım, "Doğru. Cumhurbaşkanımız ile Trump arasında görüşme olmadı. Çünkü Cumhurbaşkanımızın düşüncesi bellidir, görüşü bellidir. Olsa olsa Trump bunu bildiği için aramaya dahi cesaret edememiştir." dedi. 

Yıldırım, yaşananlara rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kudüs ile ilgili gelişmeler başlamadan önce İslam İşbirliği Teşkilatının başkanı olarak bütün liderlerlerle gerekli telefon diplomasisini yaptığını ve kısa sürede Kudüs konulu, Birleşmiş Milletlerden sonra en büyük toplantının Türkiye'de gerçekleşmesini sağladığını ifade etti.

"Bizim için İsrail'in başkenti Tel Aviv"

Kudüs'te şu anda İsrail'in birçok devlet kuruluşunun yer aldığını anlatan Başbakan Yıldırım, şunları kaydetti:

Biz, Kudüs'ü asla ve asla İsrail'in başkenti olarak tanımadık. İsrail ile Filistin arasında çözüm oluncaya kadar da tanımayacağız, bu nettir. Efendim neden Tel Aviv, İsrail'in başkenti olarak yazılmamış, internet sitesinde. Elimde anlaşmalar var, 1996 yılında merhum Demirel İsrail'e resmi ziyaretinde 6 adet anlaşma yapmış, 6'sını da Kudüs'te yapmış, Kudüs'te imzalamıştır. Bunları yaptı diye Türkiye, Sayın Demirel Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak mı tanımış? Elbette değil. İki şeyi birbirine karıştırmamamız lazım; bizim büyükelçiliğimiz Tel Aviv'dedir. Bizim için İsrail'in başkenti Tel Aviv'dir. Ama bu konuda İsrail ile uluslararası camia arasında bir mutabakat yoktur. Onlar Kudüs diye iddia ediyor, biz de Kudüs'ü kabul etmiyoruz, olay bundan ibarettir. Ama bizim Kudüs'te  büyükelçiliğimiz var. Kimin büyükelçiliği? Filistin devletinin büyükelçiliği. Başka milletlerin orada Filistin büyükelçiliği yok.

Başbakan Yıldırım, müttefik olduğu düşünülen ABD'nin son zamanlarda Türkiye'yi hayal kırıklığına uğrattığına dikkati çekti.

Yıldırım, ABD'nin, 15 Temmuz kanlı darbe girişimi üzerinden 1,5 yıl geçmesine rağmen terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in yargılanmadığını, faaliyetlerinin kısıtlanmadığını ve iadesine ilişkin tek bir adım atılmadığını söyledi.

Söz konusu ülkenin DEAŞ ile mücadele adına PKK'nın uzantıları PYD ve YPG ile iş birliğini ısrarla sürdürdüğünü ifade eden Binali Yıldırım, bu iş birliğinin Türkiye'nin ulusal güvenliğine, terörle mücadelesine, bölgesel barışa zarar verdiğini vurguladı.

ABD'deki Rıza Sarraf'la ilgili davada, "Türkiye'de yapılan bazı ticaretlerin ABD'nin menfaatlerine zarar verdiği" şeklinde bir iddianın bulunduğunu belirten Yıldırım, "Bu dava ne yazık ki hukuki dayanaktan yoksun, tamamen siyasi bir dava." ifadesini kullandı.

Davanın duruşmalarının canlı yayınlandığını, FETÖ'cülerin kendilerini seferber ettiğini, tanıklar arasında FETÖ'cü firari polis bulunduğunu kaydeden Başbakan Yıldırım, "Bu dava, FETÖ'nün Amerika Birleşik Devletleri'nde, 15 Temmuz'da Türkiye'de yapamadığını Amerikan yargısını kullanarak yapmaya çalıştığı işten başka bir şey değil." diye konuştu.

Yıldırım, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "Sarraf davasını gelin tekrar açalım" dediğini, bunu söylerken de Sarraf için "Şarlatan, sahtekar" ifadelerini kulandığını anımsattı.

Sarraf hakkında 17/25 Aralık'tan sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma açıldığını, burada takipsizlik verildiğini, itirazı inceleyen 6'ncı Sulh Ceza Mahkemesi'nin de itirazı reddettiğini anlatan Binali Yıldırım, şunları kaydetti:

Adı geçen bakanlar hakkında bu yüce Meclis soruşturma komisyonu kurmuş, komisyon raporunu hazırlamış, soruşturmaya gerek olmadığına karar vermiş. Genel Kurula gelmiş, Genel Kurulda bu değerlendirilmiş ve Genel Kurulda bu soruşturmanın açılmaması yönünde yüce Meclis kararını ortaya koymuş. Şimdi Amerika'da bu davanın sanığı olarak yola çıkan, mahkemeye gelmeden tanığa dönen şahsa bir bakalım. Bu şahıs diyor ki; 'Ben yalan söylersem, ceza almadan kurtulacağım'. Doğru, bunu söylüyor ve yalanlarıyla da kurtulmak için önüne geleni karalıyor, suçluyor.

Sayın Kılıçdaroğlu'na katılıyorum, biz şarlatanın söylediklerine mi itibar edeceğiz, yoksa yüce Meclisin kararına mı itibar edeceğiz? Tabii ki yüce Meclisin kararına itibar edeceğiz, yalancının söylediklerine göre amel edemeyiz.  Bütün bunlar 17/25 Aralık darbe girişimde, FETÖ'nün ortaya koyduğu o darbe girişiminde, konuşulmuş, görüşülmüş yeni söylenen, ortaya çıkan hiçbir şey yoktur. Dolayısıyla böyle bir girişime de ihtiyaç yoktur.

Türkiye ile AB'nin 54 yıllık tam üyelik süreci bulunduğu, olumsuzluklara rağmen tam üyeliğin Türkiye'nin stratejik hedefi olmaya devam ettiğini dile getiren Yıldırım, sürecin daha fazla uzamamasını ve bu hedefin sonuçlandırılmasını beklediklerini bildirdi.

AB'nin bir karar vermek zorunda olduğunu belirten Başbakan Yıldırım, AB'nin ya içine kapanacağını, küçüleceğini ya da çeşitliliği, kapsayıcılığı, çok sesliliği, çok kültürlülüğü esas alan güçlü bir şekilde geleceğe yürüyeceğini ifade etti.

Bunun da ancak Türkiye'nin tam üyeliği ile gerçekleşebileceğine işaret eden Yıldırım, 18 Mart 2016'da varılan anlaşmadaki hususların hayata geçirilmesinin zamanının geldiğini vurguladı.

Başbakan Yıldırım, burada vize serbestisi, Gümrük Birliğinin güncellenmesi, mültecilerle ilgili konuların ivedilikle ele alınmasını teklif ettiklerini söyledi.

Kıbrıs meselesinin artık AB üyeliğini tıkayan bir konu olmaktan çıkarılması gerektiğinin altını çizen Yıldırım, 2014'de Güney Kıbrıs Rum tarafında yapılan referandumun, Türkiye'nin tam üyeliği konusunda ciddi bir engele dönüştüğünü kaydetti.

Suriye'deki gelişmelere de değinen Binali Yıldırım, geçen yıl sonunda Halep'te ilan edilmesi sağlanan ateşkesi ülke çapına yaymak için Astana'da üçlü bir iş birliği süreci başlattıklarını hatırlatarak, Astana kararlarının etkisiyle alanda şiddetin azaldığını ve siyasi çözüm sürecinin çalışmaya başladığı anlattı.

Yıldırım, nihai çözümün, teröre bulaşmamış bütün unsurların içinde olacağı, toprak bütünlüğü ve siyasi birliği sağlanmış bir Suriye Devleti'nin yeniden inşası olduğunun altını çizdi.

Irak'ın huzur, refah ve istikrarının Türkiye için hayati olduğuna işaret eden Başbakan Yıldırım, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin, Irak'ın siyasi birliği ve bütünlüğüne meydan okuyan gayrimeşru referandum girişimi karşısında Irak Hükümeti'nin yanında olduklarını hatırlatarak, bunu yaparken asla Kürtleri hedef almadıklarını söyledi.

Sorunların kısa sürede Irak Anayasası çerçevesinde çözüme kavuşmasını istediklerini kaydeden Yıldırım, "DEAŞ ve PKK, Irak ve Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit ediyor. Bu çerçevede, Irak ve Suriye'de nüfuz alanını genişletmeye çalışan PKK, PYD, YPG terör örgütlerinin bölgeden tamamen sökülüp atılması için iş birliğimiz ve dayanışmamız devam edecektir. Bu sırada, Irak Hükümeti'nin, mevcut sınır kapısını tam kontrol altına almak suretiyle ekonomik ilişkilerimize ivme kazandırmak için önümüzdeki günlerde Gaziantep'te geniş katılımlı bir toplantı gerçekleştirilecek." şeklinde konuştu. 

Yemen, Libya ve Somali’de uzun zamandır devam eden bölünmüşlüğün ve iç çatışmanın sonlandırılması için yoğun temaslarının sürdüğünü anlatan Yıldırım, bugünlerde Myanmar'da, insan haklarının ayaklar altına alındığını, büyük bir trajedi ve etnik kıyımın yaşandığını belirtti. Yıldırım, "Myanmar Rohingya Bölgesi'nde yaşayan Müslümanlar maalesef ülkelerinden, yerlerinden atılmış, köyleri ve evleri yakılmış durumdadır. Bu insanlık suçuna sessiz kalan dünyayı harekete geçiren de Türkiye olmuştur, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmuştur. Orada insani yardımları en önce ulaştıran ülke Türkiye olmuştur. Önümüzdeki günlerde bu ülkeye yapacağımız ziyarette buradaki sorunları yerinde göreceğiz ve gerekli yardımların koordinasyonunu bizzat yapmış olacağız." diye konuştu. 

"Terör örgütü ağır darbe almış ve katılımlar bitme noktasına gelmiştir"

2017 yılının terörle 35 yıllık mücadelede en etkin, sonuç alıcı bir mücadelenin yılı olduğunu vurgulayan Yıldırım,  şöyle devam etti:

Bu başarıda siyasi kararlılığın sonucu olarak güvenlik, istihbarat birimlerimizin tam bir uyum içinde çalışmasının büyük etkisi vardır. Vatandaşlarımız da bu süreçte güçlü bir iradeyle terörün ve terör örgütünün tam karşısında yer almıştır. Terör örgütü ağır darbe almış ve teröre katılımlar bitme noktasına gelmiştir. Yurt içinde çaresiz kalan bölücü terör örgütü varlığını sınır ötesine taşımaya çalışmaktadır. Ancak şu bilinmelidir ki terör ister içeride ister dışarıda olsun; mutlaka yok edilecek, vatandaşımızın can ve mal güvenliği mutlak suretle sağlanacaktır. Terörle milletimiz arasında asla ve asla bir bağ kalmayacaktır.

Başbakan Yıldırım, Fırat Kalkanı Bölgesi'nin terör örgütü PKK ve DEAŞ’tan tamamen temizlendiğini ve 70 bin Suriyeli'nin yurtlarına döndüğünü bildirdi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Süleyman Şah Saygı Karakoluna ilişkin iddialarını anımsatan Yıldırım, "Şunun bilinmesini istiyoruz ki tarihi haklarımız konusunda çok hassasız. Süleyman Şah Saygı Karakolu'nun yeri Türkiye'nin mülküdür, orada Türkiye'nin bayrağı dalgalanacaktır. Kısa vadede güvenlik sebebiyle burası boşaltılmış. Suriye'deki işler yoluna girdikten sonra aynen orada bu Süleyman Şah Saygı Karakolu tekrar faaliyete geçecektir." dedi.  

Terörün azalmasının ekonominin canlanmasına ivme kattığını, bölgedeki otellerin turistlerle dolup taştığını dile getiren Yıldırım, terörden arındığı için bölgede ekonomik canlılık, yeniden yapılanma, TOKİ ve alt yapı faaliyetlerinin en güzel şekilde devam ettiğine dikkati çekti.

Bunu en son Hakkari'ye programsız yaptığı bir ziyarette çok yakından gördüğünü anlatan Yıldırım, ay yıldızlı bayrağıyla meydana koşan on binlerin kendilerini coşkuyla karşıladığını ve o zaman artık bu topraklarda terörün yer bulamayacağını gördüğünü aktardı. Yıldırım, "Terör bitecek ve ülkemizin bütün çocukları geleceğe umut ve güvenle bakacak. Zira, sadece terörü ve teröristleri değil, senelerdir gençlerimizin istikbalini karartan karamsarlığı ve umutsuzluğu da ortadan kaldırıyoruz." diye konuştu. 

"Türkiye'nin imkan ve kaynaklarını Türkiye için kullandık"

Başbakan Yıldırım, 2017'nin Türkiye için kazanımlarla dolu bir yıl olduğunun altını çizerek, Türkiye'nin imkan ve kaynaklarını yine Türkiye için kullandıklarını söyledi. Kötü ve karamsar senaryoların, yazanların elinde kaldığını ve yeni hükümet sisteminin halk oylaması ile kabul edildiğini belirten Binali Yıldırım, "Anayasa değişikliği olursa büyüme durur, ekonomi krize girer." diyenlerin siyaseten iflas ettiğini, "Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilirse Türkiye dünyadan tecrit edilir." diyenlerin de mahcup olduğunu anlattı.

Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

Çevremizdeki bütün olumsuzluklara rağmen Türkiye'nin büyümesi sürdü. Hem terörle mücadele ettik hem de barışa hasret kalan komşularımızın yarasını sardık, yanında yer aldık. Tökezlemeden dünyanın en büyük projelerini tek tek hayata geçirdik. Türkiye büyüdü. Bize 'kaybedeceksiniz' diyenler bir kez daha kaybetti. Milli irade bir kez daha kazandı. Hiç şüpheniz olmasın 2018 ve takip eden yıllarda Türkiye güven içerisinde, istikrarla kalkınmasını sürdürecektir. Bizim hedefimiz ve yolumuz Cumhuriyetimizin 100. yılına giderken Türkiye'yi Gazi Mustafa Kemal'in işaret ettiği muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmaktır. Bu yol Türkiye'nin refah, esenlik yoludur. Bu yol adaletin ve hakkaniyetin yoludur. Bu yol huzurun, demokrasi ve hukukun yoludur. Bu şerefli yolda ülkemize hizmet imkanı verdiği için Rabbimize hamd ediyoruz. Türkiye, umudun vicdanın adıdır. Türkiye adaletin, merhametin adresidir.

Adaletin mülkün temeli olduğunu, demokrasi ve hukuk düzeninin kalkınmanın ve refahın da güvencesi olduğunu belirten Yıldırım, bugüne kadar adalet sistemi ile ilgili biriken sorunların çözülmesi için birçok reform gerçekleştirdiklerini, yargı bağımsızlığı ile yargının tarafsızlığı ilkesini anayasaya taşıdıklarını, kurumların aldığı ağır yaralara rağmen yargı sisteminin FETÖ darbe girişiminin ardından hızla toparlanarak çalışmaya başladığını hatırlattı. Yıldırım, yoğun iş yüküne rağmen hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan ve gece gündüz darbe davalarını sonuçlandırmak için gayret eden bütün yargı mensuplarına teşekkür etti. 

Yıldırım, adalet hizmetlerinin hızlanması için kurumsal kapasitenin güçlendirildiğini, 15 yılda 230'un üzerinde adalet sarayının hizmete açıldığını, hakim ve savcı sayısında 16 bine ulaşıldığını ve sadece 15 Temmuz'dan sonra 108 yeni mahkemenin kurulduğunu, yargı mensuplarının kuyumcu titizliğiyle haklıyı haksızdan, suçluyu suçsuzdan, mağduru mücrimden ayırmak için yoğun bir çalışması olduğunu söyledi. 

"Bütçe, büyümeyi, istihdamı, yatırımı destekleyen bir bütçedir" 

2018 yılı bütçesinin AK Parti Hükümetinin hazırladığı 16. bütçe olduğuna işaret eden Yıldırım, şu değerlendirmede bulundu:

Bu bütçe mali disiplini esas alan, insan odaklı, gelecek on yılları da göz önüne alan bir bütçedir. Bu bütçe, büyümeyi, istihdamı, yatırımı destekleyen bir bütçedir. Bütçe, güven ve istikrarı önemseyen, koruyan bir bütçedir. Eğitim, altyapı yatırımlarını öncelikli olarak ele alan özel sektörü destekleyen, vatandaşın refahını artırmaya yönelik bir bütçedir. 2018 yılı bütçemizin hedefi mali disiplini devam ettirmek, büyümeyi, istihdamı arttırmak, gelir dağılımını daha da iyileştirmek olacaktır. İktidara geldiğimizde bütçe açığımız milli gelire göre yüzde 11,5'tir. Bu oran 2017'de yüzde 2'nin altında, 2018'de yüzde 1,9 olacak. Bu ne demektir? Gelişmiş ülke ortalamaları ve Maastricht Kriterlerine göre çok daha iyi bir konumdadır. 15 yıl içinde, sadece bütçeyi büyütmekle kalmadık; bütçeyi daha etkin kullandık, milletten gelen kaynağı milletin ihtiyacına harcadık.

Bütçeyle ilgili eğer biz, Gayri Safi Milli Hasıla'nın yüzde 11,5'i kadar faiz ödemesi yapsaydık Türkiye 700 milyar faiz ödemeyecek, 2,6 trilyon faiz ödeyecektik. Yani 1,9 trilyonluk bir tasarruftan bahsediyoruz. Hani, 'bu işler nasıl yapıldı?' diyorsunuz ya, işte bu tasarrufla yapıldı. Bu köprüler, barajlar, hastanelerin hepsi faize gidecek paralardan tasarruf yapıldı, milletten gelen kaynak milletin ihtiyacına harcandı. Yani bu, sizin hesap uzmanlığınızın alanına girecek kadar büyük bir mesele değil. Vatandaşın kolayca anlayacağı bir iş.

Yıldırım, bugün açıklanan büyüme rakamının yüzde 11,1 olduğunu anımsatarak, "Dünyada başka böyle bir büyüme var mı? Yok. Bu da Türkiye'ye yakışır, iki kat büyüme." ifadesini kullandı.

Bu yıl sonu itibarıyla büyüme oranının yüzde 6,5 ile 7 arasında gerçekleşeceğini vurgulayan Yıldırım, bunun tesadüfle olmadığını dile getirdi.

Yıldırım, 2017'ye girerken yine bu bütçe görüşmelerinde felaket senaryolarının hazırlandığını, "iflaslar olacak, ekonomik kriz gelecek ve Türkiye bu sarmaldan çıkamayacak." şeklinde görüşlerin ileri sürüldüğünü anımsatarak, hayata geçirilen tedbirlerle şu anda sonucun ortada olduğunu söyledi.

Başbakan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

2018, 2017'den daha güzel olacak. Hiç merak etmeyin. Enflasyon da düşecek, büyüme de devam edecek, üretim, istihdam, yatırım ve ihracatta da yine artış devam edecek. Bu sene ihracatta bütün yılların rekorunu kırarsak şaşırmayın. Bir ay sonra o da belli olacak. Şu anda hesaplara göre, Aralık ayı hariç, 155 milyar, yıllık bazda bir ihracat rakamına ulaşmış durumdayız. Dolayısıyla son 15 yılın en yüksek ihracat değerine bu yıl sonu itibarıyla ulaşmayı hedefliyoruz.

"Milli duruş lafla olmaz"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Ege adalarıyla ilgili de değerlendirme yaptığını ve AK Parti iktidarları döneminde bu adaların, Türkiye'nin elinden çıktığını, işgal edildiğini ileri sürdüğünü ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Lozan'ın değiştirilmesi konusundaki değerlendirmelerine göndermede bulunduğunu hatırlatan Yıldırım, "Lozan, Türkiye ile 11 ülke arasında yapılmış, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu belirleyen bir anlaşmadır." dedi.

"Lozan Antlaşması'nın değiştirilmesinden kasıt, Sayın Cumhurbaşkanımızın orada, Yunanistan'da bunu dile getirmesinin arkasındaki sebep şudur; Yunanistan, soydaşlarımızın hakları Lozan'da net olarak belirlenmesine rağmen, bunları uygulamaktan kaçınıyor, Türk kelimesinin kullanılmasına bile izin vermiyor, kimliklerini ifade etmesine izin vermiyor, müftülerinin seçilmesine izin vermiyor." diyen Yıldırım, "Peki göz göre göre bir anlaşmayı uygulamayan ülkeye, hem de evinde 'Bunun değişmesi lazım gelir' demenin neresi yanlış? İşte milli duruş budur arkadaşlar. Milli duruş lafla olmaz. Milli duruş, ülkesini dışarıda şikayet etmekle olmaz, ülkenin menfaatini her yerde savunmakla olur." değerlendirmesinde bulundu.

"Ege adalarından tek bir çakıl taşı dahi iktidarımız döneminde gitmemiştir." ifadesini kullanan Yıldırım, Ege adalarıyla ilgili ilk anlaşmazlığın Kardak krizi ile ortaya çıktığını ve Türkiye'nin bu konuda tavrını net olarak ortaya koyduğunu belirtti.

Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, 1998 yılında "Ege denizinde, gri alanlar dediğimiz aşağı yukarı 132 parça taş yahut adacık var." sözlerini anımsatan Yıldırım, şunları söyledi:

"Yani aidiyeti Lozan Antlaşmasıyla tespit edilmemiş, biz diyoruz ki 'Bunlar size ait değil', onlar diyor ki 'Bunlar size ait değil." Bu bir ihtilaflı konudur. Bugün devam eden konu da aynı şekilde devam ediyor.

Biz, şunun bilinmesini isteriz. Bu adalar, bu formasyonlar, kaya parçaları, irili ufaklı şeyler o günün teknolojisiyle anlaşmaya dahil edilmemiş ve üzerinde bir mutabakat sağlanmamış. Ege ne bir Yunan gölüdür, ne bir Türk gölüdür. Ege, Türkiye'nin ve Yunanistan'ın arasında sorun alanı değil, ilişkilerini daha geliştirmesi için önemli bir denizdir. Onun için Türkiye'nin hak ve menfaatlerinin, en ufak bir halel gelmemesi için ne gerekiyorsa yaparız. Türkiye kuru gürültülere pabuç bırakacak bir ülke değildir. Bunu herkesin bilmesi lazım."

"Altyapı projelerini tesadüfe bırakamazsınız"

Kılıçdaroğlu'nun, kamu ihaleleriyle ilgili de değerlendirme yaptığını anımsatan Yıldırım, şu bilgileri verdi:

Örneğin son iki yılda, Ulaştırma Bakanlığında, 4 bin 400 ihale yapılmış 21. maddeye göre. 21 nedir? (b) var (c) var; (b) davetiye usulü, (c) de güvenlik yolları. 21 (b)'ye göre 4 bin 440 ihaleden 139'u yapılmış. Davet edilen firma sayısı 362, ihale alan firma sayısı 109. Davete 3 tane firma çağıracaksınız, en az üç tane. Ama bu ihalelerde kaç firma çağrılmış? 6 firma çağrılmış yani rekabet tesis edilmiş. En az 6. Daha fazla olanı var, 8 çağrılanı var, 10 çağrılanı var. Dolayısıyla 7 ile 10 arasında firmadan teklif alınmış. Altyapı projelerini tesadüfe bırakamazsınız. Altyapı projelerinde ehliyet, yeterlilik her zaman önemlidir. Söylendiği gibi, ihalelerde bu şekilde bir sorun yoktur.

Diğer bir konunun da, kamu özel ortaklığıyla gerçekleştirilen işler olduğunu dile getiren Yıldırım, bu işin oniki sene kitabını yazdığını ve her satırını ezbere bildiğini vurguladı.

Binali Yıldırım, "Türkiye bu dönemde elli yıldır gündemimizde olan dev projeleri birer birer tamamlamıştır. Osman Gazi Köprüsü'nü hatırlayın, elli yıl konuşuldu, 5 sefer ihalesi yapıldı ama hiçbirinde başarılamadı çünkü oraya ayıracak devletin parası yoktu. Ama geldik, bunu kamu özel ortaklığıyla yaptık ve şimdi hizmete girdi. Bunun parası ne kadar? Bunun parasını söyleyeyim: 6,5 milyar dolar. Ne var bunda? İstanbul'dan İzmir'e kadar otoyol var 421 kilometre ve Osman Gazi Köprüsü var. Köprüyü açtık, Bursa'ya kadar yolu da açtık ve şimdi, Bursa ile İzmir arası devam ediyor, 2019'da orayı da açacağız. Böylece, İzmir-İstanbul iki saat elli dakika Kemal Bey. İzmir Milletvekilisin, dolayısıyla kara yoluyla gideriz. Ama bilmiyorum tabii Osman Gazi Köprüsü'nden geçtin mi, geçmedin mi? Fakat çok güzel. Vatandaşı körfezden, çileden kurtaran çok güzel bir hizmet, dört dakikada geçiliyor." diye konuştu.

Bu sırada CHP Grup Başkanvekili Engin Altay'ın, "Pahalı, çok pahalı Başbakanım" sözleri üzerine, Yıldırım, "Engin Altay, en pahalı hizmet olmayan hizmettir, bunu aklından çıkarma." ifadesini kullandı.

Yıldırım'dan, Kılıçdaroğlu'na esprili cevap

Yıldırım, Kılıçdaroğlu Ankara-İstanbul arasında kamyonla ilgili bir değerlendirmede bulunduğunu, "kamyoncuların büyük sıkıntı içerisinde olduğunu ve artık bıçağın kemiğe dayandığını" söylediğini hatırlattı.

Başbakan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

Evet, şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu, teşekkür ediyorum bu konuyu gündeme getirdiğiniz için. Ankara-İstanbul arası gidiş-geliş bin kilometre değil, 850 kilometre. Burada bir eksik var. Yol ücreti… Gerçi sen yürüyerek gittin ama yürüyerek ölçülmez bu. Hayır, otoyol parası falan ödenmediği için olabilir. Otoyol ücreti 89 değil, 70 lira. İkinci otoyol dediğiniz Kuzey Marmara Otoyolu 123 lira değil, 104 lira. Yavuz Sultan Selim Köprüsü 77 lira değil, 30 lira. Sefer başı 100 lira yağ bakımı bedeli değil, 50 lira. Yakıt dışındaki masraflar, dediğin gibi 379 değil, 255 lira. Şimdi, yani hesap uzmanlığı burada da çöktü, kusura bakma.

Yıldırım, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "altın işini" gündeme getirdiğini hatırlattı.

O dönemde bakan olan Hayati Yazıcı ile konuyu görüştüğünü belirten Binali Yıldırım, şu bilgileri verdi:

"Bir uçakla altın geliyor Atatürk Havalimanı'na. Daha doğrusu varış yerini önce yanlış bildiriyor sonra Atatürk Havalimanı'na geliyor. Buraya indikten sonra oradaki gümrük memurları bir tutanak tutuyor, beyana göre. Henüz gümrük beyannamesi düzenlenmemiş. Tutanakta diyor ki; 'Uçakta bin 500 kilo altın var'. Bunu, beyan üzerine yapıyorlar. Tutanak yaptıkları sırada kargo kapısını mühürlüyorlar ve 14 gün sonra 'acaba böyle mi' diye açıp bakıyorlar. Açıyorlar, tartısını yapıyorlar, bin 208 kilo altın çıkıyor. Bin 500 beyan etmiş, bin 208 çıkıyor. Sayın Genel Başkan'ın dediği gibi arada 292 kilo altın farkı var. Peki bundan sonrası nasıl? Gümrükçüler, yanlış beyandan dolayı bir ceza kesiyorlar. Savcılığa veriliyor. Firmalara yine 50 milyon civarında, 2 ya da 3 firmaya ceza kesiliyor. Bu arada altın ne oluyor? Altın hiç içeri dışarı girip çıkmadan aynı uçakla yoluna devam ediyor. Altından bir gram bile kaybolmadan Türkiye'nin kasasına 150 milyon para giriyor. Altın da geldiği yere geri gidiyor. Bu kadar basit. Bütün bunların belgelerini detaylarıyla size takdim edebilirim." 

"Kozmik Oda Soruşturma" ile açılan davanın görülmeye devam edildiğini, 2'si tutuklu 6 sanık hakkındaki yargılamanın ise henüz bitmediği bilgisini aktaran Yıldırım, "Sanıklar Mustafa Bilgili, Halil İbrahim Kütük tutuklu; diğer sanıklardan Nihal Uslu, Abdullah Bahçeci tutuksuz; hakkında yakalama kararı verilen sanıklar ise Şadan Sakınan, Dündar Örsdemir, yani dava bitmemiş, devam ediyor. Bu davanın da nasıl bir dava olduğunu hepimiz biliyoruz, FETÖ'cülerin davası. Şimdi de yargıda hesabını veriyorlar, olay bu kadar net." değerlendirmesini yaptı.

"Devletin bir kaybı yok"

Man Adası meselesine değinmek istediğini belirten Başbakan Yıldırım, şunları söyledi:

"Sayın Kılıçdaroğlu bu konuyla ilgili ilk ortaya çıktığında, 'Bunlar sahtedir, bu bilgiler yalandır, yanlıştır' diye anında muhatapları açıklamalarını yaptılar ve belgelerin savcılığa verilmesini talep ettiler. Bir müddet verilmedi, sonra vermeye karar verdiniz, yapıldı. Sonra, belgeler alenileşince uzmanları baktı, ortaya bir şey çıktı; Size verilen bilgilerin doğru olmadığı anlaşıldı. Nasıl doğru değil? Man Adası'nda bu insanların hiçbirinin şirketi yok, bir. İkincisi, buraya giden bir para yok. Buraya giden para da yok, gelen para da yok, bu kadar net. Orada isimleri zikredilen Sayın Cumhurbaşkanımızın yakınlarının hiçbirinin bir şirketi yok, oraya gönderilen bir para da yok, paralar iki Türk bankası arasında havale edilmiş, hepsi bu. Dolayısıyla, burada devletin bir kaybı yok.

Şimdi, oradan bu Kurumlar Vergisi Kanunu'na atıf yaptı. Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 30'uncu maddesi, 'Eğer bir vergi cenneti olduğu iddia edilen bir ülkeye para çıkışı olursa, o paraya vergi uygulanır' diyor. 2006'da bu konuyla ilgili kanunu çıkaran bizim hükümetimiz. Bu kanun nasıl bir kanun? 'Birtakım ülkelerle anlaşma yapacaksınız' diyor. O ülkeler aralarında anlaştıkları zaman karşılıklı vergilendirme ve bilgi paylaşımı yapacak. Şu anda bu kanunla ilgili G20'de, OECD'de müşterek bir çalışma var ve ülkelerin geldiği nokta, bunu her ülkenin tek başına yapması mümkün değil. Bunun bir uluslararası mevzuata dönüştürülmesi lazım. Burada ülkeler ne yapacaklar? Sadece liste verecekler, 'Şu, şu ülkelerle ben bilgi değişimi yapmak istiyorum'. O ülkeler de aynı şekilde buraya dönüp 'Biz de burayla bilgi değişimi yapabiliriz' demesi lazım. Dolayısıyla, bu çok taraflı bir anlaşma. Sizin 'yapıyorum' demenizle olacak bir iş değil. O yüzden, herhangi bir tavsama, herhangi bir gecikme söz konusu değil ve çok taraflı bu anlaşmanın yapımı hakkında çalışmalar devam ediyor. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde ümit ediyoruz bitmiş olacak."

MİT'in yazısı

"MİT, Rıza Sarraf hakkında bilgi vermiş hükümete, Başbakanlığa, bu dikkate alınmamış. Dolayısıyla, bu işler Türkiye'nin başına gelmiş" denildiğini dile getiren Yıldırım, MİT'in 30 Ekim 2014'te, 9'uncu Asliye Hukuk Mahkemesine gönderdiği yazıyı okudu.

Yazıda, "İlgiye konu talebe ilişkin, kayıtlarımızda yapılan araştırma neticesinde, 18 Nisan 2013 tarihinde Rıza Sarraf'ın suç işlediğine dair teşkilatımız tarafından hazırlanarak Başbakanlık makamına sunulan bir rapor bulunmamaktadır" denildiğini aktaran Binali Yıldırım, "Rapor değil bilgi notu" şeklinde laf atılmasına üzerine, "Mahkemeye bu iş intikal edince mahkeme resmen soruyor. MİT de 'böyle bir rapor yok' diyor. Rapor mu önemli, bilgi notu mu önemli? Bilgi notunu herkes birbirine verebilir. Asıl olan resmiyete girmiş belgedir, rapordur. Bilgi notuna göre işlem yapılır mı" diye sordu.

"Sonunda bir şey yoksa ortaya çıkacak"

"Yolsuzluk, usulsüzlük, arsızlık kim yapıyorsa hep beraber karşısında olacağız, mücadele vereceğiz. Burada hiçbir tereddüt yok" diyen Yıldırım, Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi'nin görevden uzaklaştırılmasına ilişkin de değerlendirmelerde bulundu.

Başbakan Yıldırım, "Bu Belediye Başkanı hakkında açılmış 3 ayrı dava, soruşturma aşamasında da 11 dosya var. Yani tamamından takipsizlik olmuş, bitmiş diye bir şey yok. Sonunda bir şey yoksa ortaya çıkacak. Bu onun için de olabilir, başkaları için de olabilir." ifadelerini kullandı. 

"AK Parti'li belediyelerin üzerine gidilmiyor, diğer belediyelere gidiliyor" iddialarının doğru olmadığını belirten Yıldırım, 31 Mart 2004 ile 1 Aralık 2017 tarihleri arasında 91 AK Parti'li, 27 CHP'li, 23 MHP'li ve 9 da diğer partili belediye başkanları hakkında soruşturma izni verildiğini söyledi.

Binali Yıldırım, bugün itibarıyla kayyum atananlar dahil 106 belediye başkanının görevden uzaklaştırıldığını bildirerek, bunların da 93'ünün HDP'li, 9'unun AK Parti'li, 3'ünün MHP'li ve 1 tanesinin de CHP'li belediye başkanı olduğunu kaydetti.

Yıldırım'ın HDP'li belediye başkanlarının durumlarının özel olduğunu ifade etmesi üzerine bazı AK Parti milletvekilleri ısrarla bu özel nedeni söylemesini istedi. Bunun üzerine Yıldırım, "Terör kaynaklı olarak görevden alındılar." diye konuştu.

Görüşmeleri yapılan bütçenin sosyal odaklı, insanı merkeze alan bir bütçe olduğunu vurgulayan Başbakan Yıldırım, sosyal destek harcamalarının son 15 yılda 1,6 milyar liradan 50,8 milyar liraya çıkartıldığını, 32 kat artış sağlandığını belirtti.

"Bu bütçe tarımı büyüten, tarım gelirlerini artıran bir bütçedir" ifadelerini kullanan Yıldırım, tarım için ayrılan kaynağın 1,8 milyar liradan 14,8 milyar liraya artırıldığını, bu rakama ilaveten 10,7 milyar lira da tarımsal yatırıma, ekipman ve makineleşme için kaynak ayrıldığını, toplamda 25 milyar liralık bir kaynağın tarıma aktarıldığını söyledi.

"2018 ve 2019'da büyük projeler hayata geçecek"

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun, konuşmasında "İnegöl'deki mobilyacılar kan ağlıyor" ifadesini kullandığını anımsatan Binali Yıldırım, "İktidara geldiğimizde İnegöl'de bir OSB vardı. Burada 50-100-150 metrekarelik dükkanlar vardı, 15 milyon dolarlık ihracat yapıyorlardı. Bugün İnegöl'e 2 tane OSB daha yapıldı, 100-150 metrekarelik dükkanlar 10 bin, 15 bin metrekarelik dükkanlara döndü. İşletmeler bugün sadece İnegöl'de, 115 ülkeye, 400 milyon dolarlık ihracat yapıldı. Üretim ne olmuş? Bu senenin birinci çeyreğinde yüzde 4,8, ikinci çeyreğinde 14,2, üçüncü çeyrekte 41,7 oranında artmış. 'Kan ağlıyor' denilen mobilyacıların görüntüsü, bilançosu bu." değerlendirmesinde bulundu.

Yıldırım, 2018 ve 2019 yıllarının büyük projelerin hayata geçeceği, kalkınmanın, büyümenin, istikrarın devam edeceği yıllar olacağını vurgulayarak, şöyle devam etti:

"2018'in sonunda dünyanın en büyük havalimanı hizmete alınacaktır. 'Bu havalimanının hesabı şeffaf değil' diyorlar, hesabını size söyleyeyim; 10,5 milyar avro buranın maliyeti, bizim cebimizden 5 kuruş para çıkmıyor. Firma yapacak, garanti var. Garantileri 25 yıl işletecek, 25 yıl içerisinde de bize 26,5 milyar artı KDV olarak para verecek. Her yıl 1 milyar 50 milyon avro Türkiye'ye para verecek. Bir eski kömür havzasını, çukurlarla, çamurlarla dolu alanı verdik, üstüne dünyanın en büyük havalimanı yapılıyor ve o da yetmedi 25 sene bu havalimanı işletilecek, 25 yıl içerisinde de 26,5 milyar artı KDV avro olarak para verilecek. Kaba taslak 110 katrilyon. 25 yıl sonunda da havaalanını geri alıyoruz. 

2018 yılı bütçesi ülkemize, milletimize hayırlı olsun. Bu ülke, bu millet için bu milletin huzuru, barışı için gece gündüz görev yapan, 15 Temmuz'da demokrasiyi korumak adına seve seve canını veren bütün şehitlerimize Allah'tan rahmet, gazilerimize hayırlı ömürler diliyorum. Eleştiri ve önerileri için bütün partilere teşekkür ediyorum. Hükümet olarak emanete riayeti esas alan, hukuk ekseninden ayrılmayan bir titizlikle bize verilen bütçenin her kuruşunu harcayacağız, ülkemize bu bütçeyi geri çevirmiş olacağız."