Yüksek işsizlik büyümeyi tehdit ediyor
Orhan AKIŞIK
Amerikan ekonomisinde yüksek işsizlik önemini korumaya devam ediyor. 3 Aralık tarihli istihdam raporu, kasım ayının son haftasında Ekonomik Araştırmalar Dairesi tarafından yayınlanan, genel ekonomik duruma ilişkin raporun yarattığı iyimserliği önemli ölçüde azalttı. Uzun süredir yüzde 9.6 oranında seyreden işsizliğin, kasım ayı itibariyle artarak yüzde 9.8'e yükseldiği görülüyor. Tam istihdam üretim düzeyindeki işsizlik oranının ABD ekonomisi için yüzde 5 civarında olduğu göz önüne alındığında, şu andaki işsizliğin hemen hemen yarısının büyük resesyondan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Rakamsal olarak ifade etmek gerekirse, bu yaklaşık 15 milyon kişiye tekabül ediyor. Uzun süreden beri işsiz olanların bu rakam içindeki oranı ise, yüzde 41.5. Amerikan Merkez Bankası (FED) tarafından yapılan tahminler işsizlik oranının ancak uzun dönemde resesyon öncesi seviyesine gerileyebileceği yönünde.
İşsizlik sorununa karşın, şirketler karlarını arttırmayı sürdürüyorlar. Kar artışlarının arkasında, üretim maliyetlerindeki azalmanın olduğu kadar, ihracattaki artışın da payı var. Faizlerin neredeyse sıfır seviyesine kadar düşmesi ve karların rekor düzeyde artmasına rağmen, özel sektör yatırımlarında beklenen canlanmanın henüz görülmemesi düşündürücü.
Ekonominin üçüncü çeyrekte beklentilerin üzerine çıkarak, yıllık bazda yüzde 2.5 oranında büyümesinin işsizlik oranında bir gerilemeye yol açmamasının nedenleri arasında, verimlilikteki artışın yanı sıra, işgücü piyasasına yeni katılımların etkisinin olduğu da söylenebilir. ABD yönetiminin son olarak işsizlik ödemeleriyle birlikte, Bush döneminden bu yana yürürlükte olan vergi indirimlerini de uzatmasının, bütçe açığını daha da arttırması dışında ekonomik büyümeye katkısı şüpheli. Maliye politikasında hareket alanının giderek daralması, gözlerin ister istemez para politikasına çevrilmesine neden oluyor. FED Başkanı Bernanke, pazar akşamı CBS televizyon kanalında yayınlanan "60 dakika" adlı haber programında, daha önce 600 milyar dolar olarak duyurulan, Hazine bonosu alımlarının bu rakamı aşabileceğini belirtti. Merkez Bankası başkanlarının kamuoyunun karşısına sık çıkması ABD'de pek alışılmış bir durum değil.
Bernanke'nin bu teamülün dışına çıkması, FED'in işsizliği, şu andaki en önemli ekonomik sorun olarak görmesinin bir sonucu. FED Başkanı, işsizliğin önlem alınmadığı takdirde büyümeyi tehdit edebileceğini, daha doğrusu ekonomiyi yeniden resesyona sürükleyebileceği uyarısında bulunuyor. Tüketim harcamalarının gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 70'ni oluşturduğu ekonomide, bu uyarıya kulak vermek lazım.
FED'in bono alımlarına ilişkin bu politikasının bir taşla iki kuş vurmaya yönelik olduğu açık. Başarılı olduğu takdirde, sadece faizlerde düşüş sonucu yatırımları arttırmakla kalmayacak, aynı zamanda doların yabancı paralar karşısında değer kaybetmesine yol açarak dış satımları da arttıracaktır. Ekonomik büyümeye ivme kazandırması muhtemel bu politikaya öteden beri karşı çıkan Çin ve Almanya'ya bu defa ülke içinden Cumhuriyetçiler de katıldı. Ekonomileri ihracata bağlı Çin ve Almanya'nın itirazlarını anlamak zor olmasa da, Cumhuriyetçilerinkini anlamak zor. Cumhuriyetçi kanat, parasal genişlemenin enflasyonu arttıracağı iddiasında. Ancak rakamlar, bunu destekler nitelikte değil. Yılın ikinci çeyreğinde yüzde 0.8 olan enerji ve yiyecek fiyatlarındaki değişmeyi içermeyen çekirdek enflasyonun, üçüncü çeyrekte yüzde 0.6 olarak gerçekleşmesi, enflasyonun artmaktan ziyade azalma eğilimi içine girdiğini düşündürüyor. Esasında, Cumhuriyetçiler, Obama yönetiminin hemen hemen tüm icraatına karşı çıkmayı adet haline getirdiler. Bununla beraber, şimdiye kadar bağımsızlığından ödün vermeyen FED'in, bu baskılara boyun eğeceğini söylemek güç. Kaldı ki, FED, kendisine yasayla verilmiş görevden yani, istihdam artışına yönelik para politikası uygulamaktan başka bir şey de yapmıyor.
Maliyet enflasyonunu saymazsak, bir ekonomide enflasyonun ortaya çıkması, para arzındaki artışa bağlı olarak toplam talebin artmasına bağlıdır. Ancak, bunun için ekonominin tam istihdam seviyesine yakın bir noktada bulunması gerekiyor. Bir başka deyişle, tam istihdam ve cari gelir düzeyleri arasındaki fark büyüdükçe, enflasyon riski de azalıyor. The Washington Post gazetesinde Neil Irwin imzasıyla yapılan bir analizde, ekonominin kriz öncesi üretim düzeyine 2012'de ulaşabilmesi için yılda yüzde 6 oranında büyümesi gerektiği belirtiliyor. Büyümenin yılda yüzde 3 düzeyinde gerçekleşmesi halinde ise, üretim açığının kapatılması için 2020'yi beklemek gerekecek. Öte yandan, yıllık büyümenin yüzde 2 olarak gerçekleşmesi durumunda gelir açığının kapanmayacağı ileri sürülüyor. Bu değerlendirmeler çerçevesinde, enflasyonun artma eğilimi içine girmesi yakın vadede zor.
Bernanke'nin, işsizliğin azaltılmadığı takdirde ekonomik istikrarı tehdit edebileceği uyarısı, aslında tüm ülkeler için önem taşıyor. İşsizliği azaltmadan, çalışanların durumunu iyileştirmeden büyümeye süreklilik kazandırmak olanaksız. ABD açısından, kısa vadede etkin bir para politikası bu konuda yardımcı olabilir. Fakat, esas sorumluluk yine de özel sektörün. her şeyi devletten beklemek olmaz.