Yurt dışında bulunan iştirak paylarının satışı vergiye tabi midir?
YILMAZ SEZER - Güncel Group Yönetim Kurulu Başkanı
Türkiye’de yerleşik şirketlerin yurtdışında kurulu şirketlere ilişkin sahip oldukları iştirak paylarının elden çıkarılmasından doğan kazancın kurumlar vergisi istisnasından yararlanıp yararlanamayacağına, yararlanabilecekse nasıl yararlanacağına ilişkin uygulamada değişik görüşler ileri sürülmektedir. 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinin 1.fıkrasının (c) ve (e) bentlerinde iştirak hisselerinin elden çıkarılması yoluyla elde edilen kazançların kurumlar vergisinden istisna tutulabilmesine ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Buna göre, anılan kanunun 5-1/c maddesine göre “Kazancın elde edildiği tarih itibarıyla aralıksız en az bir yıl süreyle nakit varlıklar dışında kalan aktif toplamının %75 veya daha fazlası, kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunmayan anonim veya limited şirket niteliğindeki şirketlerin her birinin sermayesine en az %10 oranında iştirakten oluşan tam mükellefiyete tabi anonim şirketlerin, en az iki tam yıl süreyle aktifl erinde yer alan yurtdışı iştirak hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kurum kazançları” kurumlar vergisinden müstesnadır.
Yine aynı kanunun 5-1/e maddesinde ise “Kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktifl erinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüchan haklarının satışından doğan kazançların %75’lik kısmı” kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.
Diğer bir ifadeyle, kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunmayan anonim veya limited şirket niteliğindeki şirketlerin iştirak hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kurum kazançlarının tamamı belli şartlar dahilinde kurumlar vergisinden istisna edilmiştir. Ek olarak belirli şartlarla iştirak hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kurum kazançlarının %75’i de istisna kapsamındadır. Ek olarak, bedelsiz olarak veya rüchan hakkı kullanılmak suretiyle itibari değeriyle elde edilen hisse senetlerinin elde edilme tarihi olarak, sahip olunan eski hisse senetlerinin elde edilme tarihi esas alınır. Devir veya bölünme suretiyle devralınan taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüchan haklarının satışında iki yıllık sürenin hesabında, devir olunan veya bölünen kurumda geçen süreler de dikkate alınır. Ayrıca menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı dışındadır.
Yurt dışı iştirak hisselerinin elden çıkarılması halinde kanunun hangi hükmünün dikkate alınması gerektiği ise net olmayıp, bu gibi durumunda Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5-1/c maddesinde yer alan istisna şartları sağlanamıyorsa 5-1/e maddesinde yer alan istisna hükmünün uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin farklı görüşler bulunmaktadır. Kanunun 5-1/e maddesinden yararlanılabileceğine ilişkin görüşlerin temel dayanağı, yurt dışı iştirak hisselerinin elden çıkarılması halinde yukarıda yer verilen kanun hükümlerinden hangisinin uygulanabileceği konusunda kanunda veya ikincil düzenlemelerde sınırlayıcı bir hükmün bulunmamasıdır. Sınırlayıcı herhangi bir hüküm bulunmaması nedeniyle mükelleflerin ilgili madde hükmünde belirlenen şartları sağlaması koşuluyla hangisinden yararlanabileceğini tercih etme hakkı bulunduğu şeklinde değerlendirilmektedir. Bu görüşün bir diğer dayanağı ise, söz konusu madde gerekçesinde istisna hükmünün kurumların mali yapılarını güçlendirmek amacıyla getirildiğinin belirtilmesidir. Yurt dışı iştirak hisselerinin satılması halinde de madde gerekçesinde belirtilen amaç gerçekleştirildiğinden, bu bentte yer alan istisna hükmü uygulanabilecektir.
Kanunun 5-1/e maddesinden yararlanılamayacağına ilişkin ilişkin görüşler ise iki gerekçeye dayanmaktadır. İlk olarak; kanun lafzı incelendiğinde (c) bendinde açıkça “yurt dışı iştirak hisseleri” tabiri kullanılmışken, (e) bendinde sadece “iştirak hissesi” tabiri kullanılmıştır. Dolayısıyla Kanunun 5-1/e maddesinde yer alan tabirin yurt dışı iştirak hisselerini kapsayıp kapsamadığı açık ve net değildir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Vergi Kanunlarının Uygulanması ve İspat” başlıklı 3/A maddesinde vergi kanunlarının lafzı ve ruhu ile hüküm ifade ettiği, lafzın açık olmadığı hallerde hükmün konuluşundaki maksat, kanun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle bağlantısı göz önüne alınarak uygulanacağı belirtilmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5-1/e maddesinde yer alan istisnanın yurt dışı iştirak hisselerinin elden çıkarılması durumunda uygulanacağına ilişkin lafızda bir açıklık ve netlik bulunmamaktadır. Madde gerekçeleri incelendiğinde de yurt dışı iştirak hisselerinin elden çıkarılması durumunda bu bentteki istisnanın uygulanabileceğine ilişkin açık bir ifade de bulunmamaktadır.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5’inci maddesi incelendiğinde (a) bendinde yurtiçi iştirak kazançları, (b) bendinde yurt dışı iştirak kazançları, (c) bendinde yurt dışı iştiraklerin elden çıkarılmasından doğan kazançlara ilişkin istisnalar düzenlendiği görülmektedir. Buna göre (e) bendinde de yurt içi iştirak kazançlarının elden çıkarılmasından doğan kazançlara ilişkin istisna düzenlenmiş olması gerektiği, kanunun yurt içi ve yurt dışı iştiraklerden elde edilen kazançları farklı istisna hükümlerine tabi tuttuğu düşünülmektedir. İkinci olarak; 1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliği’nin “5.6.2.2.2. İştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri” bölümünde iştirak hisseleri tabirinden ne anlaşılması gerektiği açıklanmıştır. Söz konusu bölümde yurt dışı iştirak hisselerinin de bu kapsama girdiğine ilişkin bir belirleme de bulunmamaktadır.
Konuya ilişkin bir mukteza ya da yargı kararı yazımız tarihi itibarıyla bulunmamaktadır. Dolayısıyla bize göre yurt dışı iştirak hisselerinin satışından elde edilen kazancın Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5-1/ e maddesine göre istisnadan yararlanabileceğine ilişkin dayanak alınabilecek hukuki bir metin bulunmadığı düşünülmektedir.
Bu nedenle de yurt dışı iştirak hisselerinin satışında 5-1/e maddesinin uygulanmayacağına ilişkin tersine bir hükümün bulunmamakla beraber istisna uygulamasında 5-1/c hükmünün daha uygun olduğu düşünülmektedir.