Zoraki yaşamlar

Doç. Dr. Volkan ALPTEKİN - Celal Bayar Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekan Yardımcısı /Ekonomi ve Finans Bölüm Başkanı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Son dönem çok farklı bir Türkiye deneyimliyoruz. Özellikle Soma’daki maden faciası sonrasında ülkenin zirvesinde ülkeyi yönetenlerin halkla kurmayı tercih ettiği iletişimin şekli oldukça endişe vericiydi. Bununla da kalmadı sonradan savunma refleksi içine girenlerin gerçek olmayan bir durumu savunurken ne kadar yalancı ve zavallı bir duruma düştüklerinin ayırdında olmadıkları ya da toplumsal refleksi hiç önemsemedikleri o kadar aşikar gözler önüne serildi ki bu ilkinden daha tüyler ürpertici bir noktaya vardığımızı bütün açıklığıyla ortaya koydu. Bununla birlikte kötü muameleye maruz kalanların çelişkili açıklamaları yoksul insanların aç bırakılma tehditleri üzerinden iktidar devşirebilen “siyasi rasyonel”’in bu konudaki “başarısını” ve toplumsal çaresizliği tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi ki insan onurunun temel ihtiyaçlar üzerinden bu şekilde pazarlık konusu yapılabiliyor olması nereden bakarsanız bakın insanlık açısından tam bir utanç tablosu.

Şimdi bu siyasi tutumun iktisadi arka planı ve mental yapısı üzerinden nereye bağlandığına ilişkin tartışmaları biraz açalım. Reel iktisadi düzlemde kalkınma sorunsalı tartışmaları Türkiye gibi pek çok gelişmekte olan ülke için aynı ipuçlarını gün yüzüne çıkarmaktadır. Nobel Ekonomi Ödüllü iktisatçı olan A. Lewis bir ekonomide tarım ve sanayi toplumunu oluşturan yapıların aynı anda görülebilmesini düalite olarak tanımlamış ve “Sınırsız Emek Arzıyla Kalkınma” modelini bu ikili yapı görüşünün üzerine inşa etmiştir. Buna göre toplumu oluşturan katmanlara bakıldığında tarım toplumunun ve sanayi toplumunun izlerini aynı anda görebilmek mümkündür. Kapitalist kazanım açısından yapılması gereken tarımsal ürünlerin fiyatlarının baskılanması suretiyle tarımsal istihdamdan kaçış ortamı yaratmaktır. Burada asıl önemli olan tarımdan kaçan bu istihdam ordusunu asgari ücret fiyatlamasının çok az üzerinde bir nominal gelir artışı ile destekleyerek yönlendirilmek istenen yere yönlendirmektir. Yani maliyet olarak görülen işgücü daha ucuza çalışarak üretimine girdiği sürecin karlılığını artıracaktır. Özellikle Lewis’in bu görüşü, maden faciasında ölenlerin önemli bir kısmının tarım işçisi olduğu bilgisi ile de birleşince çok daha ilginç bir hal alıyor. Tarımsal üretimin neredeyse durma noktasına geldiği, topraklarını belli nedenlerle kaybeden tarım işçisinin daha güvencesiz alanlara doğru kaydığını ve gittiği alanlarda işgücü arzının yüksekliği nedeniyle ücretleri de düşürerek işveren açısından karlılığı bir kat daha artırdığını biliyoruz. Son faciada buna benzer bir tablonun ortaya çıkması işgücü kavramını her fırsatta “maliyet” olarak tanımlayan bir yaklaşımın insan hayatını hiçe sayan ve önemsizleştiren yanını açıkça gözler önüne serdi. Ekonomik yapının sosyal yapıyı belirliyor olması bununla da sınırlı değil. Madende çalışan kömür işçilerinin bile kömür yardımından yararlanıyor olması inanılır bir durum değil. Bir insanın kendi emek gücüyle çıkardığı ya da ürettiği çıktıyı piyasa mekanizması tarafından fiyatlanmış bedelleriyle elde ettikleri gelir üzerinden piyasada satın alamaması nereden bakarsanız bakın insanlık dışıdır. Bu şartlarda çalışan, üreten, yaşamaya çalışan işgücü aslında kendisine biçilen rolü kurgulanan sistem üzerinden bilmediği bir “ekonomi” mekanizması aracılığıyla yeniden yeniden üretmektedir.