Hiperaktif bünyede sanatçı sabrı

Dünyanın en geniş savaş koleksiyonlarından birine sahip olduğunu belirten Nejat Çuhadaroğlu, hayatı boyunca sanatla iç içe yaşamış. Çocukluğunda sokakta çamurdan heykeller yaptığını anlatan Çuhadaroğlu Grup'un Başkanı için hareketli olmak yaşamın kendisi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Ressam bir anne ile mimar bir babanın oğlu Nejat Çuhadaroğlu. “Sanat DNA’mda var. Yeteneğim annem ve babamın bana mirası” diyor. Alüminyum cephe kaplama işinin içinde olan sanayici bir işadamı için fazla detaycı çalışmalara imza atıyor. Ortaya koyduğu tabloların kahramanı olan maketlerde yaka dantellerine kadar ince işlerin olması, titiz yaklaşımını ele veriyor. Bunun sağlamasını yıllardır emek verdiği ve şu anda Akasya AVM içindeki Hisart Sanat Galerisi’nde meraklısıyla buluşturduğu sergiye bakarak da yapabilirsiniz. Savaşı bu kadar "içindeymiş gibi" yansıtmasını hayata fazlasıyla gerçekçi bakmakla açıklayan Çuhadaroğlu ile yürüdük bu hafta.

Savaş koleksiyoneri olarak ünü ülke sınırlarının dışına çıkan işadamı, bir yandan da Çuhadaroğlu Grup'un Yönetim Kurulu Başkanı olarak oldukça yoğun bir çalışma temposuna sahip. Bugüne kadar onun hep sanayici ve koleksiyoner kimliğini dinledik, okuduk. Bu yazı ise Nejat Bey’i savaşa böylesine kanalize eden yaşam felsefesi ve kendiyle kaldığı anlardaki korkuları, umutlarıyla ilgili...

Yokluklar etkili oldu

- Sanayici olduğunuz kadar sanatçı ve koleksiyoner kimliğinizle de öne çıkıyorsunuz. Bunun için bir eğitim aldınız mı?

Hayır, bu işin okuluna gitmedim. Hayal gücü, fotoğrafik hafıza, el becerisi ve çok çalışma ile geldiğim nokta bu. Yaptığım işin içinde hem heykel hem de resim var. Sanat tarihi de bu ikisiyle başlamıştır zaten. Öte yandan annemin ressam olması da önemli bir etken elbette. Sokakta çamurla ya da evde oyun hamurlarıyla meşgul olurken fark etmeden önümde bir heykel beliriyordu. Yaşadığımız dönemin yokluklarının da yaratıcılığımda olumlu etkisi olduğunu düşünüyorum.

Çizgi roman sevdası

- Anneniz mi yönlendirdi sizi bu alana?

Hayır, hatta hiç istemedi. Sanatçı olursam sefil bir hayat yaşayacağımdan korkuyordu. Bugün sanata verilen değeri düşünürsek haksız bir endişe de değil hani. Babam da aynı nedenlerle mimarken sanayiciliğe yöneldi. Beni besleyen çizgi romanlar ve TRT’nin yayınlarıydı. Çizgi roman konusunda da iyi bir koleksiyonerim. Ben de birçok çocuk gibi anne babamdan gizli çizgi roman okudum. Onlardan çok etkilendim. Canlandırma -diaroma- yapmaya 6-7 yaşlarında başladım. Kendimi canlandırdığım maketlerin içinde yaşarken hayal ediyordum. Artık maket işinde ustalık dönemimi yaşıyorum. Herkesin yaptığını yapmıyorum. Fantastik çizimleri sevmiyorum. Realist bir insanım.

Savaş yaşamın kendisidir

- Ama hep savaş ve askerlerin olduğu maketler bunlar...

Bir önceki hayatımda asker olabilirim. Savaş gerçek yaşam. Tüm tezatları içinde barındırıyor. Evren de tezatlar üzerine kurulmuş bir dengenin mahsulü değil midir? Yani yaşam tezatların dengesidir. O dengeyi bozduğunuzda savaş çıkar.

- Yani insanlar dengeyi bulmak için sürekli savaşıyor, savaştıkça tezatlar artıyor, sonra yine denge için savaşıyorlar öyle mi? Eh, savaşlar bitiyor mu?

Bitmiyor. Savaşma, mücadele etme duygusunu bir insandan alınca diğer duygularını da yok edersiniz.

- Sizin  tezatlarınız nelerdir?

Ooo bir hayli var. Hem çok duygusal hem de mantıklıyım örneğin.

- Dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?

Çevremdekiler ne istediğini, ne yaptığını bilen biri olduğumu söyler. İyi bir öngörü sahibi olarak bilinirim. İyi gözlemler yaparım. İyi tartarım. Belki de bu yüzden kendi içimde çok çatışma olmaz.

- Siz dengenin yolunu bulmuşsunuz. Buna rağmen savaşlara bu denli tutkulu olmanız neyin göstergesi?

Hayatta daha önemli bir şey yok ki. İnsanlık tarihinin yüzde 80-90’ı savaşlardan ibaret. Hayatımızı derinden etkiliyor.

- Bugün tanık olduklarımızın tezatları neler?

Her biri güç ve para için yapılıyor ama söylemde “demokrasi” uğruna savaşıldığı anlatılıyor. İnsanlara daha iyi bir hayat götürmek üzere yola çıkılıyor ama yapılan şeyin adı işgal. Bu her alanda işgal. Geri kalmış ülkelerin tarihleri, ülkeleri çalınıyor. Gelişmiş ülkelere de bu yapılabiliyor, örneğin Japonya.

Karşı olmak yetmiyor

- Türkiye ne durumda sizce?

Bizim şunu anlamamız lazım, dünyanın merkezindeyiz. Hiçbir coğrafyada bu kadar zenginlik yok. 15 bin yıllık bir medeniyet tarihinin üzerinde oturuyoruz. Hal böyle olunca başınız dertten kurtulmaz. O nedenle en çok da bizim savaş tarihini iyi bilmemiz, okumamız lazım. Her şeyin bir nedeni ve bedeli var. Dünyanın merkezinde olup kendi tarihini bilmeyen bir toplumuz ne yazık ki... Savaşları önlemek için nedenlerini teşhis etmemiz gerek, öyle “karşıyım” demekle iş bitmiyor. Nedenlerini iyi teşhis edip hataları tekrarlamamalıyız.

- Vatandaş olarak böyle bir ilginiz var, peki bir patron olarak kendi şirketinizden başlayarak bu bilinçlenmeye hizmet ediyor musunuz?

Şirketimde çalışanlar savaş koleksiyonumu yakından bilir. Bu onlarda farkındalık yarattı. Bir işadamı olarak “savaş tarihi araştırma enstitüsü” kurmak istiyorum. Burada konunun uzmanlarını yetiştirmek istiyorum. Ayrıca meraklılarına work-shoplar vermek, burs programları oluşturmak istiyorum. Tüm bunları koleksiyonum için kuracağım müzenin içinde bir kompleks olarak düşünüyorum. O nedenle büyük bir yer arıyorum. Halen sürüyor arayışlar.

15 bin metrekarelik yer lazım

- Kendinizi nerede hayal ediyorsunuz?

Hisart’ın dünya çapında bir marka olmasını hayal ediyorum. Çünkü böyle bir koleksiyon ve sergileme biçimi dünyada tek. Birçok müze var elbette ama ben bir müzenin deposunda neler olduğuna bakmam, neyi, nasıl sergilediğine bakarım. Hayallerimi gerçekleştirmem için bana 15 bin metrekarelik alan lazım. İçinde sinema salonu, sahafl ar, atölyeler olacak.

Kırım Savaşı'nı anlamak

- Bir tarih filmi çekmeyi hiç düşündünüz mü?

Brave Hearth (Cesur Yürek) gibi bir dönem filmi çekmeyi çok istiyorum. Bizde böyle filmlerin alasını yapacak malzeme var. Tercihim de Kırım Savaşı dönemi olurdu. 1850’lerde geçer hikâye. Çok özel bir dönem bu. Binlerce müttefik askeri İstanbul’a geliyor. İstanbul’da ilk kez bar, pavyon, taverna o dönemde açıldı. Bu kültür o zaman başladı. Çok komik hikayeler var bu döneme ait.

Üç beyaz kuralına uymaya çalışırım

- Hayatta önemli bedeller ödeğinizi düşünüyor musunuz?

Ödedim elbet ama işim ya da hobilerimle ilgili değil. Başka konularda. İnsanı öldürmeyen bedel daha da güçlendirir.

- Sağlık konusunda titiz misiniz?

Elimden geldiğimce ama öyle çok sağlıklı beslendiğimi söyleyemem. Üç beyaz kuralına uymaya çalışırım. Çok meraklı bir insanım. Çok iyi tenis oynuyorum. Her yıl 2-3 kez kayağa giderim. Ancak bir keresinde kayak yaparken omuzum çıkınca daha temkinli spor yapmaya başladım. Yapı olarak hiperaktifim. Spor, iş ve sanat bir denge benim için. Bunu sağlamak için iyi planlama yapıyorum.

'Başarılı liderlerin özelliği yalnız olmalarıdır'

- Tarihte en çok hayranlık duyduğunuz karakter kim, kimler?

Fatih Sultan Mehmet. Onun hayatını iyi okuyup, iyi anlamak gerek. Ressamdır Fatih, 4-5 dil bilir. İstanbul’un fethinden sonra tüm bilim insanlarını, sanatçıları buraya çağırıyor. Burada çalışmalarını istiyor. O bir medeniyet insanı. Şu anda o profilde bir lider yok. Ülkesinin başarısı için kardeş katlini o onayladı. Başarılı liderlerin özelliğidir bu. Aile hayatları başarısızdır. Atatürk gibi. İş hayatında da böyledir. Başarılı işadamları mutlaka aile yaşamını ıskalamıştır. Belki istisnalar vardır ama bu geçerli bir genellemedir.

- Yani bugünün liderlerinin mutlu aile fotoğrafları gerçekçi değil mi?

Yani, bence öyle. O sadece bir fotoğraf, poz.

- Kendinizi bu konuda nereye koyuyorsunuz, siz bir denge kurabildiniz mi?

(Gülüyor) Boşandım ben. Ama benim hikayem farklı. İş ve sanat hayatımdaki başarı boşandıktan sonra arttı. Diğer yandan baba olmak farklı bir durum. Her zaman söylüyorum, her şeyin nedeni ve bedeli vardır.