Geleceğe hep inandım gençlerden umutluyum

Sekiz yıllık Çelik İhracatçıları Birliği Başkanlığı'nı devreden Namık Ekinci, “Artık zaman kendine bakma zamanı” diyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

YASEMİN SALİH

Çelik İhracatçıları Birliği’nde dün itibarıyla sekiz yıllık Namık Ekinci dönemi sona erdi. 68 yaşındaki Ekinci, birlikte geçirdiği dönemden çok memnun. Bu süreçte şirketler değil sektörü ön planda tuttuğunu, sektördeki gelişimden şirketlerin de yararlanmasını esas alan bir çalışma felsefesi izlediğini vurgulayan işadamı artık daha kendine odaklı, torunları ve dostlarıyla geçireceği bir döneme girdiğini söylüyor.

Ekinci tam bir yürüyüş hatta trekking düşkünü. Arkadaşlarıyla farklı rotalarda yürüyüş grupları var. Biz de kendisiyle Emirgan’da bir araya geldik. Spordan, bundan sonraki planlarından ve hayata dair ne varsa hepsinden konuştuk.

- Görevinizi devrettiniz, içiniz rahat mı?

Kesinlikle rahat. Birlikte Türkiye’nin büyük şirketlerinin temsilcileri var. Hepsi donanımlı insanlar, iyi yetişmiş, bilgili insanlar. Biz görevimizi hakkaniyetle yürüttük. Kapsayıcı olduk. Devralanlar da aynı fikirde insanlar. Bizim aile olarak zaten birlikte temsilimiz güçlü çünkü çok kalabalığız; kardeşler, yeğenler oldukça büyük bir grubuz.

Tam bir Türkmenim

- Aile kalabalık, peki nereye dayanıyor bu ailenin kökleri?

Memleket Adana. Türkmeniz. Hatta bir ara Türkmenistan’ın eski başkanlarından Niyazov’a danışmanlık bile yaptım, tam bir Türkmenim yani. Biz yedi kardeşiz. Ben tam ortadayım. Bizim oralarda, Çukurova'da, insanların çoğu tarımla uğraşır. Babam ise terzilik yapmış. Babasını sekiz yaşındayken kaybedince terzi olarak hayatını kurtarıyor. Eğitimi yok ama vizyonu geniş bir adam. Biz küçükken İstanbul’a gelir, ustalarından yeni teknikler öğrenir, son modayı yerinde görürdü. O zamanlarda yayımlanan Ulus gazetesinden alıyordu, gelirken yanında getirdiği bu gazetelerle eve kapanır hepsini okuyana kadar da çıkmazdı. Yeniliklere açık bir adamdı. Bizi yanında çalıştırırdı, yazları yaylaya gitmeden önce gazoz sattırırdı, niyeti ticarete alışmamızdı. Bir keresinde satış yaptığımız dinlenme tesislerine taze mısır geldi. Sünnet harçlıklarımı evden alıp 185 kuruşa yarım çuval mısırı satın aldım. Sonra bunu babaanneme pişirtip yolculara sattım. O gün 3 lira kazandım ve çok mutlu oldum.

Zirveyi de gördük dibi de

- Demir işine girmek nasıl oldu?

Babamın fikriydi. Bir anda öyle bir karar almıştı. Ben o sırada Adana’da kolejde okuyordum. Yazları babamın yanına gitmeye başladık. Ardından Karabük’e gittik. 1973’te orada bir haddehane satın aldık. O arada mimarlık fakültesine girdim. Abim inşaat mühendisiydi, ben de mimar olacaktım ve ikimiz bir inşaat şirketi kuracaktık. Ama ikimiz de hiç yapmadık bunu. Enerjimizi şirkete verdik. Kısa sürede altı haddehaneye ulaştık. 1983’te de İskenderun Demir-Çelik’i (İSDEMİR) satın aldık. Ben üniversiteden sonra istanbul’a geldim çünkü şirketin pazarlama tarafını üstlenmiştim.

- Kardeşlerinizle nasıl bir iş bölümü vardı, anlaşmazlıklar oldu mu?

Aramızda kardeş kavgası hiç olmadı. Bu Türkiye’de çok zordur ama biz araya gelin ve damatlar girdikten sonra da aramızdaki ilişkileri koruduk. Elbette anlaşmazlıklar oluyordu ama bu kavgaya dönüşmedi çünkü işle ilgiliydi hep. Biz başarıya odaklandık, paraya değil. Kimin parası var ya da yok bakmadık. Başarmak için mücadele ettik, para için değil. Para için çalışırsanız etik değerleri gözardı edebilirsiniz. Zirveye de çıktık, krize girip dibi de gördük ama aramızda hiç geniş çaplı bir sorun olmadı. Eşitlik kuralını koruduk. Şimdi çocuklarımız da şirkette. Bir aile anayasası yaptık ama önemli olan bu felsefeyi korumak. Yoksa şu dünyada anayasadan çok ne var?

Yine de insanlığın hali ortada. Şimdi kurumsallaşma önemli. Bunun için de Deloitte’a bir çalışma yaptırdık.

- Neydi çalışma felsefeniz?

Hak temelli çalıştık. Eşitlik önemliydi bizim için. Hak etmeden almanın kimseye faydası olmaz. Ben çok ihtiraslı biri değilim, olursa olur olmazsa keskin sirke küpüne zarar. İhracat hayatımızda dönüm noktası oldu. 81’de başladık. Birçok ülkeye Türkiye’den ilk ihracatı yapan firmayız. 90 sonunda kriz geçirdik, İstanbul Yaklaşımı’na alındık. Toplamda 220 milyon dolarlık borç ödedik. Ancak dostlarımızı, piyasanın desteğini kaybetmedik. Esnaftan destek gördük. Düşenin dostu olmaz derler ama bizim dostlar gerçekmiş.

- Ne öğrendiniz bu krizden?

Eskiden çok bonkördük, serde Adanalılık var ya… Krizi atlattıktan sonra daha tutumlu olduk, temkinliyiz, israf etmiyoruz ama aşırı da değil tabii. Hayatı görüp yaşayamamak taraftarı değilim. Anı da yaşamak lazım. Ot gibi büyümemek lazım.

- Şimdi kendinize odaklanma kararı aldınız, ne yapacaksınız?

Ben hiç tatil yapmadım. Yurtdışındaki işler sırasında ne kadar dinlenirsek. Şimdi beş torunum var. Onlarla ilgileneceğim. Kültür turları yapacağım, dünyayı gezeceğim. Örneğin ABD’ye birçok kez gittim ama tamamen görmedim, bunu yapmak istiyorum. Bütün bunları da arkadaş grubumla yapmak istiyorum. Tabii bu yaştan sonra grupta bir doktor olmalı. Ben de bunun yatırımını yaptım. 15 gün önce bir check-up’tan geçtim. Sonuçlar çok iyi çıktı.

- Bunu neye bağlıyorsunuz? Spor, beslenme?

Çok ağır sporlar yapan biri değilim. Ama iyi yürürüm. Uzun yürüyüşler yapıyorum açık havada. İstanbul’da haftada bir gün 10 kişilik gruplarla çıkıyoruz. Neşet suyu ya da Ayvat’a gidiyoruz. Dostlarla birlikte açık havada olmak iyi geliyor. Hem bu yürüyüşler bizi çok rahatlatıyor. Avaz avaz bağırıyoruz, kocaman bir ormanda saatlerce yürüyoruz. İyi geliyor bana. Bir de şehir dışında parkurlarımız var. Onu da yılda bir kez yapıyoruz. Örneğin Erzurum, Artvin’e gidiyoruz. Kaçkarlar’a çıkıyoruz. Kamp yapıyoruz. Bolu’da Köroğlu’nun zirvesine çıktık.

- Yemek yapıyor musunuz?

Etçiyim ben, klasik Orta Asya beslenme tarzım var. Et ve ekmek. Ama yemek pişirmekle aram yok. Öğrenciliğimde güzel güveç yapardım ama artık yapmıyorum. Eşim çok iyi yemek yapar ben de onları eritmek için dağ-bayır koşturup duruyorum.

- Sizin bir de tarım yatırımlarınız vardı, onlar devam ediyor mu?

Evet ama eskisi gibi değil. Çukurova'da tarım arazilerimiz var. Bir dönem orada bahçe tarımı yapalım dedik ama uygun büyüklükte tek parça arazimiz yoktu. Biz de Tarsus'ta arazi aldık. Fransa'dan sera uzmanı getirttik, ayda bir kez geliyor, 5 bin dolar alıp gidiyordu. Çok iyi çilek ve domates yetiştirdik ama krize girince sattık. Şimdi arazilerimizde zeytin yetiştiriyoruz. Zeytinyağı da yapıyoruz.

Para yeni nesil için bir araç

- Gençliği nasıl buluyorsunuz? Geleceğe dair düşünceleriniz neler?

Gençler müthiş. Kendi dönemimle bugünü kıyaslamam mümkün değil, bu haksızlık olur. Arada anormal fark var. Gençlik hayatını yaşamak istiyor. Para sadece bir araç onlar için, amaç değil. Yeni nesil bence daha bilinçli. Yurtdışına gidiyorlar, daha iyi okullarda okuyorlar. Ben gençliğe güveniyorum. Onları kendi hallerine bırakmalıyız. Siz onlara nasıl etkiler bıraktıysanız, öyle olurlar. Ektiğini biçiyorsun. Kızlarıma 30, oğullarıma 35 yaşı evlilik için limit koydum. Çünkü belli bir olgunluk gerek. Ben gelecekten hep umutlu oldum, hiçbir zaman umudumu kaybetmedim. Onlara güveniyorum. Çocuklarımın da ahlaklı olmalarını istiyorum. Ahlak her şeyin temeli. Çocuklarım için en çok üzüleceğim şey ahlak ve etik kuralların dışına çıkmaları olur. Para kaybederlerse üzülmem, o yeniden kazanılır ama ahlak her şeyin temelidir. Bence hayattaki tüm felsefelerin temelini ahlaklı olmak oluşturuyor. İskandinavlar bunun en güzel örneği.

- Aç karnına kombu mantarı çayı Özel bir sırrınız var mı sağlık için?

Kombu mantarı çayı içiyorum. Amerika’da tanıştığım bir ahbabımda gördüm. Bana ağır bir yemeğin ardından ikram ettiler ve çok iyi geldi. Kendileri üretiyorlarmış bu mantarı. Bana da gönderdiler sonra. Ben de bir arkadaşımla birlikte ürettim. Bir hafta öğün aç karnına 20 cc kadar içiyorum bu çayı. Her şeye iyi geliyor.

Bu konularda ilginizi çekebilir