İnsan yaşına uygun görevler almalı

Altınbaş Holding Yönetim Kurulu Onursal Başkanı Ali Altınbaş, Gaziantep’te fıstık çiftçisi 9 çocuklu Altınbaş ailesinin bir mücevher markası yaratma hikâyesine imza atan isim. 62 yaşındaki iş insanı, babasının diyabet hastası olmasından dolayı beslenmesine dikkat ettiğini söylüyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

YASEMİN SALİH

Altınbaş Holding’in temelinde kuyumculuk var. Eğitim, enerji, finans alanlarındaki şirketler bunun üzerinde yükselmiş. Temele ilk harcı atan ise Gaziantepli bir fıstık çiftçisiyken şehre gidip bedestende dokuz metrekarelik bir kuyum atölyesi alan baba Mehmet Altınbaş. Dokuz çocuğu olan Mehmet Bey’in en büyük oğlu Ali Altınbaş, liseyi bitirip “Ben çiftçiliği sevmiyorum, kuyum işi yapacağım” deyince ailenin de kaderi değişiyor.

Altınbaş Holding’in Antep'den Kıbrıs’a uzanan, oradan da dünyanın dört bir yanına yayılan bir kuyum markası olmasının ardındaki hikâyede birçok insana ders olabilecek detaylar var. Hem bu detayları hem de yaşama dair düsturlarını konuştuk Ali Altınbaş ile. Beykoz ormanlarını arkasına alan yalısında sportmen hayatını gözler önüne seren bir düzen kurmuş Ali Bey. İşte kuyum sektörünün Ali Abi'sinin aile, iş, spor ve seyahatler arasında sürdürdüğü hareketli hayatı...

Türkiye’de kuyumculuğun markalaşma süreciyle tanıdık Altınbaş ailesini. Siz de bu ailenin “Ağabeyi” olarak işin temellerini atan kişisiniz. Nasıl anlatırsınız ailenizi?

Biz Antepli fıstık bahçeleri olan çiftçi bir aileyiz aslında. Yani benim küçüklüğümde böyleydi. Dokuz kardeşiz. Bir ablam var, sonra erkeklerin en büyüğü benim. Yazın çiftlikte, kışın da babamın bedestendeki 9 metrekarelik küçük sarraf dükkanında zaman geçirirdik.
Ben çiftliği pek sevmiyordum. Okumaya çok meraklıydım. Ortaokuldan sonra teknik lisede okudum. En büyük erkek olunca sorumluluklarınız farklı elbette, bu yüzden liseden sonra okula devam etmedim. Yine de o dönemde bedestendeki en yüksek tahsilli kişi bendim. Bunun farkını da gördüm. Sarraflığı sevdim. O dönemde kambiyo yasası vardı, belli kısıtlamalar söz konusuydu. Biz de bir fırsatla işi Kıbrıs’a taşıdık. Burada babamın işine sahip çıkmaya adadım tüm hayatımı.

Aile işi olmasaydı yine yapar mıydınız?

Aile işi değerlidir, aileniz değerlidir. Kıbrıs'ın da ayrı bir yeri vardır hayatımda. Eşimle de orada tanıştım. Orada çok kârlı bir dönem geçirdik. 94’te bir banka açtık, Creditwest Bank hâlâ ülkenin en büyük özel bankasıdır. Bir de petrol işine girdik, Alpet’i kurduk.

Markalaşma kararı nasıl alındı?

1984’te kambiyo yasası değişince ortam uygun hale gelmişti. İstanbul’a geldiğimizde dışarıda 12 mağazamız vardı. Yani biz biraz tersten büyüdük. Türkiye’de marka olma fikrimiz hep vardı. 1988’de Dünya Altın Konseyi İstanbul’da şube açmıştı, bize geldiler. “25’ini siz, 75’ini biz koyalım, tanıtım yapalım” dediler. Böyle başladık, kampanyalara.

Bu sırada kardeşleriniz de size katılmıştı artık sanırım. Böyle kalabalık olmanın zorluklarını yaşadınız mı?

Hayır, hiç dezavantajını yaşamadım bu durumun. Güvenebiliyorsunuz en başta. Eğer sıfırdan kurulan bir şirketseniz arkanızda aile desteği olması büyük avantaj. Ben aynı zamanda ailenin babası gibiyim. Aramızda kriz çıkmasın diye her kardeşi eşit ortak yaptım. Fikir ayrılıkları oluyor elbette ama çoğunluğun dediği kabul ediliyor. Bence iki kişi olmak, altı kişi olmaktan daha tehlikeli. Oy birliği sağlanıyor hiç değilse. Beş yıl önce aramızdaki demokrasiyi artırmak için, herkesin bir yandan da sevdiği işi yapabilmesine olanak sağlamak adına bir karar aldık. Merkezde yer alan 17 şirketten belli oranda kâr dağıtıyoruz. Herkes o parayla istediği alanda bireysel yatırım yapabiliyor. Şu anda üçüncü jenerasyon şirkette. 14 kişiler. Şirkete girmeleri için kurallar var; en az üniversite mezunu olmak ve iki yıl farklı bir şirkette deneyim edinme şartı koyduk.

Böyle bir ailenin “babası” gibi olmanın sorumluluğu zaman zaman ağır geliyor mu?

İnsanın yaşarken bazı kaynaklardan beslenmesi gerekiyor. Sevgi, saygı bunlardan. Ailenin sağladığı güven cesaret verici. Serde ağabeylik var tabii. Saygı var ama aradaki hiyerarşiyi ne kadar hissettirmiyorsanız o kadar saygınsınız bence. Biz de birbirimizle sık sık görüşürüz. Ayda bir kez mutlaka birinin evinde bir araya geliriz. Herkes toplanır, birbirimizle olmayı severiz.

İşkolik biri misiniz?

Ben öyle olmadığımı düşünüyorum ama bütün işkolikler aynı şeyi söylüyordur sanırım. Hanıma sormak lazım. Şöyle bir düşününce seyahat ve spor dışında hayatımda hep iş var. Bence bu, işinizde mutlu olmanızla ilgili bir şey. Ben iki hayatımı da dengelediğimi düşünüyorum.

Hayaller arasında emeklilik var mı?

Gerçekleştiremediğim bir hayalim yok çok şükür ama ben emekliliğe karşıyım. Sadece insanın sahip olduğu ruh ve fiziğe uygun görevler üstlenmesi gerektiğini düşünüyorum. İnsanlar zaman içerisinde kendilerini iyi tanımalı ve buna uygun şekilde görevini tanımlamalı. Böylece son zamana kadar faydalı olunabileceğine inanıyorum. Bence iş insanları emekli olmamalı. Yine de 70 yaşındayken 50 yaşa göre görevler üstlenirseniz ilerleyen zamanlara enerjiniz kalmayabilir. Enerjisini kademe kademe doğru kullanan bir insanın 80 yaşında da faydalı işler yapabileceğini düşünüyorum. Buna dikkat ediyorum.

'Mehmet Terzi spora bakışımı değiştirdi'

Spor hayatımda hep vardı. Lisedeyken Gaziantep atletizm şampiyonuydum. Şimdi daha çok yürüyorum, yüzüyorum, fittness yapıyorum. Zaman buldukça golf oynamayı da seviyorum. Aslında atletizme devam edebilirdim, fikrimi değiştirmeme sebep milli atlet Mehmet Terzi oldu. Lisedeyken atletizm takımı olarak Ankara’ya gelmiştik. Terzi’yi gördüm, baktım ki vücudu hiç de hayal ettiğim gibi değildi. Bu işi profesyonel yapmamaya karar verdim.

'Adalet varsa mutlu olunur'

Birçok şey yaşamış, krizler atlatmış, fırsatlar yakalamışsınız... Tüm bunları atlatırken sizi motive eden, düstur edindiğiniz hayat felsefeniz neydi?

Ben de insanı insan yapan değerler olduğunu düşünüyorum. Bence bunlar eşitlik, adalet, sorumluluk duygusu. İstediğim sonucu elde edemediğim zamanlar kendi kendime söylediğim bir şey var; ben elimden gelen her şeyin en iyisini yaptım, bunun bana katkıları oldu öyleyse sonuç artık dert değil. Mümkün olduğunca doğal ve sürdürülebilir eylemlerde bulunmak bence asıl önemli olan. Bir şirket ya da ülke fark etmez; içinde yaşayanlar adaletin olmadığına inanıyorlarsa gerçekten mutlu olamazlar. Adil bir düzen olduğuna inanmayan kişiler zenginliği elde etseler de mutluluğu bulamazlar.

Kendinize iyi bakıyorsunuz, Antep yemeklerine rağmen bunu nasıl yapıyorsunuz?

Beslenmeme dikkat ediyorum. Doğru ve çok çeşitli beslenmeye çalışırım. 62 yaşındayım, ilaç hiç kullanmıyorum. Bazen vitaminler alıyorum. Babam diyabet hastasıydı. Onun gibi olmamak için beslenme ve spor benim için önemli. Antep yemekleri çok güzel. Eşim de öğrendi, çok güzel yapıyor, Kıbrıs yemeklerini de iyi pişiriyor ama ben dikkat ederim. Benim mutfakla pek aram yok. Bekar günlerimde meyhane pilavı yapmışlığım var ama yine de erkek çocukların mutfak tarafına geçmesinin ayıp olduğu bir kültürde büyüdüm. Pek anlamam mutfaktan.

Sizi en çok ne dinlendirir?

Yüzmek. Uzun uzun yüzerim. Eğer yüzmüyorsam ormanda uzun yürüyüşlere çıkarım. Bu beni dinlendiriyor. Beykoz ormanı bunun için çok uygun.

130 milyon dolara hastane

Altınbaş Üniversitesi'nden bahsedelim, burayla neler planlıyorsunuz?

Eğitim sektöründe yatırımın oturması uzun zaman alıyor. Biz de 10’uncu yılımızı kutladık ve daha çocukluktan yeni çıkıyoruz diyebilirim. Son bir-iki yıldır biraz daha oturdu sistem. En büyük avantajlarımızdan biri başından bu yana İngilizce eğitim vermemiz. Bu sayede toplam 10 bin öğrencinin yüzde 22’si yabancı, gelirlerin yüzde 30’u döviz olarak geliyor. Öte yandan devlet ve vakıf üniversitelerinin sayısı çok arttı. Bizim de stratejimiz değişti. Yola çıkarken Kemerburgaz’da bir kampüs üniversitesi olma hayalimiz vardı, rekabetten dolayı bunun olamayacağını gördük. Şehir üniversitesine yöneldik. Ana binamız Mahmutbey’de. Bunun yanında Bakırköy ve Esentepe’de de binalarımız var. Şimdi Tahakadın yakınlarında yeni bir arazi gösterildi, orada kampüs kurmak istiyoruz ama bu da 2023’ü bulur. Bir hayalimiz de hastane projesini hayata geçirmek. Bir aplikasyon sözleşmemiz var. En çok dört yıla kadar hastane bitmiş olacak. Tıp fakültesi 2019’da ilk mezunlarını verecek. Sağlık bilimlerinde 3 bin öğrencimiz olacak. Biz de 120-130 milyon dolarlık yatırımla bir eğitimaraştırma hastanesi kuruyoruz.

Bu konularda ilginizi çekebilir