"Motorcu rüzgâra âşıktır”

Kibar Holding’in CEO’su Haluk Kayabaşı, 38 yılını duayen sanayici Asım Kibar’la kol kola geçirmiş bir isim. “O benim için hem baba hem de lider” diyor patronunu anlatırken. Özgürlüğüne çok düşkün olduğunu belirten Kayabaşı'nın en büyük tutkusu motosiklet.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

YASEMİN SALİH

Bebek sahilinde sıradan bir sabah... İnsanlarda bir telaş. Kimi giymiş eşofmanları koşuyor, kimi yürüyor, kimi şıkır şıkır hazırlanmış işe gitmeden önce bir sabah kahvesi içmek için Boğaz manzarasını bahane etmiş, bir dostuyla iki lafın belini kırıyor. Daracık sahil yolunda trafiği biraz şaşırtıp devasa motosikleti ve kaskıyla fotoğrafçıya poz veren uzun boylu bir adam dikkatini çekiyor gelip geçenlerin. Çocukluğundan bu yana en büyük tutkularından olan motoruyla bir olmuş, yıllardır birbirlerine yarenlik ettikleri her hallerinden belli. Onun 22 şirket ve 7 bin 500’ün üzerinde çalışanıyla Türkiye’nin en büyük 500 şirketi arasına giren bir holdingin CEO’su olduğunu anlamak ilk bakışta çok zor. Üzerinde motorcu montu ve jean pantolonuyla alışık olduğumuz CEO profilinden oldukça farklı. Ancak birazdan bizimle motor tutkusundan edebiyata olan düşkünlüğüne kadar hakkındaki birçok bilgiyi samimiyetle paylaşacak olan bu kişi Kibar Holding CEO’su Haluk Kayabaşı’dan başkası değil. Kayabaşı 38 yıl aynı şirkette çalışmanın sırlarını ve önümüzdeki 5 yılda kendini nerede gördüğünü “Sabah Yürüyüşleri”nde anlattı...

- Kayserili olduğunuzu biliyoruz, peki öncesi?

Asım Bey (Kibar) sizi duysaydı benim için hemen, “Kayseri’nin yerlisi değil” derdi. Evet, kökenlerim Kafk asya’ya dayanıyor. Anne tarafım iki-üç kuşak kaymakamlık yapmış, iyi eğitim görmüş bir aileden geliyor. Baba tarafım daha çok sanatçılardan oluşuyor. Babamın mesleği sıcak demircilikti ama müzisyendi, çalmadığı enstrüman yoktu. İki erkek kardeşiz biz, ben evin küçüğüyüm. Kayseri’de çok kıymet görüyordum. 18 yaşında üniversite eğitimi için geldim İstanbul’a. Yüksek Ticaret ve Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Akademisi’nin o meşhur Mısır Apartmanı’ndaki binasında okudum. İstanbul’a gelmeden önce deniz görmemiştim. Harem’den feribota bindiğimde bu kadar çok suyun akmadan durmasına çok şaşırdığımı hatırlıyorum.

- İstanbul’da zorlandınız mı?

Hayır, zaten 7. sınıftan beri çalışan, sahada olan, satış yapan biriydim. Çalışmayı hep çok sevdim. Dayım tekstilciydi, her pazar ondan belli miktar ürün alır, pazarda satardım. İstanbul’a geldiğimde ciddi bir birikimim vardı. Önce Osmanbey, sonra da Bağdat Caddesi tarafl arında ev tuttum. Bir yıl şehri gözlemledim. Sonra yine ticaret yaptım.

- Neler yaptınız?

Küçük bir motosiklet aldım. Ecza depolarının siparişlerini eczanelere ilettim, sonrasında da tahsilat yaptım. İyi para kazandım o işten. Sonra bir makine şirketinde yarı zamanlı işe girdim. Orada 3 yıl boyunca edindiğim deneyimden çok şey öğrendim. O iş sayesinde Kibar ailesiyle tanıştım. Herkes Kayserili olduğum için Asım Bey’in (Kibar) yanında olduğumu sanır ama o iş öyle değil.

- Nasıl peki?

Çalıştığım makine şirketi Assan Galvaniz’e pompa satıyordu. Şirketin yeni kurulduğu dönemlerdi. Üst düzey yönetimin dikkatini çekmişim, Asım Bey’e benden bahsetmişler. Sonra da tanıştırdılar. 1980’de ilk transfer teklifi geldiğinde farklı gerekçelerle kabul edemedim, 1981’de yine geldiler. Bu kez patronuma sordum. “Biz fazla büyümeyiz, burada gideceğin yol belli ama Asım Bey çok çalışkan biri. O şirket çok önemli yerlere gelecek belli ki” dedi ve gitmemi tavsiye etti. 3 ayda yerime birini yetiştirdim, sonra Assan Galvaniz’e gittim. Tam 38 yıl oldu buradayım.

- Az bir zaman değil, 38 yılı nasıl özetlersiniz?

38 yılda hafif mutsuz olduğum bir ânım bile geçmedi. Asım Bey; insan odaklı, vizyon sahibi, çok çalışkan ama aynı zamanda çok duygusal biri. Onunla mesai nasıl geçer anlamazsınız. Aşırı mütevazı biridir. Bugün bile çalışanlarla birlikte yemek katında yemeğini yer. Eli açıktır, gelirini de paylaşır, bilgilerini, deneyimlerini de.

- Hayatınızı nasıl etkiledi böyle biriyle çalışmak?

Bana koçluk yaptı. O benim için hem baba hem de lider. Tahammülü, vazgeçmemeyi, sürekli kendini yenilemeyi, okumayı (sürekli okur çünkü) ondan öğrendim. Ben de çok okurum. Aynı zamanda yazmayı da severim. Çalışanlara bayram mesajlarımı kendim yazmak isterim. Gittiğim otellerde mutlu olmuşsam sonrasında bunu anlatan mektuplar yazar, sahibine gönderirim.

Unvanlarımı azaltıp dünyayı gezeceğim"

CEO'luk, baba olmak, gönlünüze göre bir motor... Şimdi nelerin hayalini kuruyorsunuz?

Şimdi gönlümde deniz var. En kısa zamanda iş yükümü azaltıp kendime güzel bir yelkenli alacağım. Sonra o yelkenliyle bütün Ege’yi gezeceğim. 5 yıl sonra da dünyayı dolaşacağım. Bu, bazı unvanlarımdan çekilmek demek. Şirketime CEO olarak değil de yönetim kurulunda katkı sağlayacağım. Çünkü bir yandan da 38 yıldır emek verdiğim, her aşamasını gördüğüm bu grubun büyümeye devam etmesini istiyorum. Çok daha iyi yerlere gelmesini hayal ediyorum. Her yıl yüzde 10 büyüsün, istihdamını yüzde 10 artırsın istiyorum. Buna “emniyetli büyüme” diyoruz ve kesintiye uğramasını istemiyoruz. Ben de bunun için üzerime düşen ne ise her zaman yapmak isterim.

"Algılarımız sürekli açık olmalı"

Motor sevdası nereden geliyor?

Aslında ben 5 yaşından beri bisiklet hastasıyım. Erciyes Ovası’nda özgürce bisiklet kullanmak müthiş bir histi. İstanbul’a gelince de kendime kaliteli bir bisiklet aldım. Okula bisikletle gidiyordum önceleri ama sonra bu zor geldi. Birkaç ay sonra bisikleti motosikletle değiştirdim. Motosiklet özgürlük demek benim için. Şimdi şirkette de Kibar Riders Club adında bir motosiklet kulübümüz var. Şu anda 10 kişiyiz ama artacağına inanıyorum.

Motor tutkunlarını nasıl özetlersiniz?

Bütün motor tutkunları aynı zamanda iyi kayakçıdır. Tekneyi, denizi çok severler. Bunun temelinde aslında rüzgârı çok sevmeleri yatar. Bende bunların hepsi var. Bir de bütün motorcuların algıları müthiş açıktır. Motorcu sürekli aşırı dikkatli, uyanık olmak zorunda. En küçük hata hayatımıza mal olabilir. Bu, hayatımızın tümüne yansır.

Özgürlük ekmekten sudan öte...

Özgürlük hayatınızın neresinde?

Ne demiş şair; özgürlük ekmekten sudan öte, özgürlük vazgeçilmez sevda gönüllerimizde... Hayatımın temel düsturu özgürlük. Özgür olmadığım hiçbir yerde kalamam. Bu şirkette 38 yıl kalmamın nedeni, beni özgür bırakmaları. Bu evlilik için de geçerli. Özel hayatta da aynı felsefe hakim. Eşim de motosikleti çok seviyor. O da benim gibi özgürlüğüne çok düşkün. Hafta sonları evde kalmayız. Cumadan Kartaltepe’deki evimize gideriz. Sonra da yakın bölgeyi motorla gezeriz.

Formunuz için özel olarak yaptığınız şeyler var mı?

Spor yapmayı seviyorum. Kaymayı, yüzmeyi çok severim. Kışın çok soğuk havalarda spor salonuna giderim. Ağırlık çalışırım. Futbol oynamam ama hasta Fenerbahçeliyim. İki oğlumla kongre üyesiyiz.

İnsanın yorulduğuna inanmıyorum

İş ve özel hayat dengesini nasıl kuruyorsunuz?

İşkolik olduğumu söyleyebilirim ama iş benim için bir hobi gibi. Çalışmaktan keyif alıyorum. Enerjisi yüksek biriyim, öyle kolay kolay enerjim düşmez. Bir geceliğine bile olsa atlayıp Bodrum’a gidebilirim. Çok yoğun bir günün ardından asla gelip evde yatmam. İnsanın yorulduğuna inanmıyorum, yeter ki 6 saat uyusun. Ben de saat 01:00’de yatar sabah 6:30’da kalkarım. Kaliteli uyurum. Bu bence iç huzurla ilgili. Ben buna sahibim.

Peki bu ruhu ekibe de aktarabiliyor musunuz?

Evet, buna çok önem veriyorum. Her hafta mavi yakalı çalışma arkadaşlarımı ziyaret ederim. İsimlerini, ailelerini sorar not alırım. Bir sonraki gidişimde dersime çalışır, çocuklarının okulunu sorarım.

Bu konularda ilginizi çekebilir