'Mutluluk doğada gizli'

Güney Afrika’nın Pritorya kentinde doğan Bayer Tüketici Sağlığı Türkiye Ülke Müdürü Oya Canbaş, Amerika, İngiltere ve Rusya deneyimlerinin hayatının önemli kırılma noktaları olduğunu söylüyor. "Benim için hayat bir keşif" diyen iki çocuk annesi yönetici, hayata pozitif bakanlardan.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Yasemin SALİH

Konuşurken ya da sizi dinlerken gözlerinin içi gülen insanlardan Oya Canbaş. İçine doğduğu kalabalık ailede herkesi bir araya toplama gücü olan bir anne tarafından sevgiyle sarmalanarak büyütülmenin bunda etkisi olduğunu söylüyor. Babasının işi gereği Güney Afrika'nın Pritorya kentinde başlayan hayatı, okul döneminin gelmesiyle asıl memleketi olan Mersin'de devam etmiş. Hem o kalabalık aile yemekleri hem de daha sonra yaşadığı Amerika, İngiltere ve Rusya deneyimlerinden çok şey öğrendiği anlatıyor bize.

"Hayata pozitif bakmayı seviyorum" diyen Canbaş, tam bir doğa ve sanat tutkunu. Baharın tüm güzelliğini cömertçe sergilediği şu günlerde sadece erguvan ağaçlarına bakarak bile mutlu olunabileceğine inanan Bayer Tüketici Sağlığı Türkiye Ülke Müdürü Oya Canbaş'la, Kandilli sırtlarındaki evinde başlayan sohbetimiz, Arnavut kaldırımlı sokaklarda köpeği Browni'nin peşinde koşturarak bir hayli hareketli geçti.

- Sağlık ve iyi yaşam alanında faaliyet gösteren bir şirketin üst düzey yöneticisi olarak hayatı nasıl görüyorsunuz?

Benim için hayat bir keşfetme yolculuğu. Çok meraklı bir insanım. Yeni şeyler öğrenmek ve bunları paylaşmak üzerine kurulu bir yaşam felsefem var. Hayata pozitif bakarım. Her şey pozitif bir fırsat olabilir. Gülümseme ve gülümsetme benim için çok önemli.

- Bu bakış açısı, çevrenizdekilere de sirayet ediyor mu?

Evet. Çok kalabalık bir ailede büyüdüm. Annem Tokat, babam Mersinli. Annem altı kardeşin tek kızı olarak ailesinin bir araya toplayan, birleştiren üyesiydi her zaman. Dolayısıyla ben de çocukluğum boyunca akrabalar ve kuzenlerle yenilen büyük yemeklere alışkınım. Üç kardeşiz. Biz de birbirimize çok düşkünüz. Çocuklarımız ve eşlerimizle biz de bir masanın etrafına toplandığımızda oldukça kalabalık oluyoruz. Bu sarmalanma durumu, bol kahkahalı yemekler hayata pozitif bakmama neden olmuş olabilir. İyi ki de öyle olmuş.

- Aktif çalışan, yoğun iş hayatı olan birisiniz. Annenizden aldığınız bu mirası gelecek kuşaklara taşıyabilecek misiniz?

Evet, bu mümkün. buna bir formül de bulduk. 12 kuzeniz. Farklı illerde hatta ülkelerde yaşayan kuzenlerim var. Bir süredir geleneksel buluşmalar organize ediyoruz. Fikir benden çıktı. Belli dönemlerde Türkiye'nin farklı bölgelerinde bir araya geliyoruz. Herkes ailesiyle geliyor ve oldukça kalabalık bir grup oluyoruz. Yurtdışında olanlar da geliyor. Çocuklarımız da bu buluşmalardan çok keyif alıyor. Mardin, Kapadokya gibi Türkiye'nin önemli yerlerini birlikte dolaştık. Eskiden aileler bayramlarda bir araya geliyordu ama artık bayramlar tatil fibi farklı fırsatları değerlendirdiğimiz dönemler oldu. Bu nedenle bizim geleneksel buluşmamız çok kıymetli.

- Kariyerinizin bir bölümü yurtdışında geçti. Bu dönemlerde kalabalık aile ortamını aradınız mı?

Ben hayatımın büyük bölümünü yurtdışında geçirdim zaten. Orada doğdum. Bunun hikâyesi de ilginç. Babam ani bir kararla, bir ilandan etkileniyor ve Güney Afrika'da bir otelin mutfağında çalışmak üzere tası tarağı toplayıp maceraya çıkıyor. İşe kabul edilip, kısa sürede yükselmeye başlayınca da daha önce Mersin'de tanıştığı annemi gidip Tokat'taki ailesinden istiyor. Annem o dönem çok genç, dil bilmiyor ama kabul ediyor bu teklifi ve babamla birlikte Güney Afrika'ya gidiyor. Sanırım ben de anne ve babamdan miras aldım bu maceracı, keşfetmeye meraklı ruhu. Ben Güney Afrika'nın Pritorya kentinde, ablam ise Zimbabwe'de doğmuş. Okul zamanımız gelince Mersin'e taşındık. Erkek kardeşim Mersin'de doğdu. Ben Tarsus Amerikan Koleji'ni bitirdim. Lisedeyken burs kazanıp Amerika'ya bir yıllığına eğitim görmeye gittim. Hayatımın önemli kırılma noktalarından biri oldu bu bir yıl. Başka bir Oya olarak döndüm oradan. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi'ni okudum.

- Amerika'da bu kadar küçük yaşta bir yıl geçirmek size ne öğretti? Neden başka bir Oya olarak döndünüz oradan?

Hayatı kaçırmamayı, yaşadıklarımın tadını çıkarmayı öğrendim. Bu çok belirleyici oldu.

- Bunlar size neler kattı?

Çok şey. Gillette'te çalıştım. Kısa sürede Oral B'nin pazarlama sorumlusu oldum. Londra'da ürün müdürlüğü yaptığım dönemde eşimle tanıştım. Galatasaray- Liverpool maçında tanıştık. Daha sonra aynı görevle Moskova'ya gönderildim. Kısa süre sonra da Rusya pazarlama direktörü oldum. Eşimle İstanbul- Moskova hattı kurduk. Her seferinde farklı bir ülkede, şehirde buluştuk. Sibirya'ya gittik örneğin. Yoğun kariyerimiz bize engel olmadı. O dengeyi iyi kurduk. Moskova'dan dönünce de evlendik.

- Amerikan ekolüyle eğitim gören biri için Moskova zor bir deneyim olmadı mı?

Moskova'da geçirdiğim üç yıl da hayatımın kırılma noktalarından biridir diyebilirim. 2002-2005 yılları arasında orada yaşadım. Aldığım Amerikan kültürünün tersine her şeyi net bir şekilde isteyen bir yaşam tarzıyla karşılaştım orada. Karşımdakini çok iyi dinlemeyi, bir şeyleri sevdirebilmeyi, işleri basitleştirmeyi öğrendim. Bu nedenle sürekli sahada olmam gerekti, sahanın tadını çıkarmayı öğrendim. Daha sonra Gillette P&G'ye satılınca , dünya çapında pazarlamanın okulu olan bir kurumun içinde buldum kendimi. Burada da tüketici odaklı pazarlamayı öğrendim. Sonra da karşıma Bayer çıktı. Her bir aşama bana farklı şeyler öğretti. Bu nedenle hayat benim için; keşfetme, öğrenme, paylaşma anlamlarını taşıyor.

- Yoğun bir kariyer yolculuğu ve iki çocuk aynı hikâyenin içinde. Zor bir karar olmalı...

Ben bu konuda deneyimliyim zaten. Hep söylerler ya hani, ortanca kardeş olmak önemli bir kafatutmadır diye. Ben de ortanca çocuğum. Altı ve üstü iyi yönetmeyi öğreniyorsunuz mecburen. Kalabalık ailede büyümenin artılarını gördüm. Ekip olmanın değerini çok önceden anladım. Çocuklarım doğduğunda da her birinde altışar aylık izinler kullandım. Çalıştığım yöneticiler açısından şanslı biriyim. Çok desteklendim. Yedi yıl boyunca yatılı bakıcı almadım. Çünkü onları ben uyutmak, uyandıklarında da ben yanlarında olmak istedim.

- Kendinize nasıl zaman ayırdınız?

Bence her şeyde bir denge olmalı. Keyif aldığım hobi ve zevklerimden vazgeçmedim. Film festivali olunca çocuklarım oraya gideceğimi bilir. Bale, opera, konserlere düşkünüm. Bunları mutlaka takip ederim. Bu planlama içinde gelen sinyalleri de iyi okumalı, görmezden gelmemeli elbette. Bu deneyi iyi kurdum o yüzden kendimi yıpranmış, yorgun hissetmiyorum.

'Bence unutmuyor, öğreniyoruz'

- Çevrenize baktığınızda nelerin eksikliğini görüyorsunuz, gözlemleriniz neler?

En somut gözlemlediğim şey, gittikçe artan bireyselleşme ve kopukluklar. Birbirini dinleme çok eksik. İnsanlarda yargılamadan dinlemek, empati yapmak çok az. Bence bunu yaparsak birbirimizin alanlarına daha çok saygı duyacağız. Bir yandan da her yaşanılanın bir şeyler öğrettiğini düşünüyorum. Unutuyoruz deniliyor ya aslında bence unutmuyor, öğreniyoruz. Sadece yaşadıklarımızla yaşamayı, başa çıkmayı öğreniyoruz. Bu yönümüz bizi güçlü kılıyor. Türk yöneticilerin başarısı da buradan geliyor.

'Kilo konusunda tedbirliyim'

- Sağlıklı, bakımlı görünmek de biz kadınlar için önemli. Siz bu konuda neler yapıyorsunuz?

Yemeğe düşkün bir ailem var, dolayısıyla kilo problemi olan bir çevredeyim. Bunu görüyor ve tedbirler alıyorum. Spor yapıyorum. Haftada üç gün pilatese gidiyorum. Köpeğimle uzun yürüyüşlere çıkıyorum.

- Bayer'de 365 Gün Sağlık Hareketi başlattınız. Neyi hedefliyor?

Bu bir portal. Sağlıklı yaşama dair her şey var. Ayrıca Bayer çalışanları olarak herkes kendi adına bir sağlıklı yaşam hedefi belirledi. Ben de pilates hedefi koydum. Birbirimizi takip ediyor, denetliyor ve ödüllendiriyoruz.

'Daha fazla doğal alan olmalı'

- Elinizde olsa neyi değiştirmek isterdiniz?

İnsanların karamsarlıklarını kaldırmayı isterdim. Çünkü ben gülmeyi güldürmeyi çok seviyorum. Bunun için ihtiyaç duyduğumuz şeylerin doğada olduğuna inanıyorum. Bakın bahar geldi, erguvanlar açıyor, bu o kadar güzel ki. Birçok sorunun çözümünün doğada olduğuna inanıyorum. Bence insanların daha mutlu olabilmeleri için doğada daha fazla zaman geçirmeleri, doğaya daha fazla dokunmaları gerek. Bunu karamsarlıktan kurtulmanın yolu olarak görüyorum. Elbette herkesin böyle bir fırsatı olmalı. Kentlerde daha çok doğal alan olmalı, daha çok doğayı görebilmeliyiz.