O bir deniz aşığı

Havacılığın duayen isimlerinden Ersel Göral. Tıpkı futboldaki gibi “dört büyükler” diye tabir edilen tüm şirketlerde üst düzey yöneticilik yapmış tek profesyonel olarak, sektörde ayrı bir yere konuluyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

YASEMİN SALİH

Havacılık sektörüne sadece tüm kariyerini değil, çocukluğundan bu yana gönlünü de vermiş bir isim Ersel Göral. Malaysia Airports çatısı altındaki İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı'nın (ISGIA) terminal işletmecisi İSG'nin deneyimli CEO’su, küçük yaşlardan beri uçaklara tutkun biri. Havacılık sektöründe “dört büyükler” diye tabir edilen TAV, IC Fraport, IGA ve İSG şirketlerinin tamamında yöneticilik yapmış tek profesyonel olduğu için özel bir yere konuluyor. Futbol metaforundan gidersek bir nevi sektörün Sergen Yalçın’ı da diyebiliriz ona.

Ama onun aynı oranda tutkulu olduğu bir başka yolculuk daha var: Açık deniz. Bu tutkusu nedeniyle ilk teknesini 27 yaşında almış. Çok uzun süre kaptan köşkünden ayrı kalmaya dayanamadığından kızı Naz’ın adını verdiği teknesini Ege ya da Akdeniz’deki marinalara demirlemiyor. Aklına estiğinde “vira bismillah” deme lüksünü yaşamak adına Tuzla Marina’da demir atmış durumda 2009 model 13.5 metrelik Azimut.

Biz de Ersel Göral’ın kaptanlığında Naz’ın kamarasında açıldık Tuzla’dan. Rahmi Koç’un adasını şöyle bir tavaf ettikten sonra serin Marmara rüzgârında keyifl i bir söyleşi gerçekleştirdik.

- Denizler mi gökler mi?

İkisi de... Aslında iki alanın da hukuki kuralları birbirinin neredeyse aynı. Denizcilik hava yolundan daha önce geliştiği için, hukuki terminoloji neredeyse bire bir aktarılmış. Halen havacılıkta kullanılan bazı terimler denizcilikteki adıyla anılıyor, değiştirmeye bile gerek duymamışlar.

- Peki nereden geliyor bu tutku, aileden mi?

Hayır, anne ve babam Ankaralı. İkisi de 18 yaşında İstanbul’a gelmişler. Biz iki erkek kardeşiz, abim var. Babasız büyüdük. Kütüğüm Beyoğlu’nda ama Kadıköy’de büyüdük. Küçükken Dalyan’dan açılıyorduk küçük bir kayıkla. Marmara’da yüzüyorduk. Şimdi de bazen adalarda yüzüyorum dayanamayıp.

- Tekne macerası ne zaman başladı?

Hep vardı, hayalimdi. İlk teknemi 27 yaşında aldım. 7.5 metrelik bir sürat teknesiydi. Sonra onu bir motor, ardından da bu Azimut geldi. Kızımın adını verdim, Naz dedim ona. 2009 model 13.5 metrelik bir Azimut 42. Bana yetiyor. Ehliyet alıp kaptan köşküne geçmem 40 yaşını buldu.

- Havacılığa nasıl girdiniz?

Aslında tesadüf oldu. Üniversitedeyken bir arkadaşımla karşılaştım. “Havalimanında çalışıyorum, birçok fırsat var, sen de gel” dedi. Havacılık bende sevda aşamasında, çok seviyordum zaten. Bir girdim o kapıdan, 26 yıl oldu buradayım. Şimdi iyi ki bu işi sevmişim diyorum. İlk günkü sevdam, heyecanım hiç geçmedi. Bence ancak bu kadar sevince kariyerinizde yükseliyorsunuz bence.

- Sadece sevmek mi, nasıl fark yarattınız sizce?

Bence iş hayatında en etkili olan doğru iletişim kurabilmek. Yatay ve dikey ilişkilerde ne kadar başarılı iletişim kurduğunuz önemli. Doğru iletişimle açamayacağınız kapı yok. İşin zor tarafı teknik değil, sosyal. Ben de ilişki yönetiminde iyi olduğumu düşünüyorum.

Beşiktaş konusunda demokrat değilim!

- Malum yoğun bir iş hayatınız var, kendiniz için bu tekne dışında neler yapıyorsunuz?

Yaşamı seviyorum, hayattan zevk almak benim için önemli. Hareketi, atraksiyonu çok severim. İş hayatına da böyle bakıyorum. Benim öyle Fethiye’de, Dalyan’da emeklilik hayallerim yok. İstanbul gibi canlı bir şehirde yaşlanmak istiyorum. Bu şehre aşığım. Özel hayatımda dostlarımın yeri ayrıdır. Güzel organizasyonlar yaparım. Liseden beri arkadaş grubunda bu böyledir. Bir yerde iyi yemek var derlerse kalkar giderim. Beşiktaş’ı da unutmamak lazım. Bu bizde aile geleneği, dededen Beşiktaşlıyız. Hatta o konuda hayatımda demokrasi yok. Çocukların başka bir takımı tutması söz konusu değil.

"Miço gibi çalıştım"

- Denize tutkunuz konformist mi yoksa "yeter ki deniz olsun"culardan mısınız?

İkisini de seviyorum. Ben denizi, açılmayı seviyorum. Tatillerimi, seyahatlerimi bile en çok cruise gemilerinde yapmayı seviyorum. Ben "yeter ki denizde olayım" diyenlerdenim aynı zamanda. İki yıl önce bir tatilimde Dalmaçya'dan yelkenli ile denize açıldık. Ben kaptana yardım edeceğimi söyledim. Zaten öyle bir program yapmıştık. Bir hafta boyunca o yelkenlide miço gibi çalıştım. Bütün işleri yaptım ama çok büyük keyif aldım. Diyorum ya stres yönetimi için bir numaralı terapi deniz. Bir de karadan uzaklaşınca hayatın rutininden kopuyorsunuz. Kendinizi her türlü sorundan kurtarıyorsunuz. Bu çok önemli.

Şükür ki sağlıklı bir insanım

- Stressiz hayat ömrü uzatır evet, sağlıklı yaşam için neler yapıyorsunuz, örneğin nasıl besleniyorsunuz?

Çok dikkat ettiğim söylenemez açıkçası. Hareketli bir hayatım var, spor yapmaya özen gösteriyorum ama çok da disiplinli olduğum söylenemez. Ben hayatın daha çok keyif tarafına odaklanıyorum. Beslenmeye gelince, bence kötü beslenmiyorum. Özel bir diyet programım yok yine de. Yeme yemeyi en az pişirmek kadar severim. Tarzım bu benim. Masada saatlerce oturmayı sevdiğimden yemek faslım da uzun sürüyor elbette. Yine de çok şükür ki sağlıklı bir insanım. Her hangi bir sorunum yok. Bu konuda şanslı insanlardan olduğumu düşünüyorum.

"Tekne ömrümü 8 yıl uzattı"

- Tekne sahibi olmanın hayatınızda nasıl bir etkisi var?

Nasıl bir etkisi var tekne sahibi olmanın hayatınızda? Büyük keyif veriyor. Tüm streslerimden arınıyorum. Bence tekne ömrümü 6-8 yıl uzattı. Müthiş keyifl i. Deniz ve rüzgârla temas etmek çok iyi hissettiriyor. Şimdi bayram tatilinde Bozcaada ve Midilli’ye gitme planım var. Daha çok 11 yaşımdaki oğlumla tekne keyfi yapıyorum, kızım sevmiyor. Haftada iki gün kesinlikle açılıyorum denize.

Babaganuş da yaparım humus da...

- Her tekne sahibi iyi aşçıdır sözü sizin için de geçerli mi?...

Kesinlikle geçerli. Ve bu söz de bence çok doğru. Her denizci biraz aşçıdır da aynı zamanda. Teknede üç-beş gün geçiriyorsanız karnınızı doyurmanın yolunu bulursunuz. Benim durumum özel gerçi. Mutfağı seviyorum her türlü severim. Örneğin teknemde mutfağı kimseye bırakmam. Eti her türlü iyi yaparım. Bir de mezeciyimdir. Babaganuş da yaparım, humus da, bu konuda çok iddialıyım. masanın başında uzun uzun oturmayı, mezelerimi demlene demlene yemeyi çok severim. Annem çok iyi yemek pişirirdi, sanırım ondan almışım. Herkesin bir terapi yöntemi vardır, benimkiler de deniz ve mutfak.

Her ortama çabuk uyum sağlarım, farkım bu!

- Yeni havalimanı yakında açılacak. Bu sizin de hayatınızı değiştirecek. Nasıl hazırlanıyorsunuz?

Çok sıkı bir rakip geldiğinin farkındayız. Elbette hazırlıklarımız bir süredir sürüyordu ama bunun nedeni sadece yeni havalimanı değil, gördüğümüz ilgi ve büyümemiz de var bunun arkasında. Projeksiyonlarımızı yaptık ve diyoruz ki "Nokta uçuşlarda biz bugünkünden daha avantajlı ve tercih edilir hale geleceğiz." Bu yüzden kapasite büyütmeye gittik. İkinci terminalinin projelendirmesi bitti, 2019’da kazma vurmayı, 2020’de de hizmete almayı planlıyoruz. 200 milyon dolarlık yatırım planımız var.

- Yurtdışındaki deneyimler ve Malezyalı patronlar... Bunlar size ne kattı?

TAV’dayken Gürcistan’ın Tiflis kentinde havalimanı kurduk. Ben de oranın genel müdürüydüm. Farklı bir kültürdü ama ben çok çabuk uyum sağlarım, orada da bütün ekip hemen uyum sağladık. Bu başarı nedeniyle Batum’u da bize verdiler. Şimdi de Malezya merkezli bir grubun çatısı altındayız. Yabancı ve yerli patronların avantaj ve dezavantajları var elbette. Sabiha Gökçen, Türkiye’nin iki, Avrupa’nın üçüncü büyük havalimanı. Bu yıl 34 milyon yolcunun üzerine çıkacağız. Biz bu konuda çok iyiyiz.

Bu konularda ilginizi çekebilir