Plastik üssünde bir Fidan başkan

Fidan Eroğlu, Türkiye’nin ilk kadın OSB başkanı. Yönetim kurulundaki tek kadın aynı zamanda. Vize’de kurulan PAGDER & Aslan Plastik İhtisas Organize Sanayi Bölgesi’nde çevre ve insan odaklı yaşam kurmak için sıkı bir koşuşturmaca içinde.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Kadınlar iş dünyasında kendine yer açmak için uzun yıllardır savaş veriyor. Steril plazalarda, yumuşak halılı ofislerde bile kat edilen yol hâlâ çok kısa... Bu yüzden kadınların yazdığı hikâyeler daha fazla öne çıkıyor, destekleniyor. O hikâyelerden biri de erkeklerin domine olduğu sanayide, hem de bir organize sanayi bölgesinde (OSB) yazılıyor. Türkiye’nin ilk kadın OSB başkanı Fidan Eroğlu bu öykünün kahramanı. Marmara Üniversitesi’nde Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü’nü bitiren Eroğlu, ardından Londra’da MBA yapmış. Hayatını hep bir gün yönetici olmak üzere planlayan Eroğlu aslında iş dünyasının, fabrikaların içinde doğmuş bir kadın. Babası Mehmet Ali Aslan’ın Sivas’ın Divriği ilçesinden İstanbul’a gelip kurduğu Aslanlı Grubu’nun hikâyesi de ekonomi çevrelerinde sık anlatılan örnek vakalardan. Üç kız kardeşin en büyüğü olan Fidan Eroğlu da kendi deyimiyle “evin büyük oğlu” olarak çocukluğundan itibaren hep babasıyla şirkete, fabrikaya gitmeyi tercih etmiş. Aslanlı Grubu’nun yıllar önce Vize’de aldığı araziyi ihtisas OSB’ne dönüştürme görevi bu yüzden ona verilmiş. Plastik sanayisinin üretim üssü olarak konumlandırılan bölgenin başkanlığına geldiğinde bu nedenle kimsenin onu yadırgamadığını söylüyor.

Aynı zamanda anne de olan Fidan Eroğlu ile Tarabya’da çıktığı sabah yürüyüşünde buluştuk. Kahramanı olduğu hikâyeyi birinci ağızdan dinledik...

- Sanayiye yatkınlık nereden?

Aslında sanırım babamdan ama ben işin içinde olmayı hep sevdim. Evde hep “evin büyük erkek çocuğu” muamelesi gördüm. Liseden beri iş hayatındayım. Babamla işe gitmeye meraklıydım. Yazları arkadaşlarım denize, yüzmeye giderken ben şirketin yolunu tutuyordum. Babam ustamdı diyebilirim.

"Babayla küslük olmaz"

- İki jenerasyonun aynı anda şirkette olması sizce zor bir süreç mi?

Doğru, babayla çalışmak hiç kolay değildir. Özellikle benimki gibi ne istediğini bilen, aşırı net biriyse... Babam benden fikir alır ama onu kendi düşüncesine empoze eder öyle uygular. Yine de tartışmaya açıktır. Biz de tartışıyoruz ama günün sonunda baba-kız olduğunuz gerçeği var. Sabah uyandığınızda o hâlâ sizin babanızdır. Küslük olmaz. Bu güzel bir şey.

- İşin teorisini üniversitede gördünüz, peki pratikte babanızdan ne öğrendiniz?

Babamdan en çok merhametli olmayı ve vicdanlı hareket etmeyi öğrendim. Birlikte yürüdüğünüz insanları kırmadan, arkanızda hızla kapanmış kapılar, kırık kalpler bırakmadan ilerlemenin önemini öğrendim. Vicdan çok önemli çünkü. İnsanların yaptıkları iyi ya da kötü şeylerin dönüp kendilerini bir gün bir yerde bulacaklarına inanırım. “İyilik yap denize at” sözüne çok inanırım.

- Kariyerinizin dönüm noktası?

Bugünkü Çekya’nın başkenti Prag’da bir kumaş fabrikası satın aldık. Babam beni burayı dönüştürmek ve yönetmek üzere Prag’a gönderdi. Daha 25 yaşındaydım. 200 yıllık bir fabrikaydı. Arazinin içinde şato, göller, golf sahaları vardı. Bizim Türkiye’de alışık olduğumuzun ötesindeydi. Çalışanları da uzun yıllardır orada olan ortalama 60 yaşlarında insanlardı. Komünizmden gelen bir kültür vardı. Sosyal güvenlik sistemleri bizden çok farklıydı. Siz bir üretim planı yapıyorsunuz ama sabah usta başından bir yazı geliyor: “Bugün kendimi psikolojik olarak çalışmaya uygun görmüyorum.” Bazen sinirlendim, programım aksadı ama sonra yedekleme yaparak buna uygun çalışmayı öğrendim. Kısa sürede alıştım ama onlar bana alışamadılar. Beni çok genç buldular. Kadın olmama da şaşırdılar. O fabrikada üç yıl geçirdim. Sabırlı olmayı öğrendim. Sonra üretimden vazgeçip araziye konut projesi yapmaya karar verdik. Fabrikanın kapanış haberini vermek beni çok zorladı, üzdü.

"Yönetimdeki tek kadın "

- OSB fikri nasıl doğdu?

Araziyi 2006’da ileride bir tekstil fabrikası yaparız diye satın almıştık. Ancak sonra ruhsatı OSB olarak düzenlendi. 2012’de Plastik Sanayicileri Derneği (PAGDER) bir ihtisas OSB kurma teklifiyle geldi. İhtisas OSB’lere teşvik var. Biz de zaten böyle bir işe girmek istiyorduk. 650 dönümlük alan. PAGDER erkek dominant bir dernek. Kadın olmanın farkını daha müzakere sürecinde gördüm. Sekiz ay sıkı müzakere yaptık. O süreçte beni yakından tanıdılar. Beş yıllığına başkan oldum ama süre bitince devam etmemi istediler. Boş bir araziyi yaşanabilir hale getiriyorsunuz, bu kolay değil. İlk fazın altyapı inşaatı bitmek üzere. 69 şirket ile tamamen doldu. Talep üzerine şimdi ikinci etaba başlıyoruz.

- Bu OSB'ye kadın eli değdiği belli olacak mı?

Olacak sanırım. Yönetim kurulunda tek kadınım. Altyapı sürecinde gerek Ankara gerekse yerel yönetimlerin kapısını aşındırdım. Benim önceliğim insan faktörü oldu. Yüzme havuzları, otel, AVM, sinema salonu, tenis kortları yaptık. Bütün bunlar Vize ve çevresi için ilk. Yani bölgede bir sosyal alan yarattık. Halka açık bir OSB olacak. Şimdiye kadar 600 milyon liralık yatırım yaptık. Bir yandan da tamamlandığında 20 bin kişi istihdam edilecek. Çalışanların mutlu olması benim için önemli.

- Plastik sanayisi denilince çevreyle ilgili endişeler başlıyor. Ergene Havzası çok özel bir yere sahip. Siz ne gibi tedbirler aldınız?

Plastikte aslında atığın her zerresi para demek, o nedenle geri dönüşümü yüksek bir sektör. Ergene Havzası’nda su kaynaklarıyla hiç bağlantımız yok. Arazideki gölet sularını arıtacağız. 3 milyon euroluk bir arıtma tesisi kurduk.

- Bir yandan da annesiniz. Zorlanıyor musunuz ev ile Vize arasında?

Dört yaşında bir oğlum var ve bana aşırı düşkün. Evden çıkarken arkamdan “gitme” diye ağlıyor. Bu yüzden ona maksimum zaman ayırmaya çalışıyorum. Hafta sonları genelde çalışmıyorum. Oğlumla ata biniyoruz, çizgi film izliyoruz, birlikte jimnastiğe gidiyoruz.

- Mutfağa zaman kalıyor mu?

Yemek pişirmek hayatta en sevdiğim şey diyebilirim. Londra ve Prag’dayken şeflerden İtalyan ve Hint mutfağı üzerine eğitim aldım. Akşam saat sekizde eve gelip mutfağa giriyorum. Çıktığımda bambaşka biriyim. Türk yemekleri de yaparım ama İtalyan'da iddialıyım.

"Yemekte 12 saat kuralını uyguluyorum"

- Sağlıklı yaşam konusunda takıntılarınız var mı?

Hayır yok. Tek kuralım var, 12 saat kesintisiz aç kalmak. Bir arkadaşımın tavsiyesiyle başladım. Akşam erken saatlerde yemeyi kesiyorum. Ertesi güne uzanan 12 saatlik süre boyunca hiçbir şey yemiyorum. Bazıları 14 saate uzatılması gerektiğini söylüyor bu sürenin ama sanırım ben o kadarına dayanamam. Yine de bana çok iyi geldi bu kural. Öncelikle vücudu dinlendiriyor. Kesinlikle daha dinç, enerji dolu oluyorsunuz. Başta zorlandım çünkü akşamları güzel yemekler tüketmeyi, atıştırmayı seviyordum. Sonra zaman içinde alıştım bu sisteme. Bir de spor yapıyorum sağlıklı yaşam için. Uzun yıllar aletli pilates yaptım. Küçük kasları çalıştırmak ve postür düzeltmek için harika bir spor. Şimdi de fitness ve pilatesi dönüşümlü yapıyorum. Bir de haftada birkaç gün sabahları tempolu yürüyorum. Bunlar benim için olmazsa olmaz.

Bu konularda ilginizi çekebilir