Şimdi mutfakta asist yapıyor

Necat Aydın, kendini aynı anda hem futbolcu hem de işadamı hissedenlerden. Üniversite yıllarında Mengenspor ’da top koştururken takım arkadaşının babasının restoranında işe giren Aydın, o tarihten itibaren bu iki aşkla birlikte yaşamış.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

YASEMİN SALİH

Kökenleri Diyarbakır’a dayanan Necat Aydın, ailesinde hep ilklere imza atmış. İlk aşçı ve ilk lisanslı futbolcusu geniş ailenin. Futbola düşkünlüğünü şakayla karışık Trabzon’da doğmasına bağlıyor. Babasının görevi sırasında 1957’de doğduğu bu şehirde çok kısa kalmış oysa. Spora yatkınlığı hep varmış ama. Bu yüzden Bolu İzzet Baysal Üniversitesi’nde Beden Eğitimi Öğretmenliği Bölümü'nü bitirmiş. İşte burada tanıştığı Mengenli arkadaşı hayatına yeni bir meslek katmış.

Parıltım Yemekçilik’in patronu Necat Aydın ile çocukluğundan bu yana en büyük aşkı olan futbolu, iş hayatıyla aktif sporun nasıl ortak yürüyebildiğini, hayallerini ve planlarını konuştuk.

Nerede mi? Elbette yeşil sahalarda...

Ne zaman başladı futbol macerası?

Kendiliğinden. Her zaman futbolu çok sevdim. Lisedeyken başladım, bir daha da bırakmadım. Diyarbakır DSİ Spor’da oynadım. Aynı anda patron oldum ama futbol hep devam etti. Üniversite için Bolu’yu kazanınca o zamanki antrenörüm Boluspor’un teknik direktörüne bir mektup yazdı. Beni anlattı. Bu sayede okul yıllarında Boluspor’da oynadım. O arada ihtilal oldu. Mengenspor’dan teklif geldi, gittim. Takım arkadaşlarımdan birinin babasının restoranı vardı. Harçlığımı çıkarmak için mutfağında ufak işler yapıyordum. Sonra babam emekli olup İstanbul’a yerleşince ben de okulu bitirip yanına gittim. 1982’de dönemin ünlü futbolcularından Metin Kurt ile çalışmaya başladım.

Babanız bürokrat, futbola merakınızı nasıl karşıladı?

Başta istemedi ama sonra destekledi. Metin Kurt ile birlikte Yedikule Spor Kulubü’ne transfer oldum. Aynı dönemde Metin abi bir yemek fabrikasına ortak oldu. Orada da parttime çalışmaya başladım. Sonra o hocalığı bırakınca ben de İstanbulspor’a geçtim. Bir yandan da yemek fabrikasında çalışmaya devam ediyordum. Derken Metin Kurt tekrar futbola dönerek Kayserispor’a hoca oldu, yemek şirketindeki hisselerini de sattı. Sattığı kişiler de bana ortaklık teklif etti. Kabul ettim ama aynı anda Gölcükspor’dan gelen teklifle yine futbolculuğu sürdürdüm.

Çok müthiş bir hız bu. Ben takip ederken zorlandım, siz nasıl altından kalktınız?

Çok çalışıyordum ve her ikisini de çok seviyordum. Yemek pişirmek bir yandan tutku olmaya başlamıştı. Kendimi mutfakta iyi hissediyordum. Bir yandan da futbolu bırakamıyordum. Her iki iş de beni bırakmadı uzun süre.

Gölcük’e gidince zincir kopmadı mı?

Hayır. Diyorum ya iş beni bırakmadı. Bir önceki yemek şirketinin sahibi vefat edince eşi şirketi sattı. Bana düşen parayla bu kez devredilmekte olan bir yemek şirketini satın aldım. 10 tencere ile 180 metrekarelik alanda üretim yapıyorduk. O yıl Gölcükspor lig şampiyonu oldu. Ben de yemekte futboldan gelen çevremi kullanarak hızlı büyüdüm. Kısa sürede bin çalışana ulaştım. Bina yetmedi, Kağıthane’de bin 500 metrekarelik bir yer kiraladım. Modern bir tesis yaptım. Ünlüler müşterimiz olmaya başladı. Bunlardan biri de Neşe Erberk’ti. Bu arada Dikilitaş Spor Kulübü’nden teklif geldi, başkanı da Grundig’in genel müdürüymüş. 2 video iki de renkli televizyon transfer bedelim oldu. Bu takımı da şampiyon yaptık.

Kırılma noktası bu mu oldu?

Kırılma noktası 1990’larda başlayan "outsource-dış kaynak" akımıydı. Şirketler yemek işlerini dışarıya vermeye başladı. Maret, Otosan, Artema aklınıza gelen bütün büyükleri aldık. En büyük 500’ün ilk 20’si bizdeydi. Hal böyle olunca İngiliz bir fon bize ortak oldu. Önce şirketi yönettim sonra 2007’de fona devrettim. Bu süreçte Yemek Sanayicileri Derneği’nin başkanlığını yaptım. 2010’da büyük oğlum yeniden bu işe dönmek isteyince Parıltım adıyla yeniden şirket kurduk. Şu anda 2 bin 500 çalışanla günlük 150 bin kişiye yemek yapıyoruz.

Buraya kadar bir pişmanlık var mı?

Kesinlikle yok. Yeniden dünyaya gelsem, yine hem aşçı hem de futbolcu olurdum. Her ikisi de zor ve hareketli işler. Ben de hiperaktifim, tez canlıyım. Yerimde duramam. Bugünün işini yarına bırakmam. Hizmet sektöründe de bekletmek olmaz zaten.

Keşke futbol biraz daha sürseydi dediğiniz olmuyor mu?

Beni hayat yönlendirdi. O zamanlar futboldan şimdiki kadar para kazanılsaydı aşçı olmazdım.

Kendinize iyi baktığınız belli. Beslenmenize dikkat ediyor musunuz?

Evet. Un, tuz ve şekeri hayatıma sokmuyorum. Yemek yapmayı çok severim. En çok bulgur ve deniz mahsullerine düşkünüm. Kırmızı etle çok aram yoktur ama denizden ne çıksa yerim. Kahvaltısız güne başlamam. Ara öğünlerimi asla atlamam, mutlaka ceviz, hurma, kayısı yerim. Akşam 7'den sonra yemem.

Belli ki topla hâlâ aranız iyi. Oynamaya devam mı?

Hiç bırakmadım ki. Şirketin bir futbol takımı var. Her yıl 22 ildeki çalışanlarımız seçmelere gelir. Ben seçiyorum tabii. Bazen ben de turnuvalarda oynuyorum, forvet olarak. Haftada iki gün futbol oynuyorum yoksa o hafta benim için geçmek bilmez. Bir de şirketimizin bowling takımı var, her yıl şampiyon oluyor. Bir de yelken merakım vardır. Bodrum Açık Deniz Yelken turnuvalarında 10 yıldır yarışıyorum. Fırsat buldukça da yüzüyorum.

Olmazsa olmazlarınız neler?

Bence hayatta aşk, yemek ve kitaplar olmazsa olmaz. Bazen istediğimi yiyebilmek için spor yaptığımı düşünüyorum. Yoksa bu kadar çok yiyemem çünkü.

Lüksleriniz var mı?

Kendimce evet. En büyük lüksüm bit pazarından antika toplamak. Her pazar sabahı Feriköy bit pazarında olurum. Özellikle postane terazisi topluyorum. Birçok ülkeden örnekler var. Bir de maket gemi yapmayı seviyorum. Bunu şirketten ekibimizle yapıyoruz. Kağıthane’de bir atölyemiz var. Nusret’i yaptık örneğin. Bir koleksiyon oluştu, belki sergi de açarız.

MUTSUZ AŞÇI İYİ YEMEK YAPAMAZ

İşi bilen biri olarak gittiğiniz restoranda neye dikkat edersiniz?

Çalışanlara. Yüzü gülmeyen, gergin çalışan mutsuzdur. Çalışanı mutsuzsa o restoran kaliteli olamaz. Aşçıyı, garsonu mutlu etmesi lazım ki iyi iş çıkarsınlar. Suratsız çalışanı olan restoranda lezzetli yemek olamaz. Bu yüzden ben çevreme huzur vermeye çalışırım.

Para değil, toprak karın doyurur...

Bir turizm projesi üzerinde çalışıyorum. Milas’ın Meşeli köyünde sekiz dönümlük arazimiz var. Burada butik otel yapıyorum. Büyüklerimiz hep derdi ki, “Para değil, toprak karın doyurur”. Ben de bu arazide insanların toprakla uğraşabilecekleri bir konseptte otel yapıyorum. Tamamen bittiğinde 12 aile konaklayabilecek. Babam köy enstitüsü mezunu. Bize de eğitimin önemini aşıladı. Şimdi aynı köye bir kütüphane yapıyorum. Müşterilerimizden kitap bağışı geldi. 29 Ekim’de açıyoruz. Sonraki planım da bir ortaokul yapmak.

DENETİM KADINLARA TESLİM

Şirketlerin sağlıklı beslenmeye yönelik talepleri artıyor mu?

Pek değil, “diyet mutfağı olsun” diye ısrar eden yok. Biz daha çok kullandığımız malzeme sağlıklı olsun derdindeyiz. Tedarikçilere sıkı denetimler yapıyoruz. Bunu da kadınlara emanet ettik. Ekibi kızım yönetiyor.