Şirkete spor koçu getiren tenisçi CEO

İnşaat kalıpları üretimi konusunda dünyanın ikinci büyük pazarı olan Türkiye’de şehir hastaneleri, üçüncü havalimanı gibi büyük kamu ihalelerini alan Avusturyalı DokaKalıp’ın Türkiye ve Bölge CEO’su Ender Özatay, bu başarıyı kurumsal spora bağlıyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

YASEMİN SALİH

Doka, kalıp ve iskele sektöründe dünyanın en büyük iki şirketinden biri. Avusturya merkezli 150 yıllık bir aile şirketi olan Umdasch Grubu’na bağlık olarak faaliyet gösteren şirketin Türkiye’deki yolculuğu yeni sayılır, 20 yıl olmuş buraya geleli. Şirketin adını son dönemdeki bütün büyük kamu projelerinde görüyoruz. Üçüncü havalimanı, şehir hastaneleri, Osman Gazi Köprüsü gibi birçok projede kalıp işleri Doka’ya emanet edilmiş. Şirketin bu başarısının arkasında inşaat mühendisi olan Türkiye ve Bölge CEO’su Ender Özatay’ın payı büyük. Ender Bey’e göre ise asıl faktör disiplinli spor hayatı. “Şirket olarak sportmeniz diyebilirim. Bu da bizi dinamik yapıyor” diyen Özatay ile tutkunu olduğu tenis antrenmanı sırasında bir araya geldik. Beş yıldır tenis oynayan yöneticiyi bu spora ikiz kızları bulaştırmış.

Özatay, şirketinin performansında sporun katkısını, hayatında öne çıkan değerleri ve kariyer yolculuğunu İyilik&Sağlık okurları için anlattı...

Neden inşaat?

Babam cerrahtı, bütün Anadolu’yu dolaştık bu nedenle. Genellikle gittiği yerin tek cerrahı olduğundan çalışma saati diye bir şey yoktu. Biz iki erkek kardeşiz, ikimizin de doktor olmasını istemedi. Binalar çok ilgimi çektiğinden inşaat mühendisliğine sıcak bakıyordum lisede. Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nü bitirdim bu yüzden. Okulu bitirirken yerel bir şirket değil de global bir yapıda yer almak istediğime karar verdim. Bu da yolumu bir şekilde Henkel ile kesiştirdi. Yani kariyerimin önemli bir bölümünde inşaat mühendisliği yapmadım aslında. Yine de oradaki eğitimim işe yaradı, çünkü Henkel ürünlerini nalbur ve hırdavatçılara satarken yararını gördüm bu eğitimin. Elimde çanta Tahtakale ve Eminönü’ndeki bütün hırdavatçıları dolaştım. Ben 1974 doğumluyum, gençliğimde ticaretin kalbi oralardı. Çok başarılı oldum. 2006’da pazarlama müdürlüğüne geldim. Sonra ülke müdürü olarak Kazakistan’a gittim.

'Duvara tosladığım oldu'

Yani konfor alanınızı bırakmak zorunda kaldınız. Ne öğretti Kazakistan pazarı size?

Sadece Kazakistan değil bütün Türk cumhuriyetlerinden sorumluydum. Çok farklı kültürlerden insanlarla çalıştım. Kazakistan’da nüfusun üçte biri Rus. Bu da bana farklı eğitim dogmalarıyla nasıl çalışabileceğimi öğretti. Örneğin o bölgede insanlar bizim gibi inisiyatif kullanmazlar. Sadece söylediğiniz şeyi yaparlar. Bu bana çok farklı ve zor geldi ama zamanla öğrendim. Şimdi geri dönüp baktığımda “İyi ki Kazakistan’a gitmişim” diyorum. Evet, biraz debelendiğim, duvara tosladığım dönemlerim de oldu ama o dört yıl bana çok şey kattı.

Türkiye’ye dönüşünüz nasıl oldu?

Almanya’dan bir beyin avcısı ulaştı bana. Alman drenaj sistemleri şirketi ACO, Türkiye pazarına girmek istiyor, başına da bir yönetici arıyordu. Böylece 2012’de Türkiye’ye döndüm. Şirketin Türkiye fabrikasını kurdum. İki yıl sonra da yine Almanya’dan bir beyin avcısı bu kez Doka için aradı. O da sıfırdan kuruyordu operasyonu. Severim böyle meydan okuyan işleri, kabul ettim.

Türkiye’de hele de inşaat gibi bir sektörde bunu yapmak sizi zorlamadı mı?

Zorladı elbette, ama güzelliği de burada zaten. Türkiye’de böyle bir sektörde kendinize yer bulmak için kalabalıkta omuzlarınızla ite ite ilerliyorsunuz. Ürünü, hizmeti farklılaştırıyorsunuz. Doka’nın yaptığı kalıp işi, terzilik gibi. Bir betonarme projesi geliyor, onu bir vücut gibi düşünün, bizler ona elbise dikiyoruz. 100 kişilik bir ekibiz. 14 inşaat mühendisi var bu ekipte. Geçen yıl yüzde 58 büyüdük. Türkiye’de büyük kamu projelerinde talep edilen marka olduk. Şehir hastanelerinin tamamı, yeni havalimanı, Osman Gazi Köprüsü gibi projelerde çalışıyoruz. Türk kalıp pazarı dünyada üretim anlamında ikinci sırada, yani rekabet çok büyük.

'Spor dinamizm veriyor'

Pazardaki bu performansın arkasında yatan bir sihir var mı?

Spor. Biz çok sportif bir şirketiz. Sadece ben değil, bütün ekip öyle. Spor bizi dinamik ve dingin tutuyor. Bu denge performansımıza olumlu yansıyor.

Ne zamandır sporla iç içesiniz?

18 yıldır aktif kayak yapıyorum. Annem Erzurum, babam da Karamanlı. Erzurum’la bağlarımız kopmadı. Kayak için genellikle Palandöken’e gidiyorum. Kendimi en huzurlu hissettiğim yer karla kaplı dağlar. Beş yıldır da tenis oynuyorum. İkiz kızlarım var 12 yaşında. Haftanın beş günü tenis oynuyorlar. Ben de onlar sayesinde başladım. Onları derse götürdüğümde antrenörleri “Siz de oynayın” dedi. “40 yaşından sonra tenis öğrenilir mi” dedim. Beni cesaretlendirdi. Şimdi tutkunu oldum bu sporun.

Ne kazandırdı tenis size?

Zinde tutuyor beni. Tenis oynarken hem sürekli hareketli oluyorsunuz, hem topa sert vurmanız için gücünüzü odaklıyorsunuz hem de topa kilitlendiğinizden beyninizi sıfırlıyorsunuz.

Günde 15 dakika baş aşağı duruyor

Her gün "teeter" yapıyormuşsunuz. Nedir bu teeter?

Aslında son yıllardır duyuldu ama 2000 yıldır Mısır’da kullanılan bir yöntem. Ters dönme, baş aşağı durma terapisi. Tenis oynarken sırtımda ağrı oluşunca bir arkadaşım önerdi bu yöntemi. Kendisi de ağrıları nedeniyle kullanmış ve çok işe yaradığını görünce Türkiye distribütörü olmuş. Bir sedyeye bağlandığınızı düşünün, hacıyatmaz gibi bir alet. Düğmeye basıyorsunuz ve sedye başaşağı duruyor. Her gün öğle yemeğinden önce ofisimin ışıklarını kapatıyorum, mümkün olduğunca karanlık bir ortam yaratıp su sesi gibi dingin bir müzik açıyorum ve 15 dakika boyunca ters duruyorum. Kanınız tersine akıyor. Kalktığımda sabah yeni uyanmış gibi dinç hissediyorum kendimi, yenilenmiş ve dingin. Ben çok faydasını gördüğümden şirkete de bir tane aldım. Diğer mühendis arkadaşlar da yararlanıyor.

'Voleybol koçu doğru karardı'

Şirkette sporu nasıl teşvik ettiniz?

Çok genç bir şirketiz, yaş ortalaması 28. Ünlü voleybol koçu Çetin Yılmaz’la çalışıyoruz. Kendisi bizim kurumsal spor koçumuz. Voleybol, oyuncuların sürekli stratejik açıdan yer değiştirmeleri gereken bir spor olduğundan şirket yönetimiyle bire bir uyuşuyor. Bize büyük katkıları oldu bu yaklaşımın. Bir maraton takımımız var. 27 kişiden oluşan bir takımla 4 Mart’ta Avrasya’ya katıldık. Darüşşafaka için bağış topladık. Ayrıca bir futbol takımımız var ama beni almıyorlar (yaşlıymışım). Şimdi bir turnuva yapıyoruz şirket içinde. Birinci takım, globaldeki dünya kupasına gidecek. Yani şirket de globalde spora teşvik ediyor çalışanları. Futbol takımı olarak iddialıyız.

'Sağlık yoksa her şey anlamsız'

Peki böyle sporcu bir şirkette beslenme programı nasıl?

Yemek konusunda Sardunya’dan hizmet alıyoruz. Onlarla da konuştuk, mutfağımızda sağlıklı soslar bulundurmaya ve zeytinyağının kalitesine önem veriyoruz.

Peki siz nasıl besleniyorsunuz?

Bazı kurallarım var. Az yiyorum. Kahvaltısız işe asla gitmiyorum. Öğle yemeklerini de az yerim. Çünkü akşam ailemle bir masanın etrafında yemekte toplanmak benim için önemli. Akşamları da ağır yemekler yememeye dikkat ederim. Yaklaşık 7 yıldır aynı kilodayım. - İyi yaşam size neyi ifade ediyor?

Sağlıklı olmayı. Sağlık yoksa diğer her şey önemini yitiriyor.

'Hayalim Türkiye'yi üs yapmak'

Hayatınıza şöyle bir bakınca nelerin hayalini kuruyorsunuz?

Kızlarımın iyi insanlar olmalarını istiyorum. Biri doktor biri de avukat olmak istiyor. Ben de iyi insan olmalarını diliyorum. Bir de kendi adıma “ah olsa” dediğim şey, Roland-Garros’ta şöyle bir oynamak. İşle ilgili hayalim de Türkiye’ye bir üretim tesisi kurmak. Hatta Türkiye’yi Doka’nın üretim üssü yapmak istiyorum.

Peki emeklilik var mı hayallerde?

Yani elbette arada sırada düşünmüyor değilim. Üniversiteden arkadaşlarım Kaş’ta harika manzarası olan bir arsa aldı. Orada villalar yapıyorlar. Ben de orada sakin, denize yakın bir emeklilik hayali kuruyorum elbette.