'Nasıl’, nasıl daha fazla değer yaratıyor...

Hakan GÜLDAĞ
Hakan GÜLDAĞ hakan.guldag@dunya.com

5N 1K, sadece başarılı bir televizyon haber programının adı değil...

Çok öncesinden gelen bir gazetecilik terimi...

“N” harfiyle başlayan “ne”, “nerede”, “ne zaman”, “nasıl”, “neden” soruları ile “K” harfiyle başlayan “kim” sorusunu sembolize eder. Çünkü bu soruların yanıtları haberin temel öğelerini oluşturur...

Son dönemde, “nereden” gibi eklemeler yapıp soru sayısını artırma çabaları var ama işin aslı beş n bir k’dır...

Bir gazete her haberinde bu soruların yanıtlarını okurlarına vermeyi amaçlar...

DÜNYA da öyle...

Öte yandan, biz diğer gazetelerden belli yönlerde farklıyız;

Bir ekonomi gazetesiyiz... Ve ekonomi gazeteciliğinde, işlevsellik diğer gazetecilik türlerine göre daha önemlidir...

‘İşlevsellik’ten ne kastediyorsun derseniz; ‘Bir işe yaramayı’ kastediyorum...

Bir görev, bir iş görmeyi...

‘İşe yarayan’ yani işlevsel haberler ise özellikle “nasıl” sorusuna cevap vermeyi hedefler...

Kısa süre önce elime bir kitap geçti:

“How” (Nasıl)

MediaCat Kitapları’ndan...

MediaCat bir pazarlama iletişimi platformu...

Genel Yayın Yönetmenliğini Pelin Özkan yapıyor..

İş dünyasına, özellikle de pazarlama, satış ve markalaşmaya yönelik güzel kitaplar hazırlıyorlar...

Nasıl’ın alt başlığını, “İş Hayatında ve Siyasette Kazananların Sorusu” olarak belirlemişler...

İngilizce orjinal alt başlık ise, “Why How We Do Anything Means Everything...”

Düz biçimde, “Herhangi Bir Şeyi Nasıl Yaptığımız Neden Her Şey Anlamına Gelir...” olarak çevrilebilir...

Kitap, iş hayatında olduğu kadar, siyasette, sosyal hayatta, karşınıza çıkan tüm kilitli kapıları ardına kadar açan ‘nasıl’ sorusunun felsefesini anlatma iddiasında...

Kitabın yazarı Dov Seidman...

The Huffington Post’un yorumuna göre, Seidman, Nasıl’da, şirketler ve şirketleri oluşturan insanlara hem ilkeli hem de kazançlı olmanın yollarını anlatıyor...

Kitaba, ABD’nin eski başkanlarından Bill Clinton bir önsöz yazmış:

“Arkadaşım Dov Seidman hayatını insanların işlerini ve hayatlarını nasıl yürüttükleri üzerine çalışmaya adamıştır” diyor ve şöyle sürdürüyor sözlerini; “Tarafların eşit kayıplı kazanımı anlamına gelen sıfır toplamlı oyunu, artık başarı olarak göremeyeceğimiz aşikar... Yeni yüzyılda tüm dünya insanları, hep birlikte yükseliyor ve düşüyor. Bu yeni odak noktası, hepimizin ‘nasıl’ üzerine düşünmesini ve hiç kimsenin, tek başına üstesinden gelemediği küresel sorunları çözmek için harekete geçirecek yeni yollar bulmayı gerektiriyor...”

Yeni yollar bulmak...

Evet ama nasıl?

Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet Büyükekşi, gelmiş geçmiş en seçkin dehalardan Albert Einstein’ın bir sözüne yer veriyor kitabın Türkçe baskısının önsözünde:

“Sorunlarımızı, onları yaratırken ortaya koyduğumuz düşünce şeklini sürdürerek ortadan kaldıramayız...”

Doğru söze ne denir?

Gerçekten de, “bir problem çözerken, zaten o problemi yaratan düşünme biçimini kullanmak” ne işe yarar?

Ya teknoloji?

Çok önemli tabii ama...

Kitabın “Teknolojinin İhlali” başlıklı ikinci bölümünde, Pablo Picasso’nun dediği gibi; “Bilgisayarlar işe yaramaz. Size sadece cevapları verirler...”

Peki, o zaman?

“İlişkiler. İletişim. Bağlantı. İşbirliği... Bunlar aramızdaki boşluğu nasıl doldurduğumuzun yanıtıdır” diyor Dov Seidman devamla:

“İlişkiler, insan olarak kim olduğumuzun merkezinde yatar. Hayatımıza anlam ve önem verir. Öldüğümüzde çok nadiren ‘Sylvia Jones, 1960-2042, Stratejik Planlama ve Uygulama Müdür Yardımcısı, 16 Kez Üst Üste Üç Aylık Dönemlerde Sayıları Tutturdu’ diye yazar mezartaşında...

Bunun yerine, “Stan Smith, Sevgili Eş, Baba, Kardeş, Amca. Gülüşüyle Dünyayı Daha Yaşanır Bir Yer Kıldı’ yazarız...”

“İşimiz bizi zengin etse de, bize sağlam bir değer ve kalıcı itibar kazandıran şey ilişkilerimiz. O halde daha güçlü ilişkiler kurmak, başarıdan çok daha öte bir duruma yol açabilir:

Bir nevi önemi de beraberinde getirebilir...  

Başarı ve önem arasındaki ilişkiyi nasıl yönettiğimiz günümüz dünyasının yeni koşullarında sadece hayatta kalmamızı değil, aynı zamanda başarılı olmamızı da belirleyecek” diyor Seidman...

Gücünü geniş bilgi ağlarından alan günümüz dünyası, bizi daha yeni yeni anlamaya çalıştığımız noktalardan birbirimize bağlıyor...

Bu süreçte, bir şey daha net olarak ortaya çıktı:

Artık “ne” yaptığımız değil, “nasıl” yaptığınız fark yaratıyor...

“Her takım kazanamaz” diyor Seidman, “Hatta birçokları iş dünyasında hayatta bile kalamıyor. Bazıları kalıcı olur, bazıları gider, bazıları da diğerlerine ustünlük sağlar...”

diyor Seidman ve “üstünlük sağlama”nın neyi nasıl yaptığımızın ortaya koyduğu farkla mümkün olacağını vurguluyor...

Neyi nasıl yaptığımızın fark yaratması, yeni dünyanın yeni oyun kurallarında daha öne çıkmış olabilir ya da biz yeni farkına varmış olabiliriz ama aslına bakarsanız hep önemliydi...

Gazetecilikten bir örnek vereyim:

1955 yılında, Kolombiya’da bir savaş gemisi batmış, pek çok askerin öldüğü olayda sadece tek bir denizci hayatta kalmıştı...

Ülkeyi yöneten askeri diktatörlük kazaya dev bir dalganın neden olduğunu açıkladı...

Günlük El Espectador gazetesi, haberi izlemesi için o sıralar edebiyata meraklı genç bir gazeteci olan Gabriel Garcia Marquez’i görevlendirdi...

Hemen araştırmalara başlayan Marquez iki hafta süren yazı dizisi ile olayın gerçek yüzünü ortaya koydu:

Olayın nedeni dev dalgalar değil, ihmaldi...

Ülke, bu gerçeğin ortaya çıkmasıyla çalkalandı...

Okurlar, askeri skandalın iç yüzünü merak ediyorlardı...

El Espectador’un satışları iki katına ulaşmıştı...

Ama gazeteye ilginin asıl nedeni Marquez’in, cankurtaran sandalında 10 gün aç susuz yaşamayı başaran bahriye eri Luis Alejandro Velasco’un hikayesinden yola çıkarak skandalı kaleme alış tarzıydı...

Genç gazeteci, onu sonradan çok ünlü bir romancı yapacak dramatik anlatım gücüyle önemli bir haberi ilgiyle okunan bir öyküye dönüştürmüştü...

Hatırlarsanız, bir süre önce, bu köşede size Stockholm’deki European Business Press toplantısından bahsetmiştim...

Axel Springer’in CEO’su Dr. Mathias Döpfner’in medya dünyasının geleceği ile ilgili düşüncelerini de aktarmıştım...

İşte o toplantıda, ev sahibimiz olan Avrupa’nın en büyük yayıncılık gruplarından Bonnier’in araştırma bölümünün müdiresi Sara Öhrvall da bir sunum yapmıştı...

Öhrvall ve ekibinin hazırladığı “2013 Dünya Medya Haritası” raporunda yer alan bazı verileri yukarıda bir info-grafik olarak paylaşıyorum...

İşin özeti; ‘sanal’ dünya, giderek daha fazla ‘gerçek’ oluyor...

İnsanlar, çok kısa süre önce ortaya çıkmış dijital araçları, çok kısa süre öncesine kadar ‘online’ hikayeler yaratmak, görüntü filan oluşturmak için kullanırdı...

Şimdi 3D yazıcılarla olduğu gibi, bunları gerçek fiziksel dünyada obje oluşturmak için kullanmaya başladı...

Bu süreçte, klasik gazetelerin işinin zor olduğunu söylemek filan artık ‘bayat’ haber...

Ortaya sürekli yeni ve kapsamlı okuma araçları çıkıyor...

Ve bunlar sürekli, güzel tasarımlarla, en son teknolojik formlarda en iyi okuma deneyimini sağlamayı amaçlıyor... 7’den 70’e ve ne kadar cihaz varsa hepsinde...

 “En iyi deneyim”  deyince, aklıma Süreyya Ciliv geldi...

Turkcell Genel Müdürü, “Takım olarak, temel hedeflerinin süper bir müşteri deneyimi sunmak olduğunu” söyler sıklıkla...

Seidman da, “Günümüzün çığır açan iş alanları arasındaki yeni trend daha iyi bir ürün sunmak değil, müşteriye daha iyi bir deneyim yaşatmaktır” diyor.

Ama bir uyarı ile;

“Yeni bağlantı ağlarımız, emsalsiz yenilikler sağlıyor ama” diyor Seidman, “Sadece bu ağlardan güncel olanı nasıl göndereceklerini ve diğer insanlarla nasıl dalga oluşturacaklarını bilenler için geçerli bu durum...”

Anlaşılan Seidman’ın da altını kalın kalemle çizdiği gibi; 21. Yüzyıl’da gerçekten de “ne yaptığınız veya ne bildiğiniz artık eskisi kadar önem taşımıyor...”

Bugünün kazananlarına bakarsanız, çok azının yalnız “ne” yaptıkları üzerinden kazandıklarını göreceksiniz...

“Dünyanın geldiği noktada, “ne” yaparsanız yapın, o “ne”nin anında fiyatını, özelliklerini ve servisini öğrenip, bir diğer “ne” ile kıyaslamak mümkün...

Bugünkü ‘şeffaf’ dünyada, (isterseniz siz metalaştırılmış deyin) ‘eşsiz bir değer’ sunabileceğiniz alanlar giderek daralıyor...”

Oysa, iş “ne” yaptığımızı, “nasıl” yaptığımıza gelince...

O alan hala olağanüstü çeşitliliğe sahip ve değişken...

Çünkü henüz, analiz etmediğimiz, ölçemediğimiz, sistemleştiremediğimiz  (siz yine metalaştıramadığımız diye okuyabilirsiniz) ve birçok bakımdan kopyalanamayacak bir yer var:

İnsan davranış biçimi dünyası...

Bir başka ifadeyle, “yaptığımızı nasıl yaptığımız...”

“Çeşitlilik yelpazesi olan yerde fırsatlar vardır” diyor Seidman, “insan davranışları örgüsü son derece çeşitli, zengin ve son derece küreseldir. Ki, çok nadir bir fırsat sunar:

Tutum ile üstünlük sağlama ve daimi değer yaratma fırsatı...”

Kendi adıma, TİM’in,

Türkiye İnovasyon Haftası çerçevesinde Türkiye’de yayımlanmasına destek olduğu ‘NASIL’ kitabından katılmadığım noktalar olsada bir hayli esinlendiğimi söylemeliyim...

Bunda, başta vurguladığım gibi biz gazetecilerin zaten soru sormayı sevmemizin bir etkisi olduğunu inkar edemem...

Soru sormak bilmenin yarısı ise; iyi soru cevabın yüzde 99’u...

Herhalde onun için Seidman da web sitesini www.HowIsTheAnswer.com olarak adlandırmış...

Öyle ya; soru, ister kendimiz, ister işimiz, ister içinde yaşadığımız toplum, ister dünya isterse de kainata dair olsun...

Bir kez ‘nasıl’ diye sormaya başlayınca, yanıtı nasıl olsa bulacağız......

tabloo-002.jpg

tabloo2-001.jpg

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar