'Özlediğim tek bir koku var hayatta… O da Ev Kokusu'

Emre ALKİN
Emre ALKİN PAYLAŞMASAK OLMAZDI emre.alkin@dunya.com

Bugünkü konuğumuz “Ev Kokusu” markasının sahibi Özlen Çopuroğlu. Sadece kendi hayatının değil birçok hayatın da kahramanı Özlen Hanım. Tescilleyip Fransa Gourmand yemek kitapları yarışmasında kelimelerle hikayelendirilmiş en iyi yemek kitabı ödülünü kazanmış. Yazma gücünü kokulardan aldığını düşünüyor. “Aslında bütün sıfatların bir hiç olduğunu düşünüyorum” diyor. “Ben sadece Lara ve Ali’nin annesiyim, annemin kızıyım, eşimin biriciğiyim. Hepsi bu.” Dinledim Özlen Hanım’ı. Öyle şeyler anlattı ki, “Hepsi bu değilmiş” dedim. Paylaşmasak olmazdı… 

Okuyucuların anlaması için tam olarak ne yaptığınızı kısaca anlatır mısınız?

Reklamcıyım. 15 yıl önce kurduğumuz bir reklam ajansının kurucu ortağıyım. Adı patron gibi görünmekle birlikte işçiyim, Yaptığım iş müşteri temsilciliği. Bu iş sektörümüzde süsleme etiketlerle duyulur ama reklamcılıkta bu işin ismi budur. 17 yaşında hem üniversite hem iş hayatını ayna götürmeye karar vermiş bir kız çocuğuydum ben. Hiç fakir edebiyatı yapamayacağım ama söylemeden de edemeyeceğim. 17 yaşında kimseye muhtaç olmadan para kazanan ve çok hasta olan annemi en iyi şartlar altında tadavi ettirip o pahalı ilaçları sabahlara kadar çalışarak satın almış bir kız çocuğuydum ben. 30'lu yaşlara geldiğimde hem annemle vedalaşmış hem de nur topu gibi bir markam olmuştu. Artık çocuklarım, eşim, aşım, işim ve dostlarımdan ibaret küçük bir hayatım var. “Ev Kokusu” benim geçmişte olmayan evimdir. Her şeyi içinde biriktirdiğim, atmaya kıyamadığım her şeyi düzenleyip koruduğum ve canım istedikçe girip çıktığım yer evkokusu.com . Tarif edebileceğim bir duygu değil. Evim işte… 

Anne ve babanızın, eşinizin hayattaki seçimlerinize etkisi oldu mu? Nasıl bir ailede büyüdünüz? 

Olmadı da... Olamadı daha doğrusu. Çünkü hiç dinlemedim. Annemin benle ilgili “evlenip iyi bir yuva kurar” hayali var mıydı onu bile bilmiyorum. Ben çok erken büyüdüm, evin kızı değil evin reisi oldum. Söylediğimi ancak bunu yapmış kadınlar hissedebilir. Babamsa çocukken gözümde büyüttüğüm kişi değilmiş. Bunu anladığımda 22 yaşındaydım ve en büyük hayal kırıklığım oldu. Yaşıtlarımın hayatlarıyla ile ilgili hayalleri varken ben 25 yaşında hayatımı bitirmiş gibi hissediyordum. Sonra, bir adama aşık oldum ve evlendim. “1 kızı bin kişi ister 1 kişi alır” lafına çok inanırım. Mantık çalışmaz orada. Kalp çalışır. Kalbi dinlediğim için hala aynı adamla evliyim. 

“Ben huzur verebildiğimde huzur bulduğumu keşfeden biriyim” 

Bu işi yapmaya ne zaman karar verdiniz? 

Reklam ajansını 98 yılında kurduk eşimle birlikte. “Ev Kokusu” marka tescilimi ise 2006'da aldım. Annemi kaybettiğim zaman markamın isim annesi oldum. Özlediğim tek bir koku vardır hayatta. O da 'ev kokusu'. Dünyanın neresinde olursanız olun, eviniz kendinizi en iyi hissettiğiniz yerdir. Ve içinde yemek pişmeyen bir ev bana göre dertli, eksik bir evdir. 

Sosyal medya yaptığınız işte ne kadar etkili? 

Bir reklamcı olarak cevaplamak istiyorum bu soruyu. Sosyal medya artık televizyon, açık hava reklamı gibi dünyanın en ulaşılabilir ve pahalı mecralarını bile alt etti. Bence sosyal medyanın tek ölçütü var o da paylaşımlara beğeni sayısı falan gibi rakamsal veriler değil, yapılan yorumların tutarlılığı. Bence asıl kıymetli olan bu. Her telden çalan, her şeye dokunan amaçsız paylaşımları reyting kaygısına benzetiyorum. Bu kavga “herkes beni görsün” kavgasıdır. Ben Ev Kokusu'nda herkesi istemiyorum. Ben burnunda ev kokusu olanları isterim. 

Huzur önemli, bir o kadar da bulunması zor birşey. Ev ve iş arasındaki ahenk ve huzuru nasıl sağlıyorsunuz? 

Ben huzur verebildiğimde huzur bulduğumu keşfeden biriyim. Huzursuzluklarımı yoğun yaşadığımda benimle ilgilenen herkesi ve her şeyi huzursuz ederim. Ev ve iş arasındaki huzur dengesini tecrübelerle ve yanlışları tekrar etmemekle sağlamaya çalışıyorum. Bakın, sağlıyorum demiyorum ama sağlamaya çalışıyorum. Dengenin bozulduğu zamanı hemen fark ederim, ölçütüm bu. Kızım 9 yaşındayken mutfakta asılı kara tahtamıza çizelge yapmıştı. “Babam ve annemle sofrada kaç akşam beraber yemek yediğimiz günler” diye. Bugün “eve gitmem lazım diyorum” ve akşam yemeklerinde hep beraberiz. Çocuklar yattıktan sonraki eşimle kaçıyoruz bazen. O kadar olur. 

Reklamcılık da yapıyorsunuz. Orada işler nasıl? 

Reklamcılık tanımı değişti. Mecraların bu kadar çeşitlenmesiyle artık sadece bir marka için film yapmak, katalog yapmak, en guzel sloganı bulmak, gazete ilanlarını tasarlamak diye bir şey yok. Müşterisine buzdolabını açtığında ilk göz kırpan marka olmak var, markete gittiğinde sepete girmek için rafta zıplatıp dans ettirmek var. Diyelim dans yeteneği yok, o zaman kokusunu tüketicinin burnunun dibine sokmak var. Rengiyle aklını çelmek var. Var da var… Ezberler bozuldu. Reklamcılık yeniden yazılıyor. Reklamcılık deli işi aslında. Düşünsenize, günlerce çalışıyorsunuz onaylanacağını bile bilmeden. Gençken hiç böyle düşünmezdim. Şimdi bayağı macera gibi geliyor yaratıcılık.

“Evde gerçekten hiç iş konuşmayan bir çiftiz” 

Başka hangi mesleği tercih ederdiniz? 

Avukat. Benden çok iyi avukat olacağı söylenir. Üniversite sınavlarına hiç hazırlanmadan girdim. İlk tercihim İstanbul Üniversitesi hukuk, ikinci tercihim iletişimdi. İletişimi kazanınca vakit kaybetmedim, tekrar deneyecek kadar vaktim yoktu. 

Bu işte eğitimin, ilişkilerin ve tecrübenin payı size göre yüzde kaçtır? 

Özellikle sizin mesleğinizde. Türkiye'de ilişkilerin rol oynamadığı bir iş biçimi var mı bilmiyorum. Yüzde oranı vermek çok güç. Kendi deneyimimde ilişkinin önemsiz hale gelip ve hak edenin kazandığı zamanları gördüm. Ama çok iyi iş çıkarsak da işimizin çöpe atıldığı zamanları bilirim. Her iki deneyim de bana çok şey öğretti. 

Bu işte ekmek var mı? 

Ajansta ekmek, reklam verenin vizyonuna, tecrübesine, görgüsüne, kültürüne bağlı. Bize çok kıymetliler denk gelmiştir ama çok hakkımızı yiyenler de çalıp çırpan da olmuştur. Hepsi tecrübe. 

Hiç unutamadığınız bir anı var mı? Sizi çok güldüren ya da şaşırtan, belki de kızdıran... 

Var tabii. Ajansı ilk kurduğumuzda eşim 26, ben 24 yaşındaydım. Görüşmelere gittiğimizde, “Anlattıklarınız çok güzel çok yaratıcı, bir sonraki toplantıyı patronlarınızla yapalım” derlerdi. Bir ara eşimin babasına “Acaba sizi de mi alsak yanımıza” dediğimi hatırlıyorum. Emeği büyüktür, hep inandı o koca adam bize. 

Karı-koca aynı meslekte zor olmuyor mu? 

Artık olmuyor, 15 sene önce oluyordu. Evde gerçekten hiç iş konuşmayan bir çiftiz biz, aksi mümkün değil. 

“Ev kokusu benim hayalim” 

Çocuklara nasıl vakit ayırıyorsunuz? 

Şimdiki çocuklar istediğini söke söke alan çocuklar. Bayılıyorum kızımızın karşımıza dikilip, “Telefonları kapatın, 2 gündür 4 saat gördüm sizi” ya da yer cücesi 4 yaşında oğlumun “Ben de özledim et yiyelim, mantı yiyelim” demesine. Çok bolca vakit ayırmak lazım, biliyorum. Geriye sayıma başladım kızım için. 5 sene sonra ben ondan bize vakit ayırmasını isteyeceğim, özleyeceğim, sitem edeceğim, pişman olacağım ve etrafımdakilere öğüt vereceğim. “Çok hızlı büyüyorlar tadını çıkartın” diye. Tıpkı zamanında bize dendiği gibi. 

Çocuklarınız bu işi yapsın ister misiniz? 

Çocuklarımla ilgili kendi işimi yapsınlar diye bir hayalim yok ve hiç olmadı da. “Ev Kokusu” benim hayalim. İçinde ben varım. Onlarınkini bilmiyorum. Umarım kendi kurdukları ve istedikleri hayallerini yaşarlar. Hayalim, hayallerini yaşamalarıdır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar