2008 krizini kurtaran 'etki yatırımı' yeni bir devrime hazırlanıyor

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

“Daha iyi ve daha adil bir dünya yaratma yolunda ilerliyoruz. Piyasalar, şirketleri iyilik yaparak kar etmeye yönlendiriyor; insanlar ise hem iyilik yapmayı, hem de fayda sağlamayı hedefl iyor. Her yatırımın, işin ve kararın yarattığı etkiyi hesaplamamız gerekiyor. Bunu; piyasaların ‘gizli eline’ rehberlik eden ‘gizli kalp’ olarak tanımlayabiliriz. Bu yeni dünya, daha adil ve daha parlak bir geleceği hazırlıyor.”

Bu sözler, risk sermayedarı ve sosyal etki alanında küresel bir lider olan Sir Ronald Cohen’e ait.

Avrupa’nın ilk risk sermayesi şirketi olan Apax Partners’ı kurduktan 30 sene sonra, “daha önemli işler yapmaya karar verdim” diyerek emekliye ayrılan Cohen, küresel etki devrimine öncülük eden isim olarak değerlendiriliyor. Bugün, Global Steering Group for Impact Investment (GSG), The Portland Trust, Social Finance, Big Society Capital gibi, sosyal etki yaratmak amacıyla insan ve finans kaynağı sağlayan çok sayıda kar amacı gütmeyen kurumun kurucuları arasında yer alan Cohen’in felsefesini şu cümle ile özetlemek mümkün: “İyilik Yap, İyi Yap!”
Cohen, 2008 yılında yaşanan finansal krizin sosyal etki devrimini hızlandığını ifade ediyor ve şunu söylüyor: “Sistemin sorunları çözmek yerine, sosyal sorunlar yarattığının farkına vardık. Birçok kişinin açgözlülüğü ve finansal hırsları ile başa çıkmamız gerekiyordu. Etki yatırımı ve daha genel olarak etki yaratma, 2008'deki çöküşe cevap oldu.”

Cohen’in hedefi yatırımcıların bakış açılarında önemli bir değişim yaratmak. Yani, risk ve kar odaklı yaklaşımdan; risk, kar ve sosyal etki odaklı yaklaşıma geçmelerini sağlamak.

Sosyal sorunlara girişimci bakış açısı ile yaklaşmak

2000 yılında, İngiliz hükümetinin Cohen’e yapmış olduğu talep, aslında bu bakış açısı değişimini net bir şekilde ortaya koyuyor. Talep şöyle: İngiliz hükümetinin fakirlik sorununu çözmesine girişimci bakış açısıyla çözüm üretilmesi. Cohen bu talebi kabul ediyor ve çalışmaya başlıyor. Çalışmasının sorunda ise sosyal sektörün ciddi anlamda inovasyona ihtiyacı olduğunu farkediyor.

“Para kazanmak isteyen girişimcilerin ihtiyaçlarını karşılamak için son derece yaratıcı yöntemler bulduk, fakat insan yaşamını iyileştirmek isteyenlerin sermayeye veya sermaya piyasalarına ulaşımları için hiçbirşey yapmadık” diyor Cohen.

Ve hayatının dönüm noktası da bu oluyor. Bunun üzerine, yukarıda da belirttiğim gibi, sosyal etki yaratmaya odaklı çok sayıda kar amacı gütmeyen organizasyonu hayata geçiriyor.

Cohen’in kurucu ortakları arasında bulunduğu Social Finance ise 2010 yılında dünyanın ilk Sosyal Etki Tahvili’ni (SIB) başlatıyor. Hayata geçirilen pilot program, 17 vakıf ve yatırım desteğiyle Peterborough mahkumlarına, tekrar suç işlemeyi azaltmak için kapsamlı ve bireysel destek sunulmasına odaklanıyor.

ABD’de ise ilk sosyal etki tahvili uygulaması 2012 yılında yine benzer bir proje için hayata geçiriliyor. Program için New York Belediyesi, Goldman Sachs’ın da aralarında bulunduğu bir kamu- özel ortaklığı kuruluyor.

Yenilikçi bir finansman yöntemi

Sosyal etki tahvili; “sosyal programların faydalarını parasallaştırıp özel yatırımcıya pazarlanabilir hale getirerek yeni fon kaynakları yaratan ve programların yönetsel ve mali risklerini kamu kesiminin üzerinden alan yenilikçi bir finansman yöntemi” olarak tanımlanıyor. Bu uygulama, devletin toplumsal sorunları çözmek için ihtiyaç duyduğu finansal kaynağı, yatırımcılardan sağlamayı hedefliyor.

Son yıllarda sosyal etki yatırımları, toplumsal etkinin finansmanında önemli bir araç olarak ön plana çıkıyor ve iklim değişikliği, eğitim ve kalkınma konularında çözümler üreten mal ve hizmetlere erişimi genişletiyor.

Vatandaşlık ve sosyal etki

Bugün kar amacı güden şirketlerin de yatırım kararı alırken toplumsal fayda yaratmaya odaklandıklarını izliyoruz. Deloitte 2018 Küresel İnsan Kaynakları Trendleri Raporu da 11 binden fazla işletme liderinin yüzde 77’sinin vatandaşlık ve sosyal etkiyi kritik veya önemli olarak değerlendirdiğini ortaya koyuyor.

Rapor; sosyal şirket kavramının hızla önem kazandığını; sosyal yatırımların şirketin başarısında çok önemli bir rol oynamaya başladığının altını çiziyor. Rapora göre şirketlerin değerini belirleyen unsurlar artık sadece finansal performans, ürün veya hizmet kalitesi değil; fakat müşteri ve çalışan ilişkileri ile topluma sağlanan fayda.

Dünyanın en büyük varlık yönetimi fonu Blackrock’un CEO’su Larry Fink’in 2018 başında dile getirdiği gibi, “Uzun vadede başarılı olmak için şirketlerin sadece finansal performans sunmaları değil, aynı zamanda topluma nasıl olumlu bir katkıda bulunduklarını da göstermeleri gerekecek.”

Laurence Fink’in bu açıklaması, Wall Street’te gerçek anlamda bir “soğuk duş” etkisi yarattı ve hatta “kapitalizm” tanımının yeniden yapılmasına yol açtı.

Dünyanın parasını yöneten Fink bile böyle düşündüğüne göre, sosyal etki devrimi çoktan başladı demek yanlış olmaz!.

Neden şirketler "iyi" olmaya karar verdi?

Şirketlerin iyi olmaya, toplumsal fayda yaratmaya odaklanmasının en önemli nedenleri, 2008 yılında yaşanan küresel finans krizinin yol açtığı sosyal, ekonomik ve siyasi değişimler oldu. Her ne kadar 2008 yılından bu yana ekonomik anlamda iyileşme sağlanmış olsa da, fi nansal kazançlar insan yaşamını iyileştirmede, sosyal sorunlara çözüm üretmekte, teknolojik gelişmeleri insan refahı için kullanmakta yeterince etkili olamadı. Bugün sosyal şirket kavramının hızla yükselmesinin ve şirketlerin “iyi” olmaya karar vermesinin arkasında üç temel neden var

1. Bireyin güçlenmesi: Bu güçlenmeyi sağlayan en büyük motor teknoloji. Dönüşümün lideri ise milenyum kuşağı. Bugün gelişmiş ülkelerde yaşayan genç kuşak kendi hayatının, ebeveynlerinin sürmüş olduğu hayattan daha kötü olduğunu anladı. Bu nedenle, sadece kendini düşünmüyor, fakat yaşadığı topluma fayda sağlamaya öncelik veriyor. Milenyum kuşağının yüzde 86’sı iş başarısının sadece finansal performansa bağlı olmadığına inanıyor.

2. Toplumun kamudan çok iş dünyasına güven duyması: Bugün dünya genelinde insanlar, sosyal sorunların çözümünde hükümetlere değil, şirketlere güveniyorlar. Politik sistemlerin, gelir eşitsizliği, sağlık, çeşitlilik gibi sosyal sorunları çözmekte etkisiz hale geldiğini düşünüyorlar. Bu durum, şirketler üzerinde bir yandan büyük bir baskı yaratırken, diğer yandan çok önemli fırsatlar yaratıyor.

3. Teknoloji kapsayıcı ve sürdürülebilir büyüme sağlıyor: Teknolojik gelişmeler, toplumsal kalkınmaya yönelik sürdürülebilir ve kapsayıcı çözümler üretilmesini sağlıyor. Yapay zeka ve yeni iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, iş yapış şekillerini değiştiriyor, toplumsal faydanın yaygınlaşmasını sağlıyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar