AB hala hedef mi?

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Türk Hükümeti kadar, AB’nin Muhafazakar politikacıları da (Sarkozy-Merkel gibi)  üyelik sürecinin pozitif yönlü gidişini engelledi. Türkiye’nin tam üyeliğini destekleyen İngiltere de çark etti, geçen hafta Başbakan David Cameron’da Türkiye’nin üyeliğine karşı olduğunu açıkladı.

1985 yılında Milano’da yapılan AB zirvesinde 9 Mayıs’ın “Avrupa Günü” olarak kutlanması kararı alındı.  Avrupa Gününün temeli (aynı zaman da AB’nin temeli) Fransız Dışişleri Bakanı Robert Schuman’ın 1950 yılında yayınladığı bu bildirgeye dayanmakta.

Schuman Fransa’da 1947-1948 yıllarında  Başbakanlık, 1948 yılından 1952 yılına kadar da Dışişleri Bakanlığı yaptı. Schuman, Fransa-Almanya arasında 20 yıl ara ile yaşanan iki büyük savaştan  ders alarak iki ülke arasında birlikteliği sağlamaya yönelik olarak Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu fikrini ortaya atan kişidir. Bu çerçeve de hazırladığı ilkeler (hazırlık ekibinin içinde, bugün adına burs verilen Jean Monnet ve Paul Reuter’da var) 9 Mayıs 1950’de Fransız Hükümeti tarafından kabul edildi.

Schuman Bildirgesi’nin temel ilkeleri şöyledir:
Dünya barışı kendisini tehdit eden tehlikelerle baş edebilmek için yaratıcı çabalara ihtiyaç duymakta. 
İyi örgütlenmiş bir Avrupa’nın uygarlığa sağlayacağı katkı, barışçıl ilişkilerin korunması için vazgeçilmezdir.  

Avrupa birden bire ya da tek bir plan çerçevesinde yaratılamaz.   Avrupa uluslarının bir araya gelebilmeleri için Fransa ile Almanya arasında kökleri yüzyıllar öncesine uzanan karşıtlıkların ortadan kaldırılması gerekir. 

Fransız Hükümeti'nin önerisi, Fransız-Alman kömür ve çelik üretimini tek bir ortak üst kurulun yetkisi altında almak ve bu yapıyı diğer Avrupa ülkelerinin de katılımına açık tutmaktır. 
Temel sınai üretimin birleştirilmesi ve Fransa, Almanya ve diğer üye ülkeleri bağlayıcı nitelikte karar alma yetkisine sahip yeni bir Üst Kurul’un oluşturulması, barışın korunması için vazgeçilmez olan Avrupa federasyonunun kurulmasına yönelik ilk somut temelin atılmasını sağlayacaktır. 
Bu bildirge çerçevesinde AB temeli atıldı ve uzun uğraşlardan sonra da, Birlik bugün ki 28 üyeli yapısına kavuştu. 

Schuman’ın bildirgesine AB tam uymasa da, (Irak’ta, Libya’da, Afganistan’da ABD ile yaptığı işbirliğinin bu ilkelerle bağdaşmadığı açık), en azından Almanya ile Fransa bir daha savaşmadı. Birçok düşman kardeşte, düşmanlılarından vazgeçtiler, ya da unuttular.

Türkiye’nin bugünkü AB ile ilişkileri (O zaman ki adı ile AET) 31 Temmuz 1959’da ortaklık başvurusu ile başladı. 3 Temmuz 2005’te Lüksemburg’da alınan kararla Türkiye’nin AB ile tam üyelik görüşmelerine başlaması kararı alındı. Türkiye ile tam üyelik görüşmelerine başlayan Hırvatistan geçen yıl Birlik üyesi oldu. 

Türkiye ise gittikçe bu hedeften uzaklaşmaya başladı. Türk Hükümeti kadar, AB’nin Muhafazakar politikacıları da (Sarkozy-Merkel gibi)  üyelik sürecinin pozitif yönlü gidişini engelledi. Sonunda Türkiye’nin tam üyeliğini destekleyen (özellikle İşçi Partisi iktidarı döneminde Başbakan Tony Blair) İngiltere de çark etti, geçen hafta Başbakan David Cameron’da Türkiye’nin üyeliğine karşı olduğunu açıkladı.

Karşılıklı bu itici tavırlar Türk halkının da, AB’ye bakışını olumsuz yönde etkiledi. AB’ye olan destek azaldı. Nitekim geçen hafta Avrupa Günü sadece nezaket mesajları ile kutlandı. 

AB Türkiye ilişkileri geriye gidiyor. Türkiye AB hedefinde uzaklaşarak bir çok olası kazanımlardan vazgeçiyor. Kimi çevrelerce AB’ye alternatif gösterilen Şanghay Örgütü, Türkiye’nin demokrasi geleneği ile bağdaşmayan bir topluluktur. Bu ülkeler demokrasiden ve piyasa ekonomisinden uzaktır. Kaba tabir ile “bize uymaz” 
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019