AB hayal AİB sana yeter

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Geçen hafta Türkiye Avrupa Birliği 33. Karma İstişare Komitesi Toplantısı katıldım, yoğunluktan yazıyı yetiştiremedim. Siz okuyuculardan ve Gazetemiz DÜNYA’nın değerli editörü Hakan Güldağ’dan özür diliyorum. 

Türkiye Avrupa Birliği ile (O zaman ki adı ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) üyelik Anlaşması’nı (Ankara Anlaşması) 1963 yılında imzalandı, yani tam elli bir yıl önce. O günden bu güne, Türkiye AB’ne üye olmaya çalışıyor. Bu arada Ay’a gidildi, internetle tanıştık, cep telefonları hayatımıza girdi, tıpta bir çok hastalığa çare bulundu, SSCB yıkıldı. Fakat Türkiye-AB arasında tam üyelik görüşmeleri kararı ancak 2005’te alınabildi, dokuz yıldır da “görüşüyoruz”. 

AB artık 28 üyeli bir Birlik. Bu arada AB, 1995’ten bu yana farklı bir işbirliğine de girdi ve Avrupa İçin Birlik (AiB) adı ile yeni bir kurumsal yapılanmaya gitti. 

AB üyesi olmayan (Birlik dışı) ülkeler ile bölgesel işbirliğini artırmak için gevşek ortaklıklar kurmaya yönelik ilk girişimi 1995 yılında Barselona Konferansı ile yaptı. Konferansta kabul edilen bildirge ile, 12 Akdeniz Ülkesi ile AB’ye üye 15 ülke arasında ortaklık kurulması kararı alındı. 

Barselona Konferansı Bildirgesi bu ortaklığın antlaşmasıdır diyebiliriz. Ortaklığın temel hedefi, AB ve Akdeniz Ülkeleri arasında serbest ticaret bölgesinin kurulması. Bunun için tarafl ar arasında ekonomik, mali, siyasi, sosyal, kültürel alanlarda işbirliğini gidilmesine öncelik verildi. 2008’de Ortaklık, Fransa’nın öncülüğünde yapısal dönüşüme uğradı ve Akdeniz İçin Birlik (Union for the Mediterranean, UfM) adını aldı. Birlik AB üyesi ülkeler ile Türkiye, İsrail, Bosna- Hersek, Hırvatistan (Şimdi AB üyesi), Arnavutluk, Monako, Karadağ, Cezayir, Mısır, Ürdün, Lübnan, Moritanya, Fas, Filistin, Suriye ve Tunus‘u kapsayacak biçimde şekillendi. Bu yapılanma ile Akdeniz İçin Birlik (AiB) 43 üyeli oldukça geniş, gevşek ortaklığa dönüştü. 

Akdeniz, Braduel’in ifadesi ile “Uygarlıklar Beşiği” olmasının yanında, ekonomik alan olarak da çekiciliğini koruyan bir havza. 19. yüzyılın sonlarında Ortadoğu’da petrolün bulunması ve petrolü enerji kaynağı olarak artan biçimde önemli kılarken, 20. yüzyılın başlarından itibaren, özellikle Doğu Akdeniz’i sadece bir üretim bölgesi olarak değil, aynı zamanda bir enerji koridoru olarak konumlanmasına yol açtı. 

Avrupa’nın egemen ülkeleri, Akdeniz havzasının sahip olduğu bu değerler nedeniyle sürekli olarak bölgede olmanın hesaplarını yapmış, gerektiğinde bölgede hakimiyet kurabilmek için savaşlardan kaçınmadılar. 
Nitekim Avrupa Ülkeleri II. Dünya Savaşı sonrası, Doğu Akdeniz Ülkelerinin haritaları çizilirken, ABD ile birlikte hareket edilmiş, kimi zaman da su yüzüne çıkmayan çatışmalara girmekten kaçınamamıştır. Barselona bildirgesi bu anlamda AB’nin Akdeniz havzasında egemenlik kurma girişiminin de bir belgesidir. 

AiB’in gelişim sürecinde Kuzey Afrika merkezli Arap Baharı hareketinin güç kazanması, bölgenin dinamiklerini değiştirdi. Fakat yeni güç odakları kurulamadığından, farklı çatışma alanlarının doğmasına kaynaklık etti. 
AB’nin Akdeniz Ülkeleri ile kurduğu ortaklıkta öne çıkartılmayan amaç, AB’nin güvenlik şemsiyesini büyütme isteğidir. Doğu Blok’unun çökmesi ile değişen dengeler nedeniyle, AB’nin kendi içinde tam olarak oluşturamadığı ortak güvenlik politikasının bu şekilde realize olması da örtük hedefl er arasındadır. Geçmişte bu hedefin daha aleni hale geldiği dönemler oldu. Söz konusu niyet son olarak GKRK’ın (Güney Kıbrıs Rum Kesimi) bölgede doğalgaz kaynaklarının bulunması ile ortaya çıktı. 

Bu durum Braudel’in Akdeniz kitabında ayrıştırdığı bloklaşmanın benzerinin bir kere daha yaşanmasına neden oldu. Bloklarından biri GKRK+İsrail Bloku olurken, diğer tarafta ise, halen resmen İsrail ile savaş halinde olan Lübnan+ Türkiye ve KKTC bloku. AB, GKRK’nin üye ülke olması ve enerji kaynağına erişiminden dolayı, ilk bloğun yanında yer aldı. 

Bulgular önümüzdeki dönemde AB’nin, AiB ile ilişkilerini (European Neighborhood Policy,ENP) belirleyecek ilk değişkenin enerji olacağını göstermekte. Özellikle Ukrayna-Rusya arasında yaşanan açık çatışmanın enerji güvenliği ve enerji istikrarı açısından risk taşıması, bölgenin daha da önemli hale gelmesine neden oldu. 
Önümüzdeki süreçte enerji koridoru kimliği her geçen gün ağırlık kazanan Türkiye ile, Doğu Akdeniz Ülkelerinin, AB ile ilişkilerinde, istikrar açısından güvenilir politikalar üretmesi gerekecek. 

Türkiye, AiB’e, AB ile tam üyelik görüşmeleri yapan bir ülke olarak çekinceli bakmakta. Bunun ana nedeni de, özellikle Fransa’nın Türkiye’yi AB’nin tam üye olarak değil, sadece bu gevşek bir yapının bir parçası olarak görmek istemesidir. Bundan dolayı Türkiye çekincesinde haklı, fakat bu durum Türkiye’nin AB’ye küsmesine ve AB karşıtı söylemlere girmesini de gerekti rmiyor. Unutulmamalı ki, Türkiye AB’de ne kadar “forslu” olursa, Ortadoğu’da o kadar “forslu” olur. Türkiye Ortadoğululaşarak, Ortadoğu ve Afr

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019