AB ile dış ticaret fazlası

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Türkiye ile AB arasındaki ilişkileri kuşku ile karşılayanlar, Birliğin adının Avrupa Ekonomik Topluluğu olduğu yıllardan beri hep vardı. Üstelik bu kuşku her iki taraf içinde daima canlı kaldı. 

Türk sağının uçlarında gezinenler (İslamcılar), her ne kadar AB’ye başvuruyu 31 Temmuz 1959’da Menderes Hükümeti tarafından yapılmış olsa da, bir türlü birleşik Avrupa’ya sempati duymadı. Sol, uzun süre toptan AB’ye karşı oldu. AB’ye göreli olarak yakın duran parti 12 Eylül 1980 öncesi Demirel’in Adalet Partisi oldu. Darbe sonrası kurulan sivil sağcı hükümetler için de Özal’ın Anavatan Partisi ve Demirel’in Doğru Yol Partisi’nin tepe yönetimleri yine AB’ye sıcak baktı. Çiller Hükümeti AB ile Gümrük Birliği’ne girmemizi sağladı. 1999-2002 yılları arasındaki DSP-Anavatan-MHP koalisyon hükümetinde Ecevit’in ve Yılmaz’ın sağlam duruşuna Bahçeli direnemeyince tam üyelik yolunda önemli yasalar çıkarıldı. AKP iktidarı başlangıçta AB’ye yakın durdu. 2005 yılında da tam üyelik görüşmelerine başlandı, 2013’de tam üyelik için tarih verildi.

AB ilişkilerinde popülizm

2005 sonrası AB ülkelerinde başa geçen sağcı iktidarlar Türkiye’nin üyeliğine sıcak bakmadıklarını ifade etmeye başladılar. Türkiye’de AKP hükümeti, 2007 yılında Cumhurbaşkanlığı da partiye geçince, artık AB’ye ihtiyaç kalmadı duygusuna kapıldı. Bu duygusallık kimi zaman öğle tavan yaptı ki, bir bakan davetsiz, pasaportsuz Hollanda’ya daldı, “Cumhurbaşkanımız beni gönderdi, öl dese ölürüm” diye konuşabildi. Popülizm hiçbir değer yargısını önemsememe noktasına ulaştı.

AKP hükümeti bu duygusallığını real dünyaya da taşıdı. Kimi zaman AB’den sorumlu Bakan AB’ye karşıyız demeye varan demeçler verdi. Sonuçta 2005’de halkın %70’i AB’ye sıcak bakarken, şimdilerde bu oran %50’nin altına düştü.

Dış politikada ufuksuzluk

Türkiye’nin bu ufuk sıkıntısı tüm dış ticaret politikasına da yansıdı. Türkiye’nin dış politikası 1990’ların başında Süleyman Demirel’in Adriyatik’ten Pasifik’e ufkundan, İdlib kasabasına bayrak dikme ufkuna geriledi.

Siyasi ufuktaki bu gerileme her şeye rağmen dış ticarete pek yansımadı. AB ile dış ticaret artmaya devam etti. Yıllarca “AB bizi sömürüyor” diyenlerin savlarına karşı dış ticaret açığı makul seviyelerde kaldı, nihayetinde 2018 yılında Türkiye’nin AB ye ihracatı 83 milyar 970 milyon dolar, AB’den ithalatı 80 milyar 812 milyon dolar olarak gerçekleşti, böylece Türkiye, AB ile dış ticaret de 3 milyar 158 milyon dolar fazla verdi. 2019 yılının ilk iki ayında da bu tablo devam etti.
Bu rakamları görünce 1995 yılında Gümrük Birliğine girilmemesi için baskı yapan, Ekonomi Bakanlığı’nın önünde adeta çadır kuran kimi sanayicileri anımsadım. Rekabetten korkmak yerine zorla da olsa rekabet yapmayı öğrendiler. Bazıları bugün AB’de marka satın alıyor.

Türkiye’yi dış ticaret yolu ile eğer bir sömüren bir ülke var ise, bu AB değil, Çin’dir. Sadece 2018 yılında Çin ile olan dış ticaret rakamını vereyim:

- İhracat 2.91 milyar $
- İthalat 20.72 milyar $
- Dış ticaret açığı 17.80 milyar $

Çin’den bu ithalatı sadece devlet yapmıyor. Sanayici, ticari holdingler yapıyor. Bakmayın siz milli üretim, milli sanayi nidalarına, kar var ise yaşasın Çin diyenlerdir, İstanbul’un plazalarını, kulelerini dolduran.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019