Adam Smith’in Yemeğini Pişiren Kimdi?

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

“İktisat, sevginin nasıl konserve edileceğinin bilimi diye tanımlanır. Temel fikir şu: Sevgi kıttır. Bu nedenle sevgiyi korumalı, gereksiz yere kullanmamalıyız. Sevgiyi toplum için kullanırsak, hayatımız için birşey kalmaz. İşte bu yüzden iktisatçılar, toplumumuzu başka bir şeyin etrafında organize etme gereği duydu. Niçin bencillik olmasın? Ne de olsa bol miktarda var.”

Bu paragraf “Adam Smith’in Yemeğini Pişiren Kimdi?: Ekonomide Kadının Görünmez Eli” isimli kitaptan alıntı. Koç Üniversitesi Yayınları (KÜY)’dan çıkan kitabın yazarı Katrine Marçal.

Marçal kitabında, ekonomide kadının adı olmadığını anlatıyor ve var olmak için aslında bağımlı olduğu kadını “öteki” olarak tanımlayan erkek üzerine kurgulanmış standart iktisat yaklaşımlarını sorguluyor. “İkinci cins” gibi, “ikinci iktisat” diye bir kavramın hakim olduğunu söyleyen Marçal, hesaba katılmayan kadını, ekonomik denkleme dahil ediyor. Kadının ekonomideki her şeye dokunan, her şeyi yöneten ama görülmeyen gücünü anlatıyor.

Kitap, Adam Smith’in iktisat konusunda modern bakış açımızı belirleyen görüşleri ile başlıyor ve iktisatta çok fazla kullanılan “görünmez el” kavramına odaklanıyor. Kitaptan ilginç alıntılara yer vermek istiyorum ve bir an önce kitabı okumanızı tavsiye ediyorum:

“Adam Smith, sağlam bir ekonomi için en iyi yolun neden serbest ekonomi olduğunu anlattı. Herkes kendi menfaatleri için çalışacak, toplum ihtiyaç duyduğu mallara kavuşacaktı. Herkesin kendi çıkarı, bütünün uyumunu sağlayacak. Hem de hiç kimsenin bütünü düşünmesi gerekmeden.” 'Görünmez el’ iktisatta en çok bilinen ifadedir. Kavramı Adam Smith formüle etmiş... Görünmez el her şeye dokunur, her şeyi yönetir, her şeye karar verir ama ne görülür ne hissedilir. Yukarıdan, dışarıdan müdahale etmez, şeyleri kurcalayıp yerlerini değiştirmez. Bireylerin eylem ve seçimlerinin içinde ve arasında ortaya çıkar. Sistemi çekip çeviren bu eldir.”

“Erkekler, tarih boyunca, kişisel çıkarlarına göre davranmayı kendilerine hak görmüştür. Ama kadınlar için bu, tabu olmuştur. Kadına kazancını maksimize etme değil, diğerlerine bakma görevi verildi. Eğer iktisat kişisel çıkarların bilimiyse, kadına nasıl yer bulunacaktı? Cevap: Erkek kendi çıkarlarını temsil edecek, kadın da konserve edilecek kırılgan sevgiyi. Dışarıda tutularak. Çocuklara bakmak, temizlik yapmak, kirli çamaşırları yıkamak ya da ütü yapmak, taşınabilir, değiştirilebilir yahut satılabilir ürünler yaratmıyordu. Süpürülen tozlar tekrar geri gelirdi. Uyuyan çocuklar tekrar uyanırdı. Yemekten sonra sıra bulaşığa gelirdi. Bulaşıktan sonra tekrar yemek. Ev işi doğası gereği döngüseldi. Kadınların işi bu nedenler ‘ekonomik faaliyet’ sayılmazdı.”

“İktisadi bireyin en ayırt edici özelliği kadın olmamasıdır. (…) Kadınların ücretsiz emeği iktisadi modellere dahil edilmediği sürece, gayri resmi işler, yoksulluk ve cinsler arasındaki eşitsizliğin nasıl birbirlerine bağlı olduğunu anlayamayacağız. Bir ülkenin nasıl geliştiğini anlamak istiyorsak kişisel çıkar, hırs ve korkunun dışındaki diğer güçlere boş veremeyiz. (…) "

“İlişkilerimizin rekabete indirgenmesi gerekmiyor. Doğanın düşman karşı taraf olarak konumlanması gerekmiyor. Bütünün, parçaların toplamından daha büyük olduğunu kabul edebiliriz. Dünyanın bir makine yahut bir mekanik performans olmadığını. O zaman şu iktisadi bireyi üzerimizden atabiliriz.(…) Bu yolculuğun hedefi değişebilir. Dünyaya sahip olma çabasından vazgeçebiliriz.”

Yani özetle şöyle diyor Katrine Marçal; Nasıl ilişkilerimizden konuşmak için ilişkilerimizi rekabete indirgememiz gerekmiyorsa, Adam Smith’in annesi hakkında konuşmak istiyorsak, anneyi iktisadi bireye dönüştürmemiz de gerekmiyor. İktisat; hırs ve eşitsizlik yaratmamalı; tam tersine toplumsal gelişme için bir araç olmalı...

Ortalama bir CEO, ortalama bir işçiden 270 kat fazla kazanıyor

Adam Smith’in annesinin “görünmez elini” okuduktan hemen sonra, Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) toplantısında dinlediğim Soli Özel de eşitsizlik konusuna değindi ve “Cinsiyetler arası iktidar ilişkisinin bugüne dek sürmesinin nedeni, kadınların bu eşitsizliği normal olarak kabul etmelerinden kaynaklandı. Bugün durum değişti. Kadınlar her alanda güçleniyor. Kadınlar güçlendikçe, erkeklerin verdiği tepki de şiddetleniyor. Erkekler, iktidarlarını kabul ettirmek için şiddet kullanabiliyorlar” yorumlarını yaptı. Özel’in bahsettiği eşitsizlik aslında her alanda yaşanıyor.

Yardım kuruluşu Oxfam’ın geçen günlerde açıkladığı rapor bu dengesizliği net bir şekilde ortaya koyuyor: Rapora göre varlıklı yüzde 1’lik kesim, geçen yıl yaratılan küresel servetin yüzde 82’sine sahip oldu. Nüfusun en yoksul yüzde 50’sini oluşturan 3,7 milyar kişi ise bu pastadan hiçbir pay alamadı. Bu tablo gelişen bir ekonominin değil, başarısız bir ekonomik sistemin belirtisi olarak değerlendiriliyor. Çünkü zenginlik paylaşımı arasında inanılmaz bir eşitsizlik var. Kadınlar erkeklerden daha az para kazanmaya ve en düşük ücretli işlerde çalışmaya devam ediyor. Ve her 10 milyarderden 9’u erkek. Soli Özel’in verdiği oldukça ilginç bir rakam var: 1950’li yıllarda ortalama bir CEO ile ortalama bir işçi geliri arasındaki fark 20 kat iken; bugün bir CEO bir işçiden 270 kat daha fazla kazanıyor.

Özel, “Demokratik bir sistemde böylesi bir eşitsizlik sürdürülemez. Sermayenin dizginlenmesi gerekiyor. Yarı devlet gücüne sahip teknoloji şirketleri var. Bir yandan bizi ‘özgürleştiren’ teknolojiler sunarken, diğer yandan tüm bilgilerimizi ele geçiyorlar. Büyük bir dönüşüm yaşıyoruz; ve siyaset bu dönüşümü yakalayamıyor” diyor. Evet dünya liderleri Davos’ta “Kırılgan Bir Dünya İçin Ortak Bir Gelecek Yaratabilmek” hedefi ile bir aradalar... Bu sırada, Yale Üniversitesi’nde okuyan gençlerin en fazla ilgi gösterdiği dersin adı: “The Goof Life: Happiness”... “İyi Bir Hayat: Mutluluk”.. Daha fazla söze gerek yok sanırım...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar