Ağaçtaki patates!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Otuz yıl kadar öncesi, belki de otuz beş yıl... Meslekte daha ilk günlerimiz. Yeteri kadar para kazanmak şöyle dursun, gazetecilikte tutunmaya çalışıyoruz. İletişim Fakültesi'ni bitirmişiz ama bunun şimdi de olduğu gibi mesleki anlamda hiçbir getirisi, önemi yok. Bir süre çok düşük maaşa talim etmek zorundayız. Ama paraya da ihtiyaç var.

Teknolojinin şimdiki düzeyde bulunmaması ve daktiloda on parmak yazabiliyor olmak avantaj sağlıyor. Bir girişimci her gün onlarca mektuba yanıt vermek durumunda, parayı böyle kazanıyor çünkü. Bu yanıtların ciddi görünmesi için de zarflara isimlerin daktiloda yazılması gerekiyor.

İşte o zarfların üstünü yazmak da bize kazanç kapısı oluyor. Zarf başına çok az da olsa para kazanıyoruz.

Bu girişimciye niye mi mektup yağıyor? Bu kişi gazeteye verdiği ilanda yer alan resimdeki hatayı bulana sözüm ona bedava arsa dağıtıyor. Arsa bedava ama tapu için, çeşitli işlemler için para alınıyor. Elbette alınan bu para aslında arsanın satış bedeli. Ama halkımız bedava arsa lafını duyuyor ya, mektup yağdırıyor resimdeki hatayı bulduğu için...

Resimde ne mi var? Bir ağaç ve ağacın altında bir adam. Adam eliyle ağacı göstererek, "Bu yıl bu ağaçtan (örneğin) 100 kilo patates elde ederim" diyor.

Dedik ya mektup yağıyor. Çoğunluk "Patates ağaçta yetişmez" diyerek belli ki kendi kendine "Nasıl da bildim" diye kasım kasım kasılıyor. Bunlardan birileri mektuplarına dualar ekliyor; "Allah sizden razı olsun, sayenizde bizim de toprağımız olacak" diye...

Çok keskin bakışlı olanlar, "ağaçtaki patatesi" atlıyor ve resme odaklanıyor ve buluyor: "Resimdeki adamın (örneğin) başparmağı görünmüyor."

"Patates ağaçta mı yetişir" diye başlayan ve sonu pek hoş bitmeyen sınırlı sayıda mektup da geliyor.

"Patates ağaçta yetişmez" diyene de, "Resimdeki adamın başparmağı yok" diyene de ya da başka bir çizim hatası bulana da "Tebrikler kazandınız" diye bir mektup gidiyor ve işte biz de o mektupların zarflarına isimleri daktiloda yazmak suretiyle üç kuruş para kazanıyoruz.

Daha sonra bu ilanın halkı yanıltıcı olduğuna karar verildi ve yayımı durduruldu, biz de para kazanmaktan mahrum kaldık!

***

Türk halkı otuz-otuz beş yıl önce ağaçta patates olmayacağını bilmekle nasıl övünüyorduysa, aradan geçen yıllarda da hep birilerini ütme becerisi gösterdiğini düşünerek hareket etti. Hala da ediyor.

Ağaçtaki patatesi bildiğini düşünenlerin aklına, "Bu kişi neden bedava arsa dağıtıyor" sorusu hiç gelmedi belli ki.

Durum değişti mi, hayır... Şimdi gazetelerde sayfa sayfa, televizyonlarda uzun uzun satılık konut ve büro ilanları var. Bir kısmı projesini övüyor, manzarasını övüyor; tamam.

Ama bir kısmı da diyor ki, "Şu kadar zamanda şu kadar prim garanti". Bir kere primin nasıl garanti olabileceği ayrı. Ama süreye bakıyorsunuz, garanti diye ifade edilen orana bakıyorsunuz, enflasyonun kat be kat üstünde.

Niye satıyorsunuz ki öyleyse bu gayrimenkulü! Bekleyin bir süre, sattığınız vatandaşın kazanacağı o prim sizin cebinize girsin. Gerçek öyle değil tabii ki, bunu bilmiyorlar mı... Şu da olabilir tabii ki; müteahhit firma acilen nakde ihtiyaç duyuyordur ve gelecekte daha çok kar edecekken daha az karla yetinmek durumundadır. Ama bu tür ilanlarda bu yönün ağır bastığını hiç sanmıyoruz. Amaç vatandaşa "gel gel" yapmak!

Peki vatandaş neden "Bu primi bana sunuyor, niye şimdi satıyor" diye düşünmüyor?

Niye olacak, vurgun yapacağını, çok kar edeceğini, karlı bir yatırıma imza atacağını düşündüğü için.

***

Jet lakaplı uluslararası ölçekte çalışan bir dolandırıcıya sahibiz. Bizim bildiğimiz son olarak Maldivler'de devre mülk yapacağını söyledi, olmayınca "Orası için verdiğiniz paraları peşinata sayayım, İstanbul'da konut yapacağım" dedi, yine para toplayabildi.

Jet'in dolandırıcılığının öncesi de vardı, inanın bundan sonra da olacaktır.

Akıl almıyor aslında, bir insan dişinden tırnağından ayırdığı parayla aldığı evi satar, birikimini harcar ve geçmişi şaibe ötesi sahtekarlıkla dolu birine nasıl güvenir? Aslında acaba ona güvendiği için mi parasını veriyor gönül rahatlığıyla, yoksa ondan akıllı olduğunu düşündüğü için mi?

***

İnsanlar kaşını gözünü, burnunu, vücudunun başka bir yerini beğenmez ve değiştirmek için olmadık operasyonları göze alırlar, alıyorlar da. Siz hiç "Beynimi, aklımı, düşünce yapımı değiştireyim de artık birilerine kanmayayım, ütülmeyeyim" diye düşüneni gördünüz mü?

"Akıllar pazara çıkarılmış, gitmiş herkes kendi aklını almış..." Durumu bundan iyi özetleyen bir atasözü olabilir mi... Her zaman en akıllı biziz. Bir şey alırken de, bir seçim yaparken de mutlaka doğru yaptığımızı düşünürüz.

Zaten arada bir de olsa doğru tercihlerde bulunabilsek, ağaçta patates yetişmeyeceğinin görülmesinin normal olduğunu idrak edecek; "Bana bu kadar basit şeyi anladığım için niye bedava arsa veriyorlar" diye düşünerek bir basamak atlayacağız.

Hani bebekler yürümeye yeni başlamışken birkaç santim yüksekliğindeki eşikleri aşmakta inanılmaz zorlanırlar ya... Biz de o eşikte takılıp kaldık sanki...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar