Almanya’nın Çin’le başı belada! (2)

Emrah LAFÇI
Emrah LAFÇI Ekonominin Doğası [email protected]

2008 global fi­nansal krizden önce Çin’in GSY­H’sı 4 trilyon dolar­dı ve dünya imalatı­nın %15’ini gerçek­leştiriyordu. Şimdiyse ekono­misinin toplam bü­yüklüğü 18 trilyon dolar seviyesine gelmişken dünya imalatı­nın üçte birini gerçekleş­tirdiğini görüyoruz.

AB’nin toplam üretimi­nin 18.3 trilyon dolar oldu­ğunu hesaba katarsak bu kadar kısa süredeki Çin’in üretimindeki artışı ve bu­nun diğer ülkelere etkisini daha iyi anlayabiliriz.

Birinci Çin şokunda Çin’in diğer ülkelere ihra­catı artarken aynı zaman­da diğer ülkelerin de Çin’e ihracatı artıyordu. Çün­kü özellikle komplike üre­tim metodları gerektiren ürünlerde Çin ithalatçı du­rumundaydı.

Şimdiyse bu kompozis­yon da değişmiş durum­da. Çin kendi tüketimi için de birçok şeyi üretebildi­ği için ithal etme ihtiya­cı azaldı. Mesela son 2-3 yıldır Çin’in Almanya’dan yaptığı ithalatta düşüş var ve bu düşüş Almanya GS­YH’sının %0.5’i kadar. Bu önümüzdeki yıllarda da sürecek bir trendin baş­langıcı olarak okunabilir.

Almanya’nın sektörel şanssızlığı

Almanya yapısı gere­ği ABD’ye göre emeğin ve sermayenin hareketleri­nin daha kısıtlı olduğu bir ülke. Bu sebeple gereken dö­nüşümü kısa sürede sağ­layamıyor. Diğer taraftan çok önemli bir diğer yapı­sal dezavantajsa imalat sa­nayisinin toplam üretim içindeki payı.

Almanya imalatın payı %19’ken, ABD’de bu oran %11. Daha da önemlisi ABD’de imalat sanayiinde Çin’in rekabetine çok açık olmayan gıda işleme gibi sektörler varken, Alman­ya’da otomotiv, kimya ve makine sektörü önemli rol oynuyor.

Mesela 2023’de bu 3 sektörden yapılan ihracat Almanya’nın toplam ihra­catının %40’yken, toplam üretiminin de %15’i sevi­yesindeydi.

Yaşananların piyasalara etkisi

Çin hükümeti bazı sek­törleri destekleyip haksız rekabete çanak tutarken, ABD’den ardı ardına tari­feler gelirken Avrupa ve özellikle Almanya’nın dış ticaret konsusunda radikal adımlar atması gerekecek­tir. Daha önceki yazılarım­dan birinde, Avrupa’nın geri kalmasının bir nede­ninin de oyunu 2. Dünya Savaşı sonrası koyulan ku­rallara göre oynama naifli­ği olduğunu söylemiştim.

Oyundaki rakipleriniz ku­rallara göre oynamıyor­sa sizin de o kuralları de­ğiştirmeniz gerekir. Tabii tek sorun bu olmadığı için; önemli hammaddelere eri­şim, yoğun bürokrasi, tek­nolojik gerilik, verimlilik eksikliği, tek ses olamama gibi birçok problem de or­ta yerde dururken kendi kurallarınızı dayatmanız kolay olmuyor. Şimdi bir de savunma sanayiine eks­tra kamu kaynağı ayırma mecburiyeti bütçeler üze­rinde ekstra yük yaratıyor.

Trump’ın NATO’ya olumsuz bakışı ve bu ko­nuda Avrupa’yı yalnız bı­rakma niyeti sorunların üstüne tuz biber ekti.

Avrupa ülkelerindeki son dönemdeki tahvil faizi artışları kamu borçlanma ihtiyacının bahsettiğim sebeplerle artma eğilimin­den kaynaklanıyor.

Mevcut durumda Avru­pa hisselerinin kötü per­formans gösterip EUR/ USD paritesinin aşağı git­mesi beklenirken bunun tersi yöndeki gelişmelerde bu tahvil faizi yükselişine bağlanıyor. Bir yatırım al­ternatifi olan tahvilin faiz yükselişleriyle birlikte ca­zibesini yitirmesinin his­se senedi piyasala­rına para akmasına neden olduğu anali­zi yapılıyor. Bu ana­liz kısa vadede doğ­ru olsa bile uzun vadede yüksek fa­izlerin şirket kârlı­lıklarına zarar vere­ceği ve hisse fiyat­larını baskılayacağı aşikar. Ayrıca son dönem­deki yükselişte savunma sanayi şirketlerinin payı­nın da olduğunu unutma­mak lazım.

EUR/USD paritesine gelirsek, İngiltere, ABD ve Avrupa başta olmak üzere enflasyon konusunda son düzlüğün biraz zor koşu­lacağı anlaşılıyor. Onun için Merkez bankalarının bir sonraki hamlelerinin ne zaman olacağını bıra­kın yönü bile tartışılır hale geldi. Faiz artırımlarının tekrardan gündeme gelme­si söz konusu. Bu da ABD ve Avrupa faiz indirmeye devam edecek ama Avrupa biraz daha hızlı olacak se­naryosunun sorgulanma­sına yol açtı. Bu belirsizlik de EUR/USD hareketinin hızla aşağı yönlü olmasını bir miktar engelliyor.

Neler yapılabilir?

Avrupa’nın belirli alan­larda tarife getirmesi, be­lirli sektörlerde tüketi­cilerin Avrupa menşeeli mallar almak üzere teşvik edilmesi ilk etapta alınabi­lecek önlemlerden olabilir. Ama bu noktada da birlik içindeki üyelerin tek tek değil, ortak bir kararla iler­lemeleri gerekecektir. Av­rupa’da üretilen elektrikli araçların alımının kolay­laştırılması bu desteklere bir örnek olarak gösteri­lebilir. Yeşil dönüşüm için ithalat kriterlerinin kuv­vetlendirilmesi de birliğe yapılacak ithalatı önleyici unsurlardan olacaktır.

Son olarak tüm bunları yapmak için kaynak nere­den bulunacak? İthal edi­len ürünlere uygulanacak tarife kaynağın bir kısmını oluşturabilir. Bu kaynakla­rı AB’nin çeşitlendirmesi gerekecek. Ama ne zaman bunu yapmaya kalksalar her ülkeden farklı sesler yükseliyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sert adamlar diplomasisi 10 Nisan 2025
Bu insanlar ne istiyor? 03 Nisan 2025