Ara Güler’in siyah beyaz İstanbul’u

Osman AROLAT
Osman AROLAT AROLAT'tan osman.arolat@dunya.com

Ara Ağabey’i sonsuzluğa uğurladık. Mekanı cennet olsun ışıklar içinde yatsın. O nedenle bugün bana 1994’te ödül kazandıran onun resimlerini anlattığım yazımı sizlerle bir kez daha paylaşmak istedim.

Ara Ağabey’i uğurlarken 1994 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından ödüllendirilen yazımı tekrarlamak istiyorum. Işıklar içinde yatsın, mekanı cennet olsun.

Sait Faik, “Gün ola harman ola” hikayesinde anlattığı Mercan Usta’dan söz ederken, “Mercan Usta, kendisi Ermeni’dir, yahut madamı... Mercan Usta Ermeni de olsa Rum da...Tunus’lu zenci kırması da....Öz be öz İstanbul’un Türk halkındandır” der.

Ara Ağabey’in Dünya Şirketler Grubu ve Ana Basım iş birliği ile hazırladığı, siyah beyaz fotoğraf kitabında eski İstanbul anılarını izlerken, Sait Faik’in Mercan Usta’sını düşündüm, İstanbul’un öz ve öz Türk halkından olan sanatçılarını... Onların bizim yaratıcılığımızı alıp nasıl geliştirdiklerini. Ara abinin bunlar arasındaki yerinin, bu buketin en güzel çiçeği olduğunu.

Ara Güler’in siyah beyaz fotoğraflarda tarih kadar uzak gözüken İstanbul’un dününü anlattığı kitabı, 200 sayfa büyük boy.

Bu fotoğraflara bakarken yer yer çocukluk anılarım depreşiyor. Babamla Galatasaray Hamamı’nda yıkandıktan sonra Boğazkesen’de Ahmet Usta’nın muhallebi dükkanında 40 yıl önce yediğim dondurma yeniden damağımda tatlanırken, babamın önem belirten cümlesini sanki yeniden duyuyorum. “Ahmet Usta Arnavut”tur. İstanbul’da kaymaklı dondurmayı en iyi yapan kişidir. Sütü hafif dibini tutturarak yapar bu dondurmayı. Dilinle damağın arasında iyice ezerek eritirsen o yanık kokusunu alırsın.”

Ya da o güne kadar İstanbul görmemiş Anadolu halkına adeta bir İstanbul belgeseli sunan 1950’li yılların Turan Seyfioğlu’lu, Ayhan Işık’lı, Gülistan Güzey’li filmleri bir başka fotoğraf olarak canlanıyor. İşte bu Perşembe Pazarı önündeki sahile bağlı Haliç mavnaları, Ayhan Işık’ın “Kanun Namına” filminde kendisini savunmak için koşuşturmaya başladığı yer değil mi? Şu resmin gerisinde duran Ayhan Işık’ı polise ihbar edecek figüran değil mi? Yanılıyor muyum? Oysa 30 yıl öncesinin sinema perdesinden inip kitabın sayfasına yerleşmiş gibi... İşte şuradan Belgin Doruk gamzeli tebessümü ile yürüyecek. Ve benim yüreğim ağzıma gelecek, onu izleyen Ayhan Işık’ı şuradaki polis cipinden bakanlar, görüp yakalayacak diye. Neyseki biliyorum her sıkıştığında sol elinde bitiveren tabancası. (Ve size bu vesile ile öğreteyim Ayhan Işık solaktır.)

Sol yumruğunu çakarak düşürür kötü adamları yere...

İşte yine sabah oluyor, 1956 yılının bir sonbahar günü. Ve Ara Güler, yakaları hafif kalkmış kırçıl ve büyük yırtmaçlı paltosu ile Haliç Köprüsü’nün açık olduğu sırada içtiği sahlebin tadını damağında taşıyarak makinesinin denklanşörüne basıyor. Martı sürüsünü görüntülüyor. Ve ben 28 yıl sonra o siyah beyaz resme kitabın 104 ve 105’inci sayfalarına bakarken birden resimde önde duran bir martı kanat çırparak canlanıveriyor. Onu arkasındaki diğer matılar izliyor. Ve bu hareketten sonra sanki ben, taşıdığı yükü martıların kendilerine yem yaptığı kenarları otomobil lastikli mavnayı o sırada görüyorum, fark ediyorum...

Eğer siz, az sayıda kalan İstanbullulardan biriyseniz, eğer siz İstanbul’a sonradan gelip aşık olduysanız, eğer siz bütün olumsuz çabalara karşın bu güzelim şehri yürek dolusu seviyorsanız, eğer siz bir Sait Faik, bir Yahya Kemal, bir Turan Seyfioğlu hayranıysanız, mutlaka bu kitaptan bir tane edinin. Edinin çünkü Ara Güler’in İstanbul’u dün kadar yakın bir geçmişi resimlerle sabitleştiriyorsa da hızlı değişim bunu tarih kadar uzağımıza itmiş.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar