Avrupa'da Sosyal Demokratlar Keynesyen politikalarıyla yükselişte

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com



Ekonomik krizler ülkelerin siyasal yaşamını etkiler. Ekonomik kriz, ülkelerin siyasal iktidarlarını değiştirdiği gibi, kimi zaman siyasal rejimlerini bile değiştirebilmekte. 1929 krizi sonrası Almanya'da, İtalya'da Faşist partilerin iktidara gelip, daha sonra rejim değiştirmeleri  krizin siyasal boyutun uzandığı son noktayı görmek için somut örneklerdir.

Ekonomik krizin siyasal sistem üzerine etkisi Türkiye'de de benzer sonuçlar doğurmuştur. 1950 seçimlerinde Demokrat parti'nin iktidara gelmesi, çok partili sisteme geçiş hevesinden çok, II.Dünya Savaşı sırasında çekilen sıkıntıların bir sonucudur. Henüz köylü toplumu olan ve ekonomisi tarıma dayalı Ülkede,  1942'de köylünün ürününün yüzde 25'ine devlet tarafından el konulması kararı, köylüyü CHP'ye düşman etmişti. Sonuçta da Demokrat Parti ezici çoğunlukla iktidara gelmişti.

Demokrat Parti aslında darbe olmasa idi, ilk seçimde iktidarı kaybedecekti. Çünkü 1958 devalüasyonu sonrası ekonomi tepetaklak gitmişti. Bakmayın siz Menderes'in yüceltilmesine. Darbe olmasa idi, demokrasi  kahramanı değil, ekonomiyi iyi idare edemeyip, seçim yitiren eski bir Başbakan olarak tarihteki yerini alacaktı. Menderes'in ne kadar demokrat olduğunu görmek için de vaktiniz varsa, halkımızın yapmadığı bir şeyi yapıp, birkaç kitap okuyabilirisiniz. Ben kitap okumam, zararlıdır diyorsanız, TBMM'nin web sayfasına girip (www.tbmm.gov.tr ) Adnan Menderes'in Meclis'te yaptığı konuşmaları okuyun, sonra karar verin, Menderes demokrat mı, değil mi?

Türkiye'de ekonomik krizin iktidarları değiştirdiğinin örneklerini çoğaltmak mümkün, 1979 Ecevit Hükümeti,  1980  Demirel Hükümeti, 1991 Mesut Yılmaz Hükümeti, 1996 Tansu Çiller Hükümeti, 2002 Ecevit Hükümeti ekonomik kriz sonrası yıkılmıştı.

2008 krizi ise, başta ABD olmak üzere bir çok ülkede hükümetlerin değişmesine, iktidar partilerinin seçimleri yitirmesine neden oldu. Bu dalganın son örnekleri  Fransa ve Yunanistan oldu. Her iki ülkede iktidar partileri seçimlerden mağlup ayrıldılar. İtalya'da iktidar partisi yerel seçimleri yitirdi, krizden sonrada iktidarını devam ettiren Merkel Başkanlığındaki Almanya Hıristiyan Demokrat Partisi de, pazar günü yapılan Kuzey Ren-Vestfalya (Nordrhein-Westfalen) eyaletinde seçimleri yitirdi. Merkel Hükümetinin ilk seçimlerde gidişi de kesin gibi.

Avrupa'da esen sol (sosyalist, sosyal demokrat) rüzgarı sadece basit hükümet değişiklikleri olarak algılama doğru değil. Bu dalga 1980 yılından bu yana başta ABD ve Avrupa Ülkelerinde esen neoklasik iktisadın egemenliğini de sona erdirmekte ve 1973 krizi ile birlikte öldü denilen, ekonomide devletin müdahaleciliğini savunan, sosyal devleti savunan Keynesyen görüşün yeniden öne çıkmasını sağladı. Aslında adı ister sosyalist ya da sol blok olsun seçimi kazanan partilerin iktisat politikaları Keynesyen iktisat politikalarına dayanıyor.

Keynesyen iktisat politikaları her şeyden önce iktisadi amaçları açısından muhafazakar iktisat politikalarından ayrışıyor. Keynesyen modelde işsizlik, büyüme ve gelir dağılımı öne çıkmakta. Daha önemlisi iktisadi büyümede istikrar için talep yönlü politikaları savunulmakta.

Keynesyenlerin (sosyal demokratların) Avrupa'da yaşanan borç krizine bakışları da farklı. Onlar borçların ödenmesi için geniş halk kitlelerini fakirleştiren, onların vergilerinin artırılması ve gelirlerinin azaltılması yerine, yüksek büyüme oranları yakalanarak GSYH'nin artması ile borçların ödenmesini istiyor. (Basit bir ifade ile borç tasarruf ederek değil, gelirleri artırarak ödenir diyorlar). Bu görüşler elbette ki neoklasik muhafazakar düşünceyle büyümüş, yaşları 40'kadar uzanan kitle için yeni düşünceler, çekici geliyor ve iktidarları deviriyorlar.

Avrupa'daki dalga  sadece iktisat politikaları açısından değil, siyaseten de önemli. Çünkü bu dalga kriz sonrası muhafazakarların gaz verdikleri yabancı düşmanlığı, etnik ayrıştırma ve İslam fobisini rağmen seçim kazanıyor. Sosyal demokratların, sosyalistlerin seçim başarılarının altında sağcı muhafazakarların tuzaklarına düşmemeleri yatıyor. Yani,

-Sosyal demokratlar muhafazakarlara karşı seçmene biz onlardan daha çok yabancı düşmanıyız,  
-Sosyal demokratlar muhafazakarlara karşı seçmene biz onlardan daha çok ırkçıyız,  
-Sosyal demokratlar muhafazakarlara karşı seçmene biz onlardan daha çok dindarız,
-Sosyal demokratlar muhafazakarlara karşı seçmene biz onlardan daha çok mali istikrarı savunuyoruz,

demediler. Başarının sırrı burada.
Bu söylemden Türkiye'de kendilerini sosyal demokrat partiler olarak tanımlayanlar ders çıkarlar mı? Bilemem, sorunun yanıtını siyaset yapanlar  verecek.
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019