Bir boykot ancak bu kadar sulandırılır

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD ile yaşanan gerilimden ötürü bu ülke mallarının boykot edilmesi çağrısında bulundu. Erdoğan’ınki “yenisini almayın” çağrısıydı tabii ki. Yoksa vatandaşa “Sahip olduğunuz Amerikan mallarını kırın, parçalayın, yok edin” demedi ki.

Aklımız sıra şov yapacağız ya. Dolar yakanlar mı ararsınız, sahip olduğu telefonu parçalayıp atanlar mı... Üstelik telefonunu parçalayan da bir milletvekili. Oy verdiniz ya da vermediniz, bu milletin vekili unvanına sahip bir kişi. Ne kadar aklıselim bir davranış değil mi!

Bir işi de şöyle hakkını vererek yapabilsek. Sulandırmadan, cıvıtmadan, yurtiçine oynamadan ve gerçek amaca hizmet edebilecek şekilde, yani karşı ülkenin keyfini kaçırabilecek şekilde.

Kendimizi o telefonu üreten şirketin yetkilileri yerine koyalım. Türkiye’ye satmış oldukları telefonlar birer ikişer parçalanıp atılıyor. Ne kadar da üzülürler değil mi!

İki ülke arasındaki sorun bir gün mutlaka aşılacak, yıllar boyu sürecek değil ya. O şirket işte o zaman hani bizim parçaladığımız telefonlar var ya, onları yeniden satacak.

Bu sıra dışı protesto yöntemini uygulayanların sayısı üçtür, beştir; önemi yok. Önemli olan bu düzeydeki zihniyetin hala varlığını koruyor olmasıdır.


THY kara kara düşünüyor olmalı

Vatandaş telefonlarını kırar, dolarını yakar da THY bu protestoya kayıtsız kalır mı hiç! THY’yi de herhalde filosundaki Amerikan yapımı 167 adet Boeing uçağını ne yapacağı düşüncesi sarmıştır. Protesto dediğin asıl böyle olur, hadi görelim; bu uçakları atacak mıyız, satacak mıyız, ne yapacağız?

Tamam peki, eldekiler dursun, o kadar para verdik. Ama madem Amerikan mallarını boykot edeceğiz, herhalde THY Boeing’den yeni uçak alımını durdurur.

THY, Boeing firmasından 2019-2023 döneminde 25’i kesin, 5’i opsiyonlu olmak üzere 30 adet B787-9 tipi yolcu uçağı alacak. İmzalar atıldı bile.

Milyarlarca dolarlık alım bu. Uçaklar henüz teslim edilmediğine göre bir geri dönüş yolu mutlaka vardır.


Boeing olmazsa gider Airbus alırız. Hem zaten 2019-2023 dönemi için Airbus’la da yine 25’i kesin, 5’i opsiyonlu olmak üzere 30 adet A350-900 tipi uçak almak üzere anlaşma imzaladık. Airbus’tan alacağımız uçak sayısını artırırız, olur biter. Yapabilir miyiz?

Bir şey daha... Hani Amerikan yapımı telefonlarımızı kırıyor parçalıyoruz ya, bilet alırken uçağın hangi ülke yapımı olduğuna da bakalım ve uçak Boeing ise o uçuştan vazgeçelim. Hadi buyurun!


15 milyar gelecekmiş de kur düşmüşmüş!

Dövizdeki düşüşü hızlandıran etkenlerin birinin de Katar’ın Türkiye’de yapacağı 15 milyar dolarlık doğrudan yatırım olduğu yazıldı, söylendi. Bu tutar Katar Emiri’nin ziyareti sırasında dile getirildi.

15 milyar dolarlık doğrudan yatırım! Yani hisse senedi ya da devlet iç borçlanma senedi alımı değil, portföy yatırımı değil, doğrudan yatırım!

Türkiye’nin en büyük sanayi tesislerinden ERDEMİR’in piyasa değeri (hisse senedi fiyatına göre) 6-7 milyar dolar, TÜPRAŞ’ın piyasa değeri 5-6 milyar dolar.

Şimdi merak etmez mi insan Katar Türkiye’de 15 milyar dolarlık doğrudan yatırımı hangi alanda yapacak, diye. Ve bu tesis kaç yılda tamamlanacak ve bu para kaç yılda gelecek, diye...

Dense ki “Katar 15 milyar dolarlık portföy yatırımı yapacak” tamam, bu döviz bir çırpıda gelir ve kur düşer. Ama doğrudan yatırım kaç yılda yapılır dersiniz?

Sattığımız dolar ne oluyor?

ABD’yi protesto amacıyla elinizdeki doları satmak istediniz. Doları ya bankaya satacaksınız ya döviz bürosuna.

İster bankaya satın, ister döviz bürosuna, bu dövizin Merkez Bankası’na intikali zorunlu değil.

Talebin çok üstünde döviz gelir, bürolarda çok fazla birikme olursa onlar bunu bankalara satabilirler. Ama çoğu büro aldığı dövizi ihtiyacı olan şirketlere satmayı tercih ediyor.
Bankalar da ihtiyaçlarının çok ötesinde döviz almak durumunda kalırlarsa bunu çeşitli şekillerde değerlendiriyorlar, örneğin zorunlu karşılık olarak kullanabiliyorlar.

Dövizini satan hiç kimse “Bu mutlaka Merkez Bankası’nın kasasına girecek” diye düşünmemeli. Ama döviz satışı Merkez’e gitmese bile kurun düşmesini sağlar, bu da az şey değil.


“Suriyeliler velisinden kağıt getirsin!”

Bir dini bayram daha geldi ve Türkiye’de yaşayan Suriyeliler akın akın ülkelerine gitmeye başladılar. İnsanın dini bayramı ülkesinde, dostlarının, yakınlarının yanında geçirmek istemesinden daha doğal bir şey olamaz tabii ki.

Ama, bir insan dini bayramı geçirmek için ülkesine gider, bayram bittikten sonra ise neden mülteci olarak yaşadığı komşu ülkeye döner ki?

Suriye bayram geçirilecek kadar yaşanılır olduğuna göre, demek ki bu ülkede artık yeniden Türkiye’ye dönmeyi gerektirecek ölçüde olumsuzluk yok.

Acaba Suriyeli dostlarımızı burada gereğinden iyi mi ağırlıyoruz, abarttık mı yoksa misafirperverliği?

Bir de tutyor, “Suriyeliler 31 Aralık 2018’e kadar dönmezlerse Türkiye’ye alınmayacaklar” diye süre koyuyoruz.

“Aman gelin, bizi bırakıp gitmeyin, oralarda kalmayın” dercesine...

★ ★ ★

Suriyeli mültecilere Türkiye’ye dönmeleri için yıl sonuna kadar süre tanınması üzerine bir dizi espri yapıldı. Öğrenci olma olasılığı yüksek birinin esprisi hoştu:

“Zamanında dönmeyen Suriyeliler velilerinden kağıt getirsin...”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar