“Biz treni kaçırmışız Jeff Bey...” (3)

Hakan GÜLDAĞ
Hakan GÜLDAĞ hakan.guldag@dunya.com

klinik_arastirma.jpg

 

Jeffrey Kemprecos dünyanın en büyük ilaç üreticilerinden MSD’nin yöneticisi...  Türkiye’nin ilaçta bir ‘kaplan’ haline gelmesi için önerisi var!

İki haftadır, sizlerle bu yıl Şikago’da yapılan Biotech 2013 zirvesi sonrası gözlemlerimi paylaşıyorum...
Konuyu önemsedim...
Çünkü bazı politika değişiklikleriyle Türkiye’nin dış açık değil, fazla verebileceği bir alan...
Bunu ben söylemiyorum...
İlaç endüstrisi söylüyor...
Türkiye’nin şu anda kabaca ilaç ihracatı 600 milyon dolar civarında...
İthalatı ise 4 milyar dolar...
Belki de ihracatımızın ithalatımızı karşılama oranını verirsem daha iyi anlaşılacak: Sadece yüzde 16...
Ancak ilaç sanayicileri, gerekli değişiklikler yapılırsa, bu tablonun tamamen tersine çevrileceği iddiasında..
Hem de öyle böyle değil...
10 yıl içinde, şimdiki 600 milyon dolarlık ihracatı, 6 milyar dolara değil, 16 milyar dolara çıkarabileceklerini söylüyorlar...
   ***
İşte, geçen hafta bu çerçevede, uygulanması gereken politikaları sektörün önemli aktörlerinin ağzından size aktarmıştım...
Ve bu hafta tartışmalara, özellikle de bu alana yabancı yatırım çekemememizin nedenlerini, Türkiye’yi yakından tanıyan bir ‘yabancı’nın ağzından aktaracağıma söz vermiştim...
Bu ‘yabancı’nın adı Jeffrey Kemprecos...
Uluslararası BIO Fuarı’nda, biz Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nu beklerken, basın odasına ‘merhaba’ deyip daldı...
Ve gayet akıcı Türkçesi ile başladı anlatmaya...
Hatta bu akıcı Türkçesi ve konuya hakimiyeti Jeff Bey’i tanımayan arkadaşlarımızda, “007” esprilerine neden oldu...
Jeffrey Komprecos, kendi deyimiyle, “gayrıresmi küçük yuvarlak masa toplantısı”nda bizimle paylaştığı Türkiye’nin yenilikçi biyoteknoloji ve araştırmacı ilaç sektöründe nasıl küresel bir ‘kaplan’ olma potanasiyeli taşıdığına ilişkin görüşleri bence önemliydi...
Şimdi size onları aktarmak istiyorum...
   ***
Fakat anlattıklarına geçmeden önce, önce biraz Jeffrey Kemprecos’u tanıyalım...
Türkiye’ye bir değişim öğrencisi olarak gelmiş... 1980’de...
Son sınıfı İstanbul’da Çavuşoğlu Özel Lisesi’nde okumuş...
1983-84 döneminde ise Boğaziçi Üniversitesi’nde...
“Dolayısıyla” diyor Jeff Bey, “hem Türkiye’nin 12 Eylül askeri müdahalesi dahil sıkıntılı yıllarını, hem daha sonra Turgut Özal ile ülkeyi şu anda dünyanın en önemli ekonomilerinden biri haline getiren serbest piyasa reformlarını gözleme şansım oldu...”
   ***
2005 yılında, Merck Sharp&Dohme (MSD) sağlık politikalarından sorumlu yönetici olarak Türkiye’ye atanır. Görür ki, 1980’lerden bu yana pek çok sey  değişmiş...
En çok dikkatini çekenler ise otomotiv, beyaz eşya ve elektronik sektörlerindeki hızlı gelişme olur...
Bir de, THY’nin CIP salonunda, yeni iş fırsatları yakalamak için dünyanın dört bir yanına giden Türk girişimciler...
Ama bu gelişmeler karşın, bir konu onu rahatsız eder...
“Her gün eve giderken, ekonominin diğer sektörlerine kıyasla, ilaç sektörünün neden gelişemediğini kendime soruyordum. Pek çok tezat vardı... Bir taraftan Türkiye önemli insan kaynağına sahipti. Öte yandan  Türkiye’nin pek çok ‘parlak ve alanında dünyanın en iyisi’ bilim insanları en önemli çalışmalarını ülke dışında yapıyordu...”
   ***
Devam ediyor Kemprecos: “Pek çok mükemmel hastane ve sağlam temellere dayanan bir üniversite sistemi vardı ama Türkiye klinik araştırmalarda ileri değildi. Bölgede İsrail gibi küçük bir ülke bile 2000 klinik araştırma yaparken Türkiye’nin yetenekli klinisyenlerinin rakamları 300 civarında kalıyordu. Türkiye dünya çapında bir sağlık turizmi merkezi olma yolundaydı, ancak en son geliştirilen çığır açıcı ilaçların ruhsatlanması 1000 günden fazla bir süre alıyordu...”
Kemprecos, Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği’nin verilerine gönderme yapıyor. Ve soruyor: Doktor ve hastanelerin dünya çapında olduğu ama tedavilerin gelişmiş ülkelerden 3-4 yıl geride olduğu bir ülkeye sağlık turistleri gelmeye istekli olur mu?
   ***
“Sağlık Bakanlığı sağlıkta reform ile büyük bir dönüşüme imza atıyordu” diyor Jeff Bey, “Ancak Ankara’da ilaç, aşı ve tıbbi malzeme konusunda gelişim hedefi olan pek  fazla insan yoktu. Sağlık politikası, endüstri politikasının önüne konmuştu. Uzun geçmişe sahip olan pek çok yerli şirket vardı. Ancak bu yöneticilerin pek çoğu şirketlerini uluslararası yatırımcılara satmaya hevesli görünüyordu...”
Hatırlayacaksınız...
Geçen haftaki Editörden’de bu süreci İlaç Sanayi İşverenler Sendikası Başkanı Nezih Barut’un ağzından vermiştik. Gerçekten de son birkaç yılda, Türkiye’nin ulusal ilaç sanayini oluşturan asırlık şirketleri bir bir satıldı...
   ***
Kemprecos soruyor: “Bu şirketlerin sahiplerinin daha kârlı olarak gördükleri alışveriş merkezlerine yatırım yapmaları, sektörde işlerin yolunda gittiğinin bir  göstergesi olabilir miydi? Uluslararası
yatırımcıların yerli şirketlere yatırım yapması çok iyi bir faaliyet olsa da, gelen yatırım neden ‘greenfield’ (topraktan komple yatırım)  yatırımlarına ya da Ar-Ge ve diğer katma değerli yatırımlara
dönmüyordu?” Sorusuna yanıtı da kendisi verdi: “Çünkü ana eğilim, yeni yatırım değil, uluslararası yatırımcıların gelecekte ortamın daha netleşeceği beklentisiyle ‘pazar payı’ almaları şeklindeydi...”
   ***
O gün, Jeffrey Kemprecos anlattı, benim aklıma Türkiye’deki satın almalar geldi... Gerçekten de, başlangıçta farklı beklentiler olmasına rağmen, “pazar payı” satın almanın ötesine geçen
pek olmadı...
Örneğin Amgen...
Amerikan orijinli, dünyanın uluslararası ilaç devi..
Cumhuriyet’le yaşıt ilaç üreticimiz Mustafa Nevzat’ı satın aldı...
O dönemde anlatılan, Mustafa Nevzat’ı satın alan Amgen’in Türkiye’den ihracat yapacağıydı...
Yatırımlar ona göre planlanacaktı...
Ama Amgen gitti yatırımı Singapur’a yaptı...
Türkiye’yi güvenilir bir üretim yeri mi görmedi? Yoksa vergi vb. avantajları mı yatırımı Singapur’a çekti? Kimse de bu konuda bir açıklama yapmadı...
   ***
“Bence çok çarpıcı bir başka nokta daha var” diyor Kemprecos, “Küresel ölçekte ilaç sanayine her yıl 100 milyar doların üzerinde Ar-Ge, üretim ve yenileme yatırımı yapılıyor.
Peki Türkiye bunun ne kadarını çekiyor?” Yanıtı yine beklemeden kendisi veriyor:
“Çok azını... Bazen yeni bölgesel yönetim merkezleri oluşuyor, klinik araştırmalar ve üretim kapasiteleri biraz artıyor. Ama objektif olursak, Türkiye, “Boğaz” gibi akıp giden küresel yatırım için
yeterince rekabetçi olamadı. AİFD rakamlarına göre şu anda 100 milyar doların üzerindeki bu küresel doğrudan yatırımdan Türkiye sadece 50-60 milyon dolar alabiliyor. Küçücük ama ilaç alanında oldukça rekabetçi Singapur ise 2012 yılında 6.5 milyar dolar yatırım çekmeyi başarabiliyor...”
   ***
“Bazen” dedi Kemprecos, “işler düzelmeden önce biraz daha kötüye gider. 2010 yılında sektörümüz yeni bir bilinmezliğe sürüklendi. Yatırımlar durma noktasına geldi. Endüstri küçüldü... İşsizlik arttı... Şirketler azalan kar oranlarıyla, bazen de zararına satışlarla mücadele etmek zorunda kaldı...”
Aslına bakarsanız sorun devam ediyor...
Kemprecos bunları anlatırken, İEİS Genel Sekreteri Turgut Tokgöz’ün aynı gün bizimle paylaştığı rakamları ve ardından sorduğu soruyu hatırlıyorum: “Türkiye ilaç pazarı” demişti Tokgöz, “2011’den 2012’ye kutu bazında yüzde 2.8 büyüdü. TL bazında ise yüzde 5.9 küçüldü. İlaç fiyatları nereye kadar düşürülecek?”
   ***
O günlerde, bir cumartesi Jeff Kemprecos’un evine telefon gelmiş...
“Yerli bir şirketi satın almış İsviçreli bir grubun temsilcisiydi arayan” diyor Kemprecos, “Panik halindeydi. büyük bir zarar muhasebesine hazırlıklı olup olmamaları konusunda görüşümü sordu. Kendisine durumun değişken olduğunu söyledim. Devletin diğer bazı sektörleri öncelikli olarak görmesi ve desteklemesi sonucunda işlerin yoluna girdiği durumlar olduğunu anlattım. 1980’lerde pek az bildiğim otomotiv sektörünün 2000’lerde geldiği seviyeye işaret ettim. Bildiğim kadarıyla yatırımlarını geri çekmediler...”
   ***
Sonuç? “Bütün bu hikaye bizi 2011’deki dönüm noktasına getiriyor” diyor Kemprecos...
Türkiye o yıl Washington’da yapılan Biyoteknoloji Endüstri Organizasyonu (BIO) 2011 konferansına ilk küçük heyetini gönderdi. Bu İlker Aycı’nın başkanlığındaki Başbakanlık Yatırım ve Destek Ajansı, Sağlık Bakanlığı ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan az sayıda temsilcinin yer aldığı bir heyetti. Toplantı Washington’da olduğu için, Büyükelçi Namık Tan da ekonomi ve ticaret temsilcilerini göndermişti. Fuarda, stand alanı turu organizasyonunu ben yaptım. Kocaman Çin ve Brezilya standlarının yanısıra ilk defa kurulan Rusya standına uğradık. İrlanda standındaki sohbetimizde yetkililer, İrlanda’nın modern tarihinin en kötü kriz yılı olan 2010’da ilaçta 3.6 milyar dolar yatırım çektiğini anlattılar. Aynı yıl Türkiye’nin çektiği yatırım yalnızca 36 milyon dolardı.
Massachussetts standında verdiğimiz molada, küçük bir eyaletin ilaçta nasıl dünyanın önde gelen kümesi olduğunun hikayesini dinledik. Son olarak Türkiye’nin 2010 yılında ilaç ihracatı 400 milyon dolar iken aynı yıl 15 milyar dolardan fazla ihracatı olan Singapur standında yetkililerle görüştük...”
   ***
Görüşmeler fuarla sınırlı kalmamış...
Washington’dan bazı yetkillerle birlikte Massachussetts’e doğru yola çıkmışlar...
Heyet, MSD ve diğer şirketlerin laboratuvar ve üretim tesislerini incelemiş...
Massachusetts eyelet yöneticileri ile sohbet ettiklerinde, hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi parti yetkililerinin, bu eyalette yenilikçi ilaç sektörünün gelişmesini nasıl birlikte desteklediklerini öğrenmiş...
Ve de, “ilaç sektöründeki liderliklerini sürderebilmek, sektörün ihtiyaçlarını anlamak ve diğer rakip ülkelerin durumunu izleyebilmek için diyalog ortamını nasıl canlı tuttuklarını” görmüş...
“Dördüncü günün sonunda ileri görüşlü ve algıları son derece açık olan Türk yetkililer yeterince şey görmüştü” diyor Kemprecos... Bana döndüler ve çok samimi bir şekilde, “Jeff, bir treni kaçırmışız” dediler. Ben de onlara, “Kaçırdık ama koşarsak yakalarız. Haydi, koşalım, binelim” dedim.
   ***
2011 ortalarına gelindiğinde, AİFD yeni bir “2023 Vizyon Strateji Belgesi” hazırlamış. “Yerli jenerik sektörü de kendi raporunu hazırladı” diyor Jeffrey Kemprecos ve izlenecek strateji konusunda bazı alanlarda ayrıldıklarını belirtiyor. Özellikle de rekabetçiliği artırmayacağına inandığı “korumacı politika” önerilerinde...
“Ancak” diyor, “farklı görüşlere sahip olmakla birlikte önerilenin yüzde 85’i konusunda hemfikiriz. Ve aslında Türkiye’yi küresel anlamda en rekabetçi 10 ülkeden biri konumuna getirme konusunda ortak bir görüş olduğunu söyleyebiliriz...”
   ***
Peki bütün bu gelişmeler bizi nereye getiriyor? İlaç sanayiinde gerçekten bir dönüm noktasında mıyız? “Umutluyuz” diyor Jeff Kemprecos, “Yıllardan sonra ve son 3 yılın duraklama ve küçülmesinin ardından yeni bir çağa girdiğimize inanıyoruz. Ocak ayında Ekonomi Bakanlığı yeni teşvikleri açıkladı. Başbakan Erdoğan, ilaç sektörünü öncelikli sektör ilan etti. Yaklaşık 4 hafta önce Washington’da Amerikan Ticaret Odası’nın ev sahipliği yaptığı toplantıda, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye’nin yüksek katma değerli sektörleri ve bunun içinde özel olarak da ‘Yaşam Bilimleri Sektörü’nü öncelikli alan olarak gördüğünü açıkladı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, yeni Ulusal İlaç Stratejisi Belgesi’nin Ekonomik Koordinasyon
Kurulu’na gönderildiğini söyledi. Son olarak Şikago’da Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, hükümetin küresel ölçekte rekabetçi bir yenilikçi ilaç sektörünü kurma konusunda kararlı olduğunu teyit etti...
   ***
Jeff Bey’e sektörün dile getirdiği sıkıntılardan bahsediyorum...
“Evet” diyor, “problemler sürüyor. Bunları dile getiriyoruz. Endüstrinin öncülerinden Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut’tan basit bir sağlık politikası çalışanı Jeff Kemprecos’a kadar pek çoğumuz BIO’da da bu kaygıları paylaştı. Bakan Müzezzinoğlu da bizzat kendisi bazı alanlardaki reform ihtiyacını ve bürokrasinin hızlandırılması gerektiğini ifade etti.  Her halukarda, sayın başbakanımız sektörümüzü ‘stratejik sektör’ ilan ettiyse, ciddiyetine inanıyoruz. Bizler de gereken ciddiyeti göstermeli ve taşın altına elimizi koymalıyız. Bu alan stratejik bir alan... O zaman,
‘durmak yok. Yola devam...”
   ***
Bugün 84 ülkeyi içeren MSD’nin Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Afrika bölgesi sorumlusu olarak görev yapan Jeffrey Kemprecos’un düşüncelerini aktardım...
O günkü ‘mini açık oturum’ sırasında gazetecilerin dışında Türk bürokratlar da vardı. Başta Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürü Süfyan Emiroğlu ve Başbakanlık Yatırım Destek Ajansı’ndan Niyazi İlter...
Ve bir kişi daha...
“Arkadaşlar bu konu çok kritik.  Sizlerin yapacağı haberler de sizin düşündüğünüzden çok önemli” diyerek adeta basın odasına dalan bir başka kişi: Dr. Şule Mene...
Müthiş imkanları bırakıp, ‘Türkiye’de neden olmasın’ diyerek Amerika’dan dönmüş bir klinik araştırmacı. CEO’su olduğu Mene Research yüzde 100 Türk sermayeli tek uluslararası klinik araştırma kuruluşu. Türkiye’deki klinik araştırmaların yarısından fazlası onlardan geçiyor...
Hikayenin devamını ve Türkiye’nin atacağı kimi küçük adımlarla bu alanda nasıl bir büyük oyuncu haline gelebileceğine ilişkin Dr. Şule Mene’nin önerilerini de haftaya salı günü okuyacaksınız.
Ama bu kez benim kalemimden değil... İstihbarat Şefmiz Özlem Ermiş’in Zirveden Bakış köşesinden...
Sağlıkla kalın...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar