Bize bir hikaye, ondan önce de fikir gerek!

Hakan GÜLDAĞ
Hakan GÜLDAĞ hakan.guldag@dunya.com

 

Değerli yazarlarımız Rüştü Bozkurt 'dil'e, Güventürk Görgülü 'içgörü'ye dikkat çekmiş. Bu kavramlar çok önemli ama bende farklı çağrışımlar yapıyor...

Geçen hafta, iki yazarımızın ele aldıkları konular "dil" ve "içgörü" idi...
'Yahu şimdi, FED Başkanı Janet Yellen'ın Jakson
Hole'da yaptığı konuşma varken, yarın bizim Merkez Bankası faiz kararını açıklayacakken, dildi, içgörüydü bunlarla uğraşmanın ne anlamı var' demeyin...
Kültürün olduğu kadar, ekonominin de politikanın da, hasılı insanla ilgili hemen herşeyin temelinde, bu iki kavram var...

            ***
Rüştü Bozkurt, "Yeni Türkiye Yapısının Harcı: Dilde Reform" başlıklı yazısında, Avustralyalı dilbilimci Robert Dixon'un "Dil en değerli insan kaynağıdır" sözünü aktarıyor ve ekliyor: "Dil en değerli kaynağımız olduğuna göre, dil özeni ve dil etkisi üzerine kurgulanmış bir stratejiyi kitlelerle paylaşmayan liderlerin etkin kaynak kullanarak hedeflerine ulaşması bir hayli zordur."
            ***
Dilin önemini anlatmak için hiç uzağa gitmeye gerek yok...
Söz ola bitire savaşı/Söz ola kese başı/Söz ola ağulu aşı/Bal ile yağ ede bir söz" demiş Yunus Emre...
Dünya çapındaki felsefe profesörümüz Nermi Uygur , "Yönü amacı, kapsamı başarısı ne olursa olsun, insanın yürüttüğü görünür-görünmez tüm yollar dilden geçer, çepeçevre insan varoluşunun ana koşuludur dil..." der Dilin Gücü kitabında...
            ***
Tabii, aynı düşünseler, aynı politikalara sahip olsalar bile Başbakan
Tayyip Erdoğan ile Başbakan
adayı Ahmet Davutoğlu arasındaki 'dil' farkının da hayata ilişkin bir felsefe farkına işaret ettiği filan da önemli ama... Benim aklıma nedense dil deyince
İngilizce geliyor. Artık iş dünyasının ortak dili haline gelmiş İngilizce konuşmada 162 ülke içinde rakibimiz Güney Kore'nin 9'uncu, bizim 116'ncı sırada oluşumuz geliyor... 
            ***
Başka? 
Dünya çokdilli mi kalacak yoksa giderek tek bir dil mi hakim olaca sorusu geliyor. Mesela 100 yıl sonra...
2071 için plan yapıyorsak bunları da düşünmemiz lazım diyor aklım...
Bugün dünyada 6 bin 800 dil var. Çoğu yok olma nın eşiğinde...
Türkçe, Kürtçe, Hemşince, Kafkas dilleri; 30'a yakın dil konu
şuluyor Türkiye'de... Nedir dil politikamız? Kaybolmaya yüz tutanları kayıt ediyor muyuz bari? Yoksa hiç dert etmeye gerek yok mudur?
            ***
Daha çok şey söylerim de benim vurgulamak istediğim şey başka...
İzninizle yine dilden örnek vererek anlatmaya çalışayım:
Hepimiz biliriz; süt bebekleri konuşamazlar. Ama bu konuşamayacakları anlamına gelmez. Neden?
Çünkü konuşmak için yetenekleri vardır ama motor olgunlukları yoktur. Çünkü konuşmak için yaklaşık 70 kasın eşgüdümünü sağlamak gerekir. Yani, yetenek ile başarı arasında fark vardır...
            ***
Ben bu toprakların insanlarının girişimci ve yetenekli olduğuna inananlardanım.
İyi-kötü bir başarı hikayemiz de var. 80'li yıllardan bu yana düşük teknolojili endüstrilerden, orta teknolojili endüstrilere geldik. Böylelikle, 2-3 milyar dolarlık üzüm, incir, pamuk satan bir ülke konumundan dünyaya 150 milyar doların üzerinde ve ağırlıkla sanayi ürünü satan bir ülke konumuna yükseldik...
            ***
Ama o hikayenin sonuna gelindi... Şimdi çıtayı yükseltmemiz, rakiplerimiz karşısında fark yaratmamız
için, Türkiye İş Bankası Genel
Müdürü Adnan Bali'nin bugün gazetemizde de yer alan demecinde vurguladığı gibi 'farklı bir büyüme modeline' ihtiyaç var...
            ***
Bu modeller gökten zembille inmeyeceğine göre, yeni bir başarı hikayesi yazabilmemiz, yeni endüstriler oluşturmamıza bağlı...
Ama biliyor ve görüyoruz ki, yeni endüstrilere girmek kolay değil. Hele dünya çapında rekabet gücü yaratacak, yeni endüstriler kurup, sürdürülebilir kılmak hiç değil...
Birer bebek gibi, korunup kollanmaya ihtiyaç duyacakları kesin!
            ***
Bir şeyi değiştirmeye, dönüştürmeye uğraşacaksanız, önce onu bilmek, tanımak gerekiyor. Değişime konu sizseniz, önce kendinizi...
Pazarlama uzmanı akademisyen yazarımız Güventürk Gör
gülü, geçen hafta gazetemizde yer alan "Muhalefetin İçgörüsü" başlıklı yazısında, "Einstein'ın dediği gibi, bir sorunun kendini ortaya çıkartan farkındalık düzeyinde çözülmesi mümkün değil" diyor, "Bir sorunu aşabilmeniz için o sorunun ortaya çıktığı farkındalık düzeyinin üstüne çıkmanız gerekiyor..."
            ***
Türkiye'nin envanteri meselesini bilmem ne kadar zamandır konuşuyoruz. Taa sanayi bakanıyken Zafer
Çağlayan bir çalışmanın başlatıldığını ilan etmişti. 
Sonra Nihat Ergün'e geçti top... Birkaç kez sayın bakanla da konuşarak biz de bu köşeden sanayi envanterinin üç vakte kadar hazır olacağının müjdesini verdik. O üç vakitler de geçti, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Fikri Işık
oldu... Şimdi top Sayın Işık'ta...
            ***
Diyeceğim o ki, dünyada başa güreşeceksek, yeni endüstrilere yatırım yapmamız şart... Kendimizi tanımamız birinci koşul. Neyimiz var, neyimiz yok; neyimiz fazla, neyimiz eksik ? Ama o da yetmiyor, dünyadaki gidişatın şifrelerini de doğru çözmemiz lazım...
Bilimin dilini bilmeden, teknolojinin dilini konuşmadan, bugün gelişme mümkün mü? Yeni bir sanayi altyapısını kurmak mümkün mü? 
            ***
E, dervişin fikri neyse zikri de o... Ve bu sözün örtük olarak vurguladığı bir şeye daha dikkatinizi çekmek isterim: Dilden önce fikir gelir! Hikayenin omurgası da fikirdir. Şöyle heyecan vereninden...
Ama onun üzerine de bir başka zaman sohbet ederiz...
Şimdilik, dilimiz ne kadar sürçtüyse affola...

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar