Bu enflasyon başka enflasyon!

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Türkiye'de enflasyonun tek haneli seviyelere gerilediği 2004 yılından beri TÜFE 12 aylık bazda 4 kere iki hanelerde seyretti: Haziran-Eylül 2006, Şubat-Nisan 2007, Mayıs-Aralık 2008 ve son olarak da Aralık 2011-Nisan 2012 arasında. Diğer bir ifadeyle son 13 senede 2 haneli enflasyon dönemleri en fazla 7 ay sürdü. 2008 yılında yaşanan en uzun 7 aylık periyotta dünya petrol fiyatlarının önemli etkisi söz konusuydu. Temmuz 2008'de petrolün varil fiyatı 150 dolara kadar tırmanmıştı. Bu da gıda ve ulaştırma enflasyonu üzerinde etkili olmuştu. (Türkiye'de pek kimse bahsetmez ama mazot maliyetlerinin gıda fiyatları üzerinde önemli etkisi vardır.)

Bugün geldiğimiz noktada ise 2 haneli enflasyonun en azından sene sonuna kadar süreceği kesin. Bu da 11 aylık kesintisiz bir yüksek enflasyon dönemi anlamına geliyor. Üstelik halihazırda petrol fiyatlarında bir yükseliş söz konusu değil, büyüme hızımız da oldukça düşük seyrediyor. Çok konservatif bir şekilde bundan sonra aylık bazda fiyat artışlarının son 12 yılın ortalaması civarında gerçekleşeceğini varsaysak bile sene sonunu yüzde 10.8'lik bir enflasyonla kapatacağız.

Geçen hafta bazı piyasa yorumcularına Merkez Bankası'nın faiz artırımı şaşırtıcı gelmişti. Gerçekten de, özellikle yürütme kanadının 'faiz' alerjisi ve döviz kurlarındaki göreceli sukunet dikkate alındığında, ilk başta bu sıkılaştırma sürpriz olarak görülebilir(di). Ancak enflasyonun geldiği son seviye (yüzde 11.87) karşısında Merkez Bankası'nın yaptığı sıkılaştırmaya rağmen aslında hâlâ 'gevşek' kalmaya devam ettiği bile söylenebilir. (MB'nin ağırlıklı fonlama maliyeti yüzde 11.80 ile halen enflasyonun altında.)

Her zaman ve her şartta esasen bir ekonominin imkanlarının üstünde genişlemeye çalışmasının bir tezahürü olan enflasyonun uzun süre yüksek seyretmesinin en önemli etkisi fiyat ayarlamaları ve endekslemeler üzerinde olacaktır. Bugüne kadar düşük seyreden talebin de etkisiyle maliyet artışlarını nihai fiyatlara yeterince yansıtamayan ve/veya eski stok girdi maliyetleri üzerinden fiyatlama yapan satıcıların talebin kıpırdanmaya başlaması ile birlikte yukarı yönlü fiyat ayarlamaları yapacakları kesin. (Dün TEPAV'ın açıkladığı nisan ayı Perakende Güven Endeksi 99 ayın en düşük seviyesine gerilemiş bulunuyor. Ayrıca perakendeciler önümüzdeki 3 ayda iş hacminde azalma beklerken, satış fiyatlarında ise artış öngörmekteler. Bu da perakende satışların toparlanması (ve bunun fiyatlara yansıması) bir kenara, henüz gerilemenin devam ettiğini göstermekte.) Öte yandan, son dönemde çalışan kesimin reel gelirlerinin de ciddi bir şekilde erozyona uğraması söz konusu. Orada da önümüzdeki dönemde ücret artış talepleri gündeme gelecektir. Bütün bunlar enflasyonun yüksek kalmasına ve hatta eğer ek sıkılaştırma tedbirleri alınmazsa sonbahar aylarında yüzde 15'lere yaklaşmasına sebebiyet verebilir.

Yüksek enflasyonun ekonomi açısından kötü bir gelişme olduğuna hiç şüphe yok. Ancak daha da kötüsü piyasaların enflasyonun giderek artacağı ve iyice kontrolden çıkacağı beklentisine girmesi olurdu. Türkiye'de ise böyle bir beklenti oluşması için henüz bir neden yok. (Zaten böyle bir beklenti olması durumunda tahvil getirilerini bugünkü seviyelerde tutmak da imkansız olurdu doğrusu.) Ancak, önümüzdeki dönemde ekonomik aktörler piyasalardaki canlanmayı, bunun fiyatlar üzerindeki etkilerini ve özellikle de gelişmeler karşısında MB'nin sıkılaştırma yönünde atacağı ek adımları dikkatle takip edeceklerdir. (Şahsen, ABD büyümesinin beklentilerin altında kalmasının, nominal olarak da olsa TL faizlerin yüksek seviyesinin, TL'nin bugüne kadar zaten yeterince değer kaybetmiş olmasının ve bizimle aynı kulvardaki ülkelerdeki sorunların devam etmesinin Türkiye'ye küresel piyasalardan para girişini belirli bir seviyede tutacağını, ve bastırılmış talebin de bir miktar canlanmasıyla önümüzdeki dönemde büyümede göreceli bir artış olacağını öngörüyorum. Ancak bu artışın bazılarının hayal ettiği seviyelerde olmayacağı da açık.)

Artan enflasyon riskinin yanısıra Türkiye'nin bir de ikiz açık (aynı anda cari açık ve bütçe açığının olması) riskinin artmış olduğunu da unutmayalım. Bu şartlar altında son günlerde gündeme gelen Hükümet revizyonu da daha da bir önem kazanmakta. Yeni bakanların tecrübeli ve ehil olmalarının yanısıra dogmatik ve ideolojik yaklaşımlarının olmaması önemli.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019