‘Bu işte zengin olunmaz ama konforlu yaşanır’

Emre ALKİN
Emre ALKİN PAYLAŞMASAK OLMAZDI emre.alkin@dunya.com

Bu haftaki söyleşimiz ekonominin gizli kahramanlarından biriyle. Şehir yaşamında bize yardımcı olan, bazen en mahrem sırlarımızı, öfkelerimizi, beklentilerimizi, üzüntülerimizi, sevinçlerimizi paylaştığımız, trafikte tartıştığımız, yardım istediğimiz taksi şoförlerinden Ayhan Mercangöz ile. Ayhan Bey benimle aynı yaşta. Aynı dönemin çocukları olduğumuz için anılarla dolu keyifli bir sohbet oldu. “Bu işten para kazanmıyorum diyen varsa inanmayın” diye başladı Ayhan Bey. Paylaşmasak olmazdı.. 

Ne zaman başladınız taksiciliğe? 

1987 yılında başladım. Liseyi bitirdikten sonra diyebilirim. Askerliği de sayarsak arada 28 yıldır bu işteyim. 

Son soracağımı en baştan sorayım. Evladınız taksicilik yapsın ister miydiniz? 

Evli değilim ve çocuğum da yok. Ancak evladım olsa sevdiği işi yapmasını isterdim. Ben bu işi severek yapıyorum. İnsanın sevdiği bir işi yapmaması benim için haksızlık. Farklı işleri denediğim de oldu. Sigortacılık gibi mesela. Masa başı bana göre değilmiş. Ben gezmeyi seviyorum. Yılda 120-130 bin kilometre yol yapıyorum. Taksicilik haricinde de gezerim. Mesela taksiyle Alanya’ya ve Bodrum’a bile gittim.

Babanız taksici olmak istediğinizde ne dedi? 

Karşı geldi. Kendisi de taksici olduğu halde bana arabayı vermedi. “Ben bu işi yaptım, sen yapma” diye direnç gösterdi. Tabii ki dinlemedim. Biz üç kardeşiz. Bir kardeşim öğretmen, diğeri mühendis oldu. Her mesleğin eksileri ve artıları olduğu gibi, bu mesleğin de var. Taksiciler her zaman kabahatlidir devletin gözünde. Babamın zamanında da böyleydi, şimdi de böyle. Sadece İstanbul’da 18 bin ticari taksi ve 30 binden fazla şoför var. Bunların arasında hiç mi iyi insan yok. Bu önyargıları anlamakta zorluk çekiyorum. 

‘ALKOLDEN DAHA TEHLİKELİSİ SOSYAL MEDYA…’ 

‘Taksi plakası’ ne zaman başladı? 

Turgut Özal zamanında taksimetrenin hayatımıza girmesiyle taksi plakası da ortaya çıktı. Sanıyorum 1980’li yılların başında. Ben de almak istedim ve çalışarak parça parça 2009 yılında bunu başardım. Tam 20 yılımı aldı. Hangi gelir seviyesi olursa olsun önemli bir yatırım bu. Hisse senedine benziyor aslında. Herhangi bir zamanda değerinin yükselme ihtimali olduğu gibi alınan bir kararla değerinin düşme riski de var. Şimdi plakalar Büyükşehir’e devredildi. Bir şeyler deneniyor ama bakacağız. 

Bu işte ekmek var mı? 

Var tabii. “Yok” diyen yalan söyler. Tabii, bu işten zengin olmayı beklememek lazım. Ancak konforlu bir yaşamınız olur. Kimseye muhtaç olmazsınız. ‘Orta Direk’ vatandaşın üzerinde bir hayatınız olur. Elbette, taksi plakası olan daha fazla kazanıyor. Demin de belirttiğim gibi kolay değil bu da. Ben bile taksi plakasını baba takviyesi ile aldım. 

Güvenlikle ilgili sıkıntılarınız oluyor mu? 

Her zaman risk vardı. Ancak son dönemde daha da arttı. Alkollü müşteriyle uğraşmak kolay, uyuşturucu almış olan zor. Geçenlerde gündüz gözü Bonzai almış bir genç bindi taksiye. Polis bile uğraşamadı. “Aman bırak gitsin” dedi. Artık bu hale geldik. Terör ve anarşiden hiç bahsetmiyorum. O ayrı bir acı ve sorun. 

‘ŞİMDİKİ GENÇLERE BAKIP ÜZÜLÜYORUM’ 

Taksiciliğin en parlak dönemi ne zamandı size göre? 

Bana göre en parlak dönem Turgut Özal ile başlayıp 1990’ların ortasına kadar devam eden dönemdir. Bu dönemde para kazanmayan esnaf yoktur. Şikayet edenler de biri borç istemesin diye böyle yaparlardı. Türkiye’nin “Altın Dönemi” 1980-1990’lardı. İnsanlar medeniydi. Alkol ve uyuşturucu tehlikesi bugünkü gibi değildi. Alkollü şoförden daha da tehlikelisi sosyal medyaya giren şoför. Ne kazalar oluyor Twitter veya İnstagram’a mesaj yetiştirenler yüzünden anlatamam. Akıllı telefonlar yüzünden özellikle kadın sürücüler tarafından gerçekleşen kazaların sayısı gün geçtikçe artıyor. Bundan başka taksi pahalı olduğu için orta kesimden çok üst gelir seviyesindeki insanlar ve çocukları biniyor. Taksiye binen gençlerin ağızları bozuk ve çok uçuk kaçıklar. Üzülüyorum açıkçası. Gençlerin aralarındaki konuşmalar, hitap tarzları ve yaşamları mensup oldukları ailelerle uyuşmuyor gibi. Ya ben yaşlandım ya da ortam bozuldu. Belki de her ikisi. 

Taksici olmak isteyenlere öneriniz var mı?

Kadınların yapabileceği bir iş değil açıkçası. Sebepleri asayişle başlar, liste bitmez. Kadınların taksici olmasına karşı değilim ama zor bir iş bu. Araç kullanmayı seven, trafikten yılmayan erkekler için yapılabilecek bir iş. Ancak trafikteki sabrı en başa koyuyorum. Çünkü en ileri zekalı idarecinin bile çözemeyeceği noktaya geldi. 
Tecrübeli taksiciler birbirini tanır mı?

Eskiden daha fazla tanırdık birbirimizi. Sarıyer, Beşiktaş, Kadıköy veya büyük ilçelerdeki kıdemliler birbirini iyi tanırdı. Şimdi bu iş zorlaştı. Hele ki geceleri rekabet çok daha zalim oluyor. 

Eskiden havaalanına müşteri almak mutlu bir rastlantıydı. Hala öyle mi? 

Artık değil. Çevreyolları hep tıkalı olduğu için taksicinin ağzında tat bırakmıyor. Mesela Sabiha Gökçen’e gittim. Ciddi bir kilometre tabii. Ancak neredeyse yarım günümü harcadım gidiş-dönüş için. Değmiyor. Kısa mesafe ve çok müşteri tercih ettiğim bir iş planı oldu. Daha açılışta 3 TL ile başlıyor taksimetre. İyi bir para bu. Kimse kimseye vermez. 

“Şu semtin taksicisini seviyorum” der misiniz? 

Evet derim. Etiler ve Beşiktaş’taki arkadaşları severim mesela. Durak başkanları daha seçicidir. Hata yapanı affetmezler. Ben de durak başkanıyım bu arada. 

Londra’daki taksicilere imreniyor musunuz? 

Lisanslama süreçlerinden sahip oldukları haklara kadar örnek alınması gereken yerdeler. Onların da sorunları var. Takip ediyorum. Türkiye’deki taksicilik sektörünün durak, lisanslama, sosyal haklar, finansal kolaylıklar açısından Londra’daki meslektaşlarına yaklaşmasını çok isterim. 

‘BİR TAKSİCİNİN BÜYÜK KAZA YAPMASI AFFEDİLİR BİR DURUM DEĞİL’ 

Yurtdışında taksicilik yapmak ister miydiniz? Ülkemi seviyorum. Yine de mecbur olsaydım yurt dışında rahatlıkla bu işi yapabilirdim. Avrupa’da trafik ve taksi kurallara göre yürüyor. Türkiye’de her ikisi de net olmayan bir zeminde ilerliyor. Hatta daha da ileri götüreyim. Trafik neredeyse kuralsız ilerliyor. Ben hiçbir arabanın sinyaline bakmam. Direksiyon başında oturan şoförün yüz haline ve neyle meşgul olduğuna bakarım. Kulağında veya elinde cep telefonu olup olmadığına, yanında oturduğuyla konuşma tarzına, kullanma tarzından ruh haline kadar. Böylelikle riskleri azaltıyorum. Medeni ülkelerde taksicilik yaparken bu kadar çok ayrıntının düşünülmediğini tahmin ediyorum. Buna rağmen ben kimseye vurmadım arabayla ama benim arabama vurdular. İyi bir taksicinin büyük kaza yapması ne anlaşılır ne affedilir bir durum değil. 

Hiç unutamadığınız ilginç bir anı var mı? 

Yıllar önce bir müşteri sebebiyle karakolluk olmuştum. Karşımda ceketli kravatlı bir adam bana “Olayı anlatır mısınız” dedi. Ben de anlattım. “Tamam. Ben sizi haklı buldum” dedi. Sorun çıkaran hanımın elinden tuttu ve çıktı gitti. Meğerse müşterinin eşiymiş. Ben sivil polis sanmıştım. 

Teşekkür ediyorum 

Ben de tüm DÜNYA gazetesi okurlarına şahsım ve meslektaşlarım adına saygı sevgi sunuyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar