Büyümenin odağına üretimi koyamazsak...

Hakan GÜLDAĞ
Hakan GÜLDAĞ hakan.guldag@dunya.com

 

Az büyüsek, bize yetmiyor! Yüzde 5'in altında büyüme sıkıntıları artırıyor. Faizlerde şöyle esaslı indirimler yapsak, hızlı büyüsek, bu sefer ithalat alıp başını gidiyor. Bir süre sonra cari açık olarak karşımıza dikiliyor. Aldırmaz devam edersek krize giriyoruz. Yeterince büyümeyince de hem bütçe açığı veriyoruz hem de işsizlik tırmanışa geçiyor... Nasıl kurtulacağız bu kısır döngüden?

 

para_para.20121002093723.jpg

 

Türkiye şu sıralar istikrar ile büyüme arasında sıkıştı...
Tartışmalar da öyle: Gaza mı basalım, frene mi? Bir süredir hükümette de alttan alta süren kutuplaşma geçen hafta iyice su yüzüne çıktı...
 ***
Geçen hafta Ankara'daydım...
Sohbetlerin konusu orada da aynı...
Özellikle bütçe açığı...
Bürokratları da tedirgin etmiş...
"Aynı buzdağı gibi" dedi bir bürokrat, "Bütçe açığının görünmeyen kısmı korkutucu... 8.5 milyar lira görünüyor ama yıl sonu onun çok üstüne çıkacak!"
 ***
Yazarımız Alaattin Aktaş uyarmıştı: "Bütçede asıl sorun aralıkta yaşanacak" diye...
Baktım Ankara'da da işin içindekiler aynı fikirde...
Kimse bütçenin öngörüldüğü gibi 21 milyar lira açıkla yılı bitireceğine ihtimal vermiyor...
Ama beklentiler hayli farklı...
Hesap yapıp "36 milyar lira" olur diyen var...
"60 milyara kadar yolu var" diyen de...
 ***
"Neden peki?" diye soruyorum...
Gösterilen nedenler çeşitli: Tabii başta, büyümenin düşmesi önemli...
Büyüme düşerken ithalat da azaldı...
Bütçede önemli bir gelir kalemi olan ithalattan alınan vergiler de...
Hesapta olmayan harcama da çok bu yıl...
Beşar Esad yönetimine karşı savaşanlara verilen lojistik destek...
Hatay'daki kamplarda sayıları 100 bine varan Suriyeli mülteciler...
Miktarını bilmiyoruz ama hepsi harcama...
Bu yıl iç güvenlik sorunlarının yol açtığı harcamalar da hızla artıyor...
Hem Türk Silahlı Kuvvetleri'nin...
Hem Emniyet Genel Müdürlüğü'nün...
 ***
Ankara'da bütçe açığının artmasına bir başka neden daha gösterildi: Bakanlıkların yeniden yapılanması...
Deniyor ki, o da bütçe açığını artıran bir etken...
İddiaya göre, bakanlıklarda görev yapan pek çok bürokrat ‘müşavir' yapıldı. "Ortalıkta dolaşan müşavir sayısı 10 bini buldu..."
 ***
Yeni memur alımlarıyla transfer harcamaları artarken bütçede gelir düşüyor...
Şu sıralar Ankara'da Başbakan Erdoğan'ın öğrenci harçlarını kaldırması bile eleştiri konusu...
Baktığınızda sözü edilen rakam 1.5 milyar lira...
Ama böyle bir süreçte "lüks" bulunuyor...
 ***
Amacım bütçeyi kalem kalem irdelemek değil...
Ancak açık ki, bütçe bütün ekonomiyi etkiliyor...
Kime, ne gidecek? Kimden ne alınacak? Örneğin KOSGEB gibi verdiği desteklerle ekonominin kılcal damarlarına ulaşan kurumların bütçesi ne olacak? Ya da TÜBİTAK'ın? Bu ayın ortalarında Maliye Bakanı Mehmet Şimşek 2013 bütçesini TBMM'ye sunacak...
Acaba kimin bütçesi ne kadar tırpanlanacak?
 ***
Ankara'da ekonominin işleyişine hakim bir dostumuzla sohbet ettik...
Bir bilenle...
Aynı konular üzerine...
"Önce hatırlayın" dedi, "Biz bu noktaya nasıl geldik? Bir süre önce kuru düşük bulan ihracatçı sesini yükseltti...
Siyasiler devam etti...
Merkez Bankası hedefim yok demesine karşın kuru aslında 1.60 liradan 1.90 liraya getirdi...
O aşamada kavgayı ihracatçı kazandı...
Ama imalat sanayi ithalata bağımlı...
İhracatın ithalatı karşılama oranı neredeyse yarı yarıya...
Hiç kimseyi kandırmaya çalışmayalım...
Türkiye ihracatçı değil, ithalatçı bir ülke...
İhracat arttı ama ithalat da arttı...
Ee, 100 lira kredinin 25'i ithalat olunca...
Kurdan elde ettiğimizi krediden kaybettik..."
 ***
"Malum, Türkiye dış kredisiz büyüyemiyor" diyerek sözlerine devam etti:"İhracatçıya destek verdik, kuru hareket ettirdik...
Peki şirketlerin durumu ne oldu? İSO 500'e, ikinci 500'e bakın kar çok zayıf...
Kur farkından üstlerine yük bindi...
Faizler de çıktı...
Kur zaten yükselmişti, o da 3 ay sonra enflasyon olarak geri döndü...
Enflasyon yükselince Hazine faizi yüzde 7.20'den yüzde 11'e kadara yükseldi...
Risk primi arttı...
İhracatçı kazandı ama kamu daha yüksek faizden borç almak zorunda kaldı...
Mecburen finansal istikrar devreye girdi...
Faiz yine yükseldi..."
 ***
"Yani" diyor bir bilen, "İhracatı artırmak için önce kamu maliyesini sonra enflasyonu feda ettik. Merkez Bankası sıkılaştırma yapmak zorunda kaldı. Fren, gaz derken büyüme düştü. Ve bugün ekonomik durgunluğa gidiyoruz..."
"Ama cari açık da düştü bu arada" diyecek oluyoruz...
"Tabii" diyor bir bilen, "Her sene övünülecek birşey bulabilirsiniz...
2010'da bu büyümeydi...
Geçen yıl da öyle...
Eh, bu yıl da cari açığın küçülmesiyle övünürüz..."
 ***
Ekonomi yönetiminin de işi zor...
Az büyüsek, bize yetmiyor! Kişi başına gelirde ne Avrupa'yı yakalayabiliyoruz, ne de Güney Kore gibi gelişmişler ligine atlayan rakiplerimizi... Finansal istikrar deyince büyüme oranları düşüyor, yüzde 5'in altında büyüme iş dünyasındaki sıkıntıları artırıyor. İşini genişletmek için, yatırım için kredi alanlar geri ödemede zorlanıyor. Faizlerde şöyle esaslı indirimler yapsak, hızlı büyüsek, bu sefer ithalat alıp başını gidiyor. Bir süre sonra cari açık olarak karşımıza dikiliyor. Aldırmaz devam edersek krize giriyoruz. Yeterince büyümeyince de hem bütçe açığı veriyoruz hem de
işsizlik tırmanışa geçiyor...
Nasıl kurtulacağız bu kısır döngüden?
 ***
Bir bilen yanıtlıyor: "Bir kere bu iş kurla halledilmez...
Kaç yıldır hep kuru konuşuyoruz...
Tabii ki, ihracatçı derdini söyleyecek...
Lobi yapacak...
Demokrasinin doğal sonucu...
Ama tek taraflı tercihler kullanmak tehlikeli...
Bakın kur yükseldi, ihracatçı biraz rahatladı ama tüp gazın fiyatı da 70 liraya dayandı..."
 ***
Ya o zaman? "O zaman, bir kere şunu kafamıza koyacağız:
Ekonominin büyümesi için faizi düşürmek yeterli değil...
Bizim Amerikalıların, FED'in yaptığını yapmamız gerekmiyor...
Avrupa Merkez Bankası'nın da...
Bizimle onların ekonomik durumu farklı...
‘Faiz düşsün' diye bağırıp çağırmak yerine bizim imalat sanayinin ithalata bağımlılığını kaldırmamız lazım" diyor ve ekliyor:
"Evet, Başbakan Erdoğan'ın faiz istemediğini biliyoruz...
Biliyoruz da, bu isteğe bağlı bir durum değil...
Faizin olmadığı bir dünya kurabilirseniz tamam...
Ama bu bugün için ancak bir arzu...
Dünyada kimse getiri sağlamazsa, sana güvenmezse parasını getirmez...
Senin de ‘getirmezse getirmesin' deme lüksün yok!"
 ***
Neden? "Çünkü tasarrufun yok...
Dış krediye bağımlısın...
O zaman yapılacak şey belli: İmalat sanayinin çok tüketip hiç üretmediği, dolayısıyla cari açık yarattığı yerlerde üretimi teşvik etmek lazım...
Açıklanan teşvikler de buna uygun...
Özellikle büyük yatırımlarda...
İster Etiler'de üret...
İstersen Ulus'ta...
‘İstanbul'un göbeğinde üretsen de ben yine teşviki veririm' diyor...
Bir bilene göre, ne yapıp edip, teşvikin işletilmesi lazım...
"Benim için en büyük cari açık tedbiri Kibar Holding'in Hyundai ile yaptığı paslanmaz çelik yatırımıdır" diyor...
"Ya da Petkim'in Azeri ortağı Socar'ın yatırımları...
Plastikte üretim, ihtiyacın beşte biri...
 ***
"İyi de" diyoruz, Kore modelini uygulamak bugün ne kadar mümkün?"
"Biliyorum" diyor, "Hiç kolay değil...
Bir kere bugün Güney Kore'nin devlet yönlendirmesiyle ekonomide atılım yaptığı dönemden çok farklı bir dünyada yaşıyoruz...
AB ile Gümrük Birliği...
ILO kriterleri...
Dünya Ticaret Örgütü kuralları...
Elimiz kolumuz bağlı...
Zor ama yine de bir çıkış yolu buluruz...
Yeter ki, niyet ederek odaklanalım...
Kamu-özel sektör ortaklığı planlı bir şekilde devreye sokulabilir...
Bir şekilde kaynakların başta yeni sanayiler olmak üzere üretime aktarılması gerekiyor...
Çünkü ülkenin gücü üretimdir...
Kaç ton çelik, çip, gemi, uçak üretiyorsun? Son tahlilde işin esası üretimle büyümedir!"

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar