Çin Seddi'nin bilmediğimiz yüzü - I

Ahmet COŞKUNAYDIN
Ahmet COŞKUNAYDIN ahmetcoskunaydin@hotmail.com

Çin, bizim dilimiz ve kültürümüzde, doğduğumuz andan beri duyup, işittiğimiz, adına fazlasıyla aşina olduğumuz ülke. Neydi bu sürekli duyduğumuz cümle, Hazreti Peygamber Muhammed Mustafa'ya atfedilen, 'İlim Çin'de olsa gidiniz!'.

Burada iki yaklaşım söz konusu birisi Çin'in uzaklığı diğeri ise ilime verilen önem.
Günümüzde uzaklık artık çok büyük önem arz etmiyor ülkeler arası ilişkilerde. Çin, nerdeyse bizlere saatler uzaklıkta.

Öyle ki, THY'nin İstanbul Hava Limanından kalkan uçağına, gece bindiğinizde, gözlerinizi Çin Halk Cumhuriyeti'nin başkenti Beijing'de açıyorsunuz. Arada yani Türkiye ile Beijing (Pekin) birbirlerine göre 5 saat ileri veya geriler. İstanbul, oraya göre 5 saat geri. Yada Beijing İstanbul'a göre 5 saat ileri.

Bu dev ülkeye, İstanbul'dan sadece başkente değil, daha bir kaç kente de Şanghay dahil, aktarmasız uçmak artık elimizde.

Buradan şu sonuca ulaşmakta mümkün iki ülkenin insanları, bilim adamları, turistleri, iş adamları, öğrencileri artık birbirleriyle saatler içinde buluşma, fikir alış verişinde, kültürel alış verişte buluma ya da ticari anlaşmalar imzalamayabilmek için en küçük bir engelle karşılaşmayacaklarıdır.

Yazımın ilerleyen bölümünde vize konusuna ayrıca değinecek ve ele alacağım.
Gezinin ya da bir ülkeyi ziyaretin, geziyi yaptıktan sonra farkına vardığımız çok ama çok önemli bir katkısı vardır. O ise gezinin kafamızda var olan ön yargının yerini, gezi sonrası gerçeklere terk etmesidir. İşte Çin ziyaretinde de bu olguyu yaşarsınız.
Gitmeden önde kafanızda tasarladığınız veya yılların birikimi ve hayal gücüyle var olanlar, oraya ayak basar basmaz kafanızdan çıkacak ve yerini gerçeklere bırakacaktır.

Mucizeler ülkesi

Günümüzde Dünya'da yaşayan her 5 kişiden birini Çinliler oluşturuyor. Dünyanın en kalabalık ülkesi. Nüfus yaklaşık 1 milyar 398 milyon. Çin ileride değineceğim başka büyüklükleri yanında yüz ölçümü olarak da Dünya'nın en büyükleri arasında yer alıyor. Kimi ölçümlere göre 3. ya da 4. olarak, 9 milyon 600 bin kilometre karelik yüzölçümüyle en üst sıralarda.

Bazı araştırmacıların bu ülkeden, Çin Kıtası diye, bahsetmeleri hiç de haksız değil. Bu haliyle ülke Avrupa kıtasından daha büyük.

Bu dev ülke 33 idari birimden oluşmaktadır. Bu 33 idari bölüm ise 22 tanesi valilik, 5 otonom bölge, 2 özel yönetim (HongKong ve Macau) ve 4 adette belediye (Beijing, Shanghai, Tianjin ve Chongging) den oluşmaktadır.

4000 yıllık geçmiş

Çin, Dünya'da geçmişini, kültür, tarih ve gelişmeler olarak yazılı şekilde en eskiye dayandırabilen nadir ülkelerden biridir. Çin'in yazılı geçmişi günümüzden 4 bin yıl öncesine kadar uzanmaktadır.

Öyle ki bizim tarihimizin milattan önce ve sonra belirli bir dönemi için temel kaynaklarını bu belgeler oluşturmaktadır.

Moskova Devlet Üniversitesi (Moscow State Universıty- Lomonosov University) öğretim üyesi hocam Profesör Dr. Dimitri Yevgeniç Yerememev, bana Dünya yazılı tarihinde Türk adına il kez milattan önce 1774 yılında Çin kaynaklarında rastladığını belirterek, bu kaynakların bizim tarihimiz açısından da ne kadar önemli olduğunu söylemişti.
Dünya tarihindeki en eski uygarlıklardan biri olan Çin araştırmalara göre 4 bin yıllık bir kayıtlı tarihe sahiptir. Geniş coğrafyaya yayılan uygarlık yüzyıllar boyunca farklı hanedanlar tarafından yönetildi. Bilinen ilk hanedanlar M.Ö. 1450-1050 yılları arasında hüküm süren Şang ve Şia hanedanlarıdır.

Yüzyıllar boyunca devam eden hanedanlıklar dönemini sona erdiren ve Çin’in modern dönemini şekillendiren olay ise, 20. yüzyılın başlarında yaşanan halk ayaklanması ve ordunun gerçekleştirdiği milliyetçi devrim oldu. Hanedanlık yönetimi sora ererken, 1912 yılında Çin Cumhuriyeti kuruldu.

1945 yılında, İkinci Dünya Savaşı’nın sora ermesiyle birlikte ülke milliyetçiler ile komünistler arasında iç savaşa girdi. Bu savaşa 1949’da Mao Zedong önderliğindeki komünistlerin yönetimi ele geçirmesiyle son buldu ve sosyalist bir ülke kurmak üzere uzun soluklu bir mücadele ve reform süreci başladı. Bugünkü resmi adı olan Çin Halk Cumhuriyeti'ne dönüşen ülkede, başlangıçta özgürlükçü bir atmosfer olsa da zamanla baskıcı ve kapalı bir rejim hakim oldu. İçinde bulunduğumuz bu günlerde Çin Halk Cumhuriyeti (1 Ekim) kuruluşunun 70. yıl dönümünü sadece kendi ülkesinde değil, tüm Dünya'da düzenlediği etkinliklerle kutladı.

Tek parti olan Çin Komünist Partisi tarafından yönetilen ülkede 1960’larda, ülkenin kurucusu Mao, sosyalist devrimin tamamlamak adına ‘kültürel devrim’ hareketini başlattı. Halk nezdinde büyük bir önder olarak görülen ve ordunun da desteğini bulan Mao’nun kültürel devrim üzerine düşünceleri ‘Küçük Kırmızı Kitap’ ismiyle yayınladı.

Bu kitap, kısa sürede milyonlarca kopya ile çoğaltılarak halka dağıtıldı. Kapitalizmi savunan herkese karşı bir çeşit savaş açan Mao, edebiyat ve sanat alanında da yoğunlukla propaganda içerikli sosyalist gerçekçilik akımını savundu.

1976 yılında Çin Komünist Partisi ‘ılımlılar’ ve ‘radikaller’ olmak üzere iki kutba ayrılmıştı. Radikalleri Mao Zedong'un eşi Çiang Çing yönetiyordu. Aynı yılın 9 Eylül günü Mao 72 yaşında ölünce, eşi Çiang yönetiminde etkinliğini devam ettirmek istedi. Ancak, Başbakan Hua, hem parti başkanlığını ve hem de Askeri Komite Başkanlığını ele geçirdi. Bunun sonucu olarak Mao'nun eşi ve üç taraftarı tutuklandı. Bu, radikallerin mücadeleyi kaybetmesi anlamını taşıyordu.

Çin Ulusal Kongresi, Şubat 1978'de, 1985 yılına kadar gerçekleştirilecek ‘Dört Modernizasyon Programı’nı kabul etti. Bu programla tarım, endüstri, savunma ile bilim ve teknoloji alanlarının, 1985'e kadar çağdaş standartlara kavuşturulması öngörülmekteydi.

Ancak programın maliyeti 600 milyar doları bulduğu için, bu maliyeti karşılamak adına Çin yabancı sermaye temin etmek zorunda kaldı. Komünist Parti'nin Mart 1978'de Deng Şaoping'i Başbakan Yardımcılığı'na seçmesi sonucu Çin, önce Japonya'ya yanaştı ve iki devlet arasında Şubat 1978'de 60 milyar dolarlık bir ticaret anlaşması imzalandı. Bu anlaşma, Çin ve Japonya arasında 1937'den beri devam eden savaş halini de sona erdirmiş oldu.

Ağustos 1978'de Çin ile Japonya arasında "Barış ve Dostluk" antlaşması imzalandı ve Ekim 1978'de de Deng Şaoping Japonya'yı ziyaret etti. Böylece, Mao'nun ölümünden iki yıl sonra Çin, kapitalist ekonomiye açılmaya başladı. 1978 yılından itibaren de ABD ile yakınlaşmaya başlayan Çin, bu ülkeden silah satın alımını başlattı.


Nüfus

Çin Halk Cumhuriyeti, bugün Dünya'nın en kalabalık ülkesidir. Nüfus yaklaşık olarak 1 milyar 400 milyona dayanmış durumdadır.
Bugünün dev nüfuslu ülkesi, Milattan Önce 800'lü yıllarda 13.7 milyon insana sahipti. Ancak M.Ö 2. yüz yılda ilk resmi nüfus sayımı yapıldı. Bu ilk sayıma göre ülke de yaklaşık 60 milyon Çinlinin yaşadığı belirlendi.
Nüfus planlamasıyla, artış hızını önemli ölçüde durduran, ülkede, günümüzde artış yılda %0.35 olmaktadır.
Bu artışa göre ülkenin nüfusu her yıl yaklaşık, 5 milyon 60 bin kişi olarak artış göstermektedir.
15 yılda bir türkiye ekleniyor
Çin Halk Cumhuriyetinde ortalama yıllık 5 milyon nüfus artışı hızıyla, neredeyse, ülkenin halkına 15 yılda bir, bir Türkiye eklenmekte.
80 yıldan bu yana Türkiye'nin işsizlik, eğitim gibi sorunlarıyla boğuşan ülkemiz politikacılarının, iyi ki Çin'de yönetici olmamalarına sevinmeleri gerekir.

Çin Seddi ile dış Dünya'ya yüz yıllarca kapalı kalan ülke, bu avantaj ile kendi kültürünü, gelenek ve göreneklerini koruyabilen Çinliler, olumsuz olarak sanayi devrimi ile teknolojik gelişmelerde geri kalarak, emperyalizmin karşısında zayıf kaldı.

Bu nedenle geride bıraktığımız yüz yıllarda, batılı emperyalistlerin işgaline uğrayan bu dev ülke, 1949 yılındaki çıkışıyla, kendi kaderini belirleme hakkını elde etmiş ve planlı ekonomiyi seçmişti.

1970'li yılların sonunda, planlı ekonomiden uzaklaşıp, serbest rekabeti seçmeye yönelen, Çin Halk Cumhuriyeti, yönetimde Komünist sistemi sürdürürken, ekonomide piyasa ekonomisine yönelerek, Dünya'da bin yılın kalkınma mucizesine imza atarak, boy gösterme başarısını gösterdi.

Çin Halk Cumhuriyeti'ne ilk gittiğim yıllarda (1990'lı yıllar),bir alış veriş merkezine, ki o zaman hepsi devlete aitti ve çalışanların iş vereni de devlet çalışanıydı.Bir şey almaya karar verdiğinizde ya da, bir malla ilgilendiğinizde, başıma belki 10 satıcı üşüşüyor ve malı övmeye , ya da satmaya çabalıyordu.

Ben ise bunu anlayamıyor, başka bir yöne yöneldiğimde de yine o satıcılar grup halinde oraya koşuyorlardı.

Bu yaklaşımı merak edip, nedenini sorduğumda, devletin yeni bir uygulama başlattığını, mağazanın kazancından, çalışanlara da pay verileceğini, bu nedenle her çalışanın canla, başla daha çok ürün satma çabasına girdiğini öğrendim.

Yine aynı dönemde, devlet memurlarının, öğretmen, polis ya da diğer kamu görevlilerinin izin alarak, devlette yarı zamanlı çalışma hakkı verildiğini, onların da izinli oldukları sırada serbest ticaret ve girişimle meşgul olabileceklerini gördüm.

İşte tüm bu atılımlar, Çin'i bugünkü dev haline getiren adımlardı. Son 30 yıllık bir dönemde, dünün fakir halkı bugün em gelişmiş ülkeler arasında yer almayı başardı. Fakirliği ve yoksulluğu ortadan kaldırmak için, planlı ve kararlı adımlar ile yürüyor.

Bu sorunların tamamen ortadan kalktığını öne sürmek gerçekçi olmayabilir. Ancak gerçek taraf şu ki, hedef belli, planlı ve kararlı bir program ile bu sorun yok edilecek.

Çin'de bulunduğum bir haftalık süre içinde en yoksulların yaşadığı, özellikle başkent Beijing'de semtlere de gitme şansım oldu. Bırakın yanıma gelip, para isteyen, uzakta bile bir dilenci görmediğimi rahatlıkla söyleyebilirim.

Temel ekonomik göstergeler

Ekonomik Veriler (2018, ABD Doları) GSYİH 13,4 Trilyon GSYİ H Büyüme Oranı %6,6 Kişi Başı GSYİ H 9.665 Enflasyon Oranı TÜFE%1,9 İşsizlik Oranı %4,8-5,1 (Kentlerde) İş Gücü 805,3 Milyon Toplam Döviz Rezervleri 3,09 Trilyon Döviz kuru 1$=7Y (Ağustos 2019) Toplam İhracat 2,42 Trilyon Toplam İthalat 1,99 Trilyon Toplam Ticaret Hacmi 4,41 Trilyon dolar.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar