Döviz kurunda panik anlamsız

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

 

Geçenlerde ekonomideki dalgalanmaya ilişkin bir haberin altında okuyucu şöyle yorum yapmıştı: "Neden ABD ekonomisi iyiye gittiğinden Türkiye’den sermaye çıkıyor ve ekonomimiz kötüye gidiyor?" Yorum sahibinin şaşkınlığını birçok kişi yansıyor. Bunun nedeni de bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor.

Sermaye hareketlerine ilişkin gerçek, genel kanının aksine farklıdır. Sermaye her zaman gelişmiş ülkeleri, gelişmekte olan yükselen ekonomilerden daha çok sever. Bundan dolayı da gelişmekte olan ülkeler cari fazla verir, bunu da sermaye hareketi yoluyla gelişmiş ülkelere aktarır. Çin bu konuda ki en iyi örnektir.

Sermaye hareketlerinin ana nedeni faiz oranları arasındaki farklılıktır. Basit olarak dünyada ortalama faiz oranını yüzde 4 kabul edelim. Sermaye gelişmekte olan bir ülkeye (diyelim Türkiye’de) gelmek için bu oranın üzerinde bir faiz oranı talep eder. Bu oranda öyle küçük farkın olduğu bir oran olmamalı. Çünkü sermaye bizim gibi ülkelere kaynak aktarırken “doğal faiz oranının” üzerine bir de risk primi ekler. Yani oran yüzde 5’lerin üzerine çıkar/çıkmalıdır. Buna ek olarak bu sermaye sahipleri bir de kurların istikrarlı olmasını talep ederler ki, ulusal paradan (TL) dövize geçerken zarar etmesinler. Bitti mi? Hayır. Bir talep daha var. Fiyat istikrarı da sağlanmalı ki reel faiz oranı düşmesin.

Merkez Bankasının sermaye hareketlerinin serbestliğini korurken, sabit (istikrarlı) bir döviz kurunu sürdürmesi, hem de enflasyon hedefine ulaşmak için bağımsız bir para politikası yürütmesi imkansızdır (imkansız trilemma, üçleme). 2001 krizinde TCMB bu tuzağın içine düştü. Yani kriz IMF programı sayesinde adeta satın alındı. Döviz kuru yüzde 100’ün üzerinde arttı, rezerv kaybına uğradı, faiz oranı hızla yükseldi. Aynı IMF krizin sonrasında Türkiye’ye esnek döviz kurunu önerdi. Bu arada artan döviz kuru ve faizin tetiklemesi ile artan toplumsal hoşnutsuzluğun neticesinde seçimlere gidildi. İktidar partilerinin üçü de yüzde 10 barajını geçemedi ve hükümeti bugün hala iktidarda olan parti  kurdu. Bir anlamda kurulan hükümet,  IMF’in Türkiye’ye hediyesi oldu.

Öykü böyle olunca hükümette, IMF ne istedi ise yaptı. İşin ucunda iktidarı yitirmek vardı. TCMB bağımsızlığı bu dönemde göreli olarak güçlendi. Ancak Türkiye parasal genişlemeyi engellerken ciddi bir borçlanmaya gitti. 2002 yılı sonunda 259,4 milyar TL olan toplam kamu borç stoku, 10 yılın sonunda 2013 yılı Temmuz ayında 559.4 milyar TL’ye (290.7 milyar dolara) ulaştı. Bu şaşırtıcı değil. Çünkü bu program özünde bir büyüme, kalkınma programı değil, borçlarını ödeyebilir ve yeniden borçlanabilir bir ülke yaratmaktı. Öyle de oldu, Cumhuriyetin kuruluşundan 2002 yılı sonuna kadar yetmiş dokuz yılda 259.4 milyar TL borçlanma yapan Türkiye, 2003-2013 (Temmuz ayı) döneminde yani 10 yılda 300 milyar TL borçlandı.

Son üç aydır Türkiye’de IMF’siz IMF Programı tekliyor. Bunun birkaç nedeni var:

. Dış dinamikler. Bunlardan ilki sermayenin ABD ve Avrupa’da ekonomideki düzelme ile birlikte ana ülkeye dönmeye başlaması.

. İkincisi devlet kapitalizmi sistemini uygulayan Çin, Hindistan gibi ülkelerin ekonomilerinde yaşayan sorunlar.

* İç dinamikler. Bunun da ilk nedeni Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği politikalar.

. İkincisi ise tasarruf oranını göz ardı eden politikalar yani  cari açık sorunu.

Tüm bunlar birleşince sermaye çıkışı başladı ve döviz kuru yükseldi. Şimdi herkesin merak ettiği soru şu "döviz kuru ne olacak?" Ekonometriciler bu krizde de, tıpkı 1997/1998 Güneydoğu Asya krizinde olduğu gibi yanıldılar. İş yine iktisatçıların başına kaldı.

Şimdi sorunun yanıtını verelim. Döviz kurunun daha yukarılara tırmanması için önce ekonomide hanehalkının, firmaların TL’ye sahip olmaları gerekiyor. TCMB doğru bir iş yapıyor. Sıkı para politikasına bağlı kalıyor. Bu da TL’ye ulaşımı engelliyor. Üstelik hanehalkının ve özel sektörün döviz talebini artırması zor. Öte yandan hanehalkı ve özel sektör çok borçlu. Sonuç olarak  hanehalkının ve özel sektörün döviz talebini artırmaları zor. Kamu ise hala yurtdışından borçlanabiliyor. Dolayısı ile onunda panik halinde bir döviz talebi yok.

Ancak TCMB’nin döviz kurunun artışını engellemek için kullanacağı en önemli silahı olan faiz oranlarını yükseltmesini hükümet engelliyor. Buna rağmen kısmi bir artış yaptı. Bunun yanında TCMB’nin elinde kullanabileceği başka silahlar var. TCMB döviz cinsinden mevduata uyguladığı kanuni karşılık oranını düşürerek, bankaların elinde daha fazla döviz kalmasını sağlayabilir. Buna ek olarak TL cinsinden mevduatın karşılık oranını artırarak, TL’yi daha da sıkılaştırır, böylece kendisi faiz artırmaz piyasa faiz oranını artırır. Bu önlemler kısa dönemde  paniği engeller.

Ancak cari açık ve bütçeye yapısal önlemler almak gerekir. Bu da seçim arifesinde biraz zor. Yine de kurların daha da yukarılara gitmesi mümkün gözükmüyor. Dalgalanma olur, ancak ABD doları 1,95-2,00 TL bandında istikrar bulur.

Bu tahminimizi zora sokacak iki olgu var. Birisi Türkiye’nin Suriye ile sıcak savaşa girmesi, diğeri de seçim sathında hükümet ve belediyelerin seçim kazanmak uğruna yapacakları ölçüsüz harcamalardır.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019