Dünyayı iyi okuyamayan da 'iyi yönetici' olamaz

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Önceki iki yazıda, “içine yolculuk yapmayan iyi yönetici olamaz” ve “başkalarını anlamayan iyi yönetici olamaz” varsayımlarını irdelemeye çalıştık. Bu üçüncü denemede, “ dünyayı iyi okuyamayan da iyi yönetici olamaz” varsayımını tartışmaya çalışacağız.

Bilim insanları evrenle ilgili bilgimizin yüzde 5’i düzeyinde olduğunu söylüyor. Evren içinde yer aldığımıza göre, evrenin işleyişini belirleyen yasalardan bağımsız olma şansımız yok.Bilgilerimiz de yüzde 5’ler sınırlarını aşabilmiş değil. Dünyamızı yönlendiren temel eğilimleri ve yarattıkları sonuçları, erişilebilir bilgi sınırları içinde anlamadan, işlerimizi etkin biçimde yönetemeyiz.

Dünyayı okuyabilmemizin çokdeğişik etkenleri var. Bu yazıda, "İyi yönetici olma” bağlamında önemli bulduğumuz beş ayrı değişkeni irdeleyebiliriz: 1)Bilim ve teknolojideki gelişmeleri anlama ,2)Genel eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikeler kavrama, 3)Değişen koşullarda olanak ve kısıtlarımızı bilme, 4)Yaratmak isteğimiz sonucun tanımlanma ve planlanma ve 5)Kapsayıcı kurumlar ve uzun dönemli geleceğin güven altına alınma.

Bilim ve teknolojideki gelişmeleri anlamak

Dünyayı iyi okumak için bilim alanındaki kuramların gelişmesini, her kuramın bilimsel düşünce pencerelerini nasıl açtığını bilmek gerekiyor. Amacımız bilimsel kuramların tarihini yazmak değil ama, bir örnek vererek, iş dünyasında da kuramların öğrenme ve öğretmenin kolaylaştırmasında ne denli etkili bir araç olduğunu anlayabiliriz.
Ekoloji ile evrim sürecini birlikte inceleyen bilim insanlarının öncülük ettiği sıçramalara değişik bilim dallarında tanıklık ediyoruz.

Ekoloji ile evrim birlikte ele alan İngiliz bilim insanı bitki ile toprak arasındaki ilişkiyi inceler. Toprak içindeki bileşenler arasında bitkiyi geliştirenlerolduğu gibi, bitkiye zarar veren, gelişmesini engelleyenlerin de olduğunu saptar. Bitkinin gelişmesini engelleyen bileşenleri ayıklar; koşullandırılmış ortam yaratarak, sadece besleyici ve geliştirici bileşenlerle bitkileri besler. Alınan sonuç şaşırtıcı bir verimlilik artışıdır.

İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’in verdiği örneği paylaşalım: Yaklaşık 100 yıl önce bir dönüm toprakta 300 kg salatalık üretiliyordu. Yaklaşık 70 yıl önce iklimlendirmede adımlar atıldı; örtülü tarımsal üretime geçildi; bir dönümde üretilen salatalık miktarı 1000 kilograma çıktı. Çok değil 40 yıl önce ısıtma, soğutma, toprak koşulları, bitkiyi besleme teknikleri devreye girince, dönümde elde edilen salatalık miktarı 3 bin kilograma yükseldi. Teknikler ilerletince, topraksız modern seralarda bitki besleme ve iklimlendirme koşullarına iyice egemen olan insanoğlubugün dönüm başına 30 bin kilogram salatalık üretebiliyor.
Eğer tarım ve hayvancılık alanında çalışıyorsanız, ekoloji ve evrimin birlikte ele alınmasının türler ve çeşitlerin performansını ilerleten bilimsel gelişmeler hakkında bilgi sahibi değilseniz rekabet gücü yaratmaya değer katan iyi bir yönetici olabilir misiniz?
Hangi alanda iş yaparsak yapalım, işimizi iyi yönetmenin gerek şartlarından biri, alanımızda bilim ve teknolojinin yarattığı gelişmeleri yakından izlemek, kaynak verimliliğini artırıcı etkilerinden yararlanmaktır.

Genel eğilimleri gözlemek

Bir işi iyi yönetmek, genel eğilimleri, eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikeleri baskın hale gelmeden kavrama yetkinliği ile yakından ilgilidir. Yaklaşık yarım yüzyıldan fazla bir zaman kesitinde, insanlık tarihinde hiç tanık olmadığımız değişmeleri yaratan eğilimlerle yüzleşiyoruz: Hızla Sanayi Toplum aşamasından Bilim Toplumu aşamasına geçiyoruz. Ekonomide güç merkezi odağı kayıyor. Refah arayan insanların göçleri kentleşmeyi alabildiğine hızlandırıyor. Teknolojiye kolay erişilebilirlik nüfusu kalabalık ülkelerde ekonomik büyüme yaratıyor. Yükselen orta sınıf tüketici değer, beklenti ve davranışlarını değiştiriyor.Sınırlı şeffaflık aşamasından hızla sınırsız şeffaflık aşamasına geçiliyor. Karşılıklı-bağımlılık ilişkilerinin hiper düzeyi ülkeleri milli egemenliklerini paylaşmaya zorluyor. Bireyselleşme ve bireyin talebi üretimin yeniden örgütlenmesini gerektiriyor; ölçek ekonomisinin erişebilirliği ile küçük ve orta ölçek yapının esneklik ve hızını dengeleyen işyerleri yeni şampiyonlar arasına katılıyor. Toplumsal ilişkilerde mekandan bağımsızlaşma hızlanıyor; çok uzaklarla ilişki kurulabiliyor. Gelişmelerin derinleşmesi ve ayrıntılar sistem dokularını da karmaşık hale getiriyor. İnsan ve sistem kontrolünü kavrayış ileri düzeyde yetkinlikler geliştirmiş olmayı gerektiriyor. Birey, topluluk ve toplum tercihleri dengesini kurmak ileri entelektüel ve sistem kapasitesiyle mümkün oluyor. Ortalama ömrün uzaması, doğum oranlarının düşmesi, nüfus yapılarının farklılaşması yeni kuramlar ve çözüm yöntemleri arayışını hızlandırıyor. Kırılma dönemlerinde sosyal sorunlar keskinleşiyor; küllenmiş önyargılar canlanabiliyor. Fikirleri piyasanın isteğine uygun ürün ve hizmete dönüştürme yeteneği önem kazanıyor. Üretim emek-sermaye ekseninden yaratıcı yenilik eksenine kayıyor; rekabetin özüne dönüştürücü inovasyon yerleşiyor. Son çözümlemede, rekabet koşullarını ulusal koşullar değil, yüksek küresel standartlar belirliyor.

Başlıklar halinde sıraladığımız eğilimleri ve yarattığı fırsat ve tehlikeleri izleyen ve yakalayabilenler için çok büyük fırsatlar sunduğu gibi, bu gelişmeleri iyi okuyamayan ve anlamayanlar için de tehlikeler alabildiğine büyüyor.

Olanak ve kısıtlarımızı bilmek

Dünya Gazetesi’nde 25 Mayıs 2013 tarihinde, bireysel yetkinliklerimizin kaynağı olan entelektüel yetenekler ile sistem kapasitesinin refah yaratmadaki önemini analiz etmiştik. Söz konusu denemedeki düşüncelerden de yararlanarak, entelektüel kapasite dendiğinde ne anladığımızı açıklayabiliriz. Entelektüel kapasite, eğitim ortamı, tartışma iklimi, fırsat eşitliği, eşit haklar vb. gerektirir. Sistem kapasitesi,düşünce sistemlerinin işleyişi ve özgürlükçü ortamda etkinleşir. Eğitim sistemlerinin nasıl bir uygarlık tasavvuru üzerine kurulmak istediğini net olarak tanımlamak çok önemli bir adımı oluşturur. Öncelikle serbest ve adil piyasa sistemlerinin yarattığı şans eşitliği yaratmak gerekir. Finans sisteminin çeşitliliği ve zenginliği ile erişebilirliği üzerinde durmalıdır. Bilimsel ve teknolojik sistemimizin dünya genelinde nerede durduğunu tartışmalıyız. Hukuk sisteminin yarattığı güveni hesaba katmalıyız. Sosyal, siyasi ve kültürel sistemlerin yaratıcı-yenilik eksenini ne kadar güçlendirdiği üzerinde durmalıyız. Yönetim sistemlerinin kaynakveriminin ne ölçüde artırabildiğini sorgulamalıyız.

İyi yönetici olmanın olmazsa olmazlarından biri, entelektüel ve sistem kapasitemizin işlevselliğidir. Entelektüel kapasitenin sadece eğilimleri izlemesi yetmez, olanak ve kısıtlarımızı da nesnel biçimde değerlendirerek, fırsat ve tehlikeler ile olanak ve kısıtlar arasında denge kurabilecek donanımlara sahip olmayı gerektirir.

Yaratmak istediğimiz sonucun tanımlamak

Dünyayı iyi okumak, eğilimleri baskın hale gelmeden fark etme, olanak ve kısıtlarımızı nesnel bir biçimde bilmedir. Aşırı ve noksan değerlendirme yapmadan, elimizin menzili altındaki güçleri ve erişilebilir potansiyelleri netleştirmemiz, dünyayı okumanın ilk adımdır.
İnsanın önemli niteliklerinden biri “öngörme ve önlem alma” yetkinliğidir. Eğilimlerin belirleyici etkilerinin farkında isek, alternatif tepkilerimiz hayatın öz gerçeğine yakın durur. Olanak ve kısıtlarımızı da nesnel biçimde değerlendirmiş olmamız öngörülerimizde sapma oranlarını küçültür. Nesnel bilgiler bize fırsatları en üst düzeyde değerlendirebilme, tehlikelerini de düşük maliyette savuşturabilme olanağı yaratır.

Çok yalın anlatımla, “Hangi limana gideceğini bilmeyen kaptana, hiçbir rüzgar yardımcı olamaz” diyen, insanlığın yelken teknolojisi kullandığımız dönemlerden kalma bir özdeyiş yol göstermeli. ”En büyük maliyet hedefsizliktir” sözünden yola çıkarak, iyi yönetici ne yapacağını, nasıl yapacağını, farklı gelişmeler karşısında hani önlemleri alacağını bir plana bağlayabilen yöneticidir diyebiliriz.

İyi yönetici, hedefleriyle ilgili vazgeçilmez ideali ve yaratmak istediği sonucu tanımlamış olan yöneticidir. 

Kapsayıcı kurumlara sahip olmak

Maddi ve kültürel zenginlik üretme, yeniden üretme mekanizmasını işler kılma, sürdürülebilirliği sağlama, birikim yeteneğini koruma ve uzun dönemli geleceği güven altına alma “kapsayıcı kurumlarla” mümkündür.

Kapsayıcı kurumlar, fırsat eşitliği ve eşit hakların gücünden beslenir; paylaşımcı ortak aklın yaratıcı gücünden yararlanır; katılımcı yönetimle ivme kazanır; sistem kapasitesinin gücüyle kendini yeniden üretir. Katılımcı yönetim bileşenlerinin iç bütünlüğü “içerik kalitesini” artırır.

Kapsayıcı kurumların belli başlı bileşenlerini şöyle sıralayabiliriz: Açık ve demokratik ilişki düzeyine erişmiş olmayı gerektirir. Hesap verebilirlik kapsayıcı kurumun erdemidir. Kapsayıcı kurumlar, pozitif seleksiyon, sıkı çalışırsam kazanırım inancı ve varlıklarımı koruyabilirim güveninden beslenir. Negatif ayırımcılık yapılmasına fırsat vermez, hukuk sisteminin işleyişine özen gösterir. Kapsayıcı kurumlar, fikri ve sinai hakları korur; yurttaşlar karşısında eşit mesafede duran ve şans eşitliği yaratan bir işleyiş yaratır. İlkeler, kurallar ve alınan kararların ödünsüz gözetim ve denetimini benimser. Sorgusuz alkışlamayı, aklı, bir inanca, ideolojiye ve ezbere emanet etmemeyi asla benimsemez. Kendine ayna tutan, sorgulayan, sapmaları düzelterek ilerleyen bir mekanizma oluşturur. Hata kültürünü sonuna kadar kullandırır, aynı yanlışların tekrarlanmasına izin verilmeyen bir düzen yaratır.

İyi yönetici, kendini, başkalarını ve dünyayı iyi anlayan insandır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar