E.B. White'in "Örümcek Ağı" adlı çocuk kitabının öğrettik

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Son dönemde çocuk kitaplarıyla ilgili sistemli okumalar yapıyorum. Yaşım yetmişi aştığından, ilgi alanımı sorgulayanlar oluyor. Sorgulamalar yararlı da oluyor. Öncelikle kendime ayna tutuyor; ilgimi savunacak gerekçeler üretiyorum. Okuma eğiliminin çok zayıfladığı bir dönemden geçtiğimizi, iyi çocuk kitaplarını okutan merkezi düşünceyi kavrayarak onu yeni teknolojilere aktarmanın yol ve yöntemini düşünmemin geliştirici etkisi var. İkinci sözel kültür koşullarında çocuklarla iletişim kurmanın özünü yakalamaya çabalıyorum. Beğenilen çocuk kitaplarının çekici özünü yakalayabilirsem, eğitim-öğretim kuramında önemli bir öge olan "aktarma kuramına" ilişkin çağa uygun varsayımları üretebileceğimizi düşünüyorum.

E.B.White'nin Yapı Kredi Yayınları arasında çıkan Örümcek Ağı adlı kitabı, okuduğum çocuk kitaplarından biri. Yazar kitabında, bir masal anlatımı ile çocuklara yaşamlarını kolaylaştıracak değerler aktarıyor. Toplumun yaygın ve geçerli değerleri, kitabın kahramanları olan insanlar ve hayvanların ağzından söyleniyor. Yazar insanların kendi aralarındaki ilişkileri anlatan "sosyal mesafenin"  ayarlanmasına yarayacak değerleri, anlatımın içinde pişirdiği sözcüklerle aktarıyor.

Emeksiz yemek olmaz

Örümcek Ağı kitabı, Fern adındaki kız çocuğunu odak alan ilişkiler bağlamında örgütleniyor. Çiftlik işleten baba Arable, kardeşlerinden daha zayıf doğan domuz yavrusunu öldürmeye gidecekken, kızı Fern durumdan haberdar oluyor; karşı çıkıyor; yavrunun evde beslenmesini sağlıyor. Kız kardeşinin bir domuz sahibi olması, ağabey Avery de kıskançlığa neden oluyor. Babasına, "Benim de bir domuzun olabilir mi?" diye sorduğunda, "Ben yalnızca erken kalkanlara domuz dağıtıyorum. Fern, gün ağarırken kalktı, dünyayı adaletsizlikten kurtarmaya çalıştı. Bu çabasına karşılık da bir domuz kazandı" (11) yanıtını veriyor. Yazar, babanın ağzından okuyuculara "emeksiz yemek" olmayacağını, bir şeye sahip olmak için çaba göstermemiz gerektiği mesajını iletiyor.

Fern evde beslemesine izin verilen yavruya Wilbur adını veriyor. Yavru kendini toparlayınca evde beslenmesi güçleşince, çiftliği olan dayı Homer L. Zuckerman'a altı dolara satılıyor. Çiftlikte kazlar, örümcek, koyunlar, kuzular ve fare var. Dayının evi Fern' in evine yakın olduğu için de Wilbur' la ilişkileri sürüyor.

Domuz Wilbur, arkadaş olmayı istediği kuzudan, "Domuzlar benim gözümde hiçten da aşağıdadır"   yanıtını alınca "hiçlik" kavramı üzerine bir açıklama yapıyor: "Hiç, hiçliğin mutlak sınırıdır. Ondan aşağı gidemezsin. Yolun sonudur. Herhangi bir şey nasıl hiçten aşağı olur? Eğer hiçten de aşağı olacak bir şey olsa, hiç de hiç olmazdı, başka bir şey olurdu. Bir şeyin pek azı bile olsa. Ama eğer hiç hiçse, o vakit hiçin ondan da aşağı olan hiçbir şeyi yok demektir." (32)

Yazar White, kavramların düşünceleri üretmenin temel malzemesi olduğu gerçeğinden hareket ediyor. Okuyucu çocuklara, kavramların içeriklerini netleştirmeden, düşünceleri netleştiremeyeceğimizi, yanlış içerikli kavramlarda doğru düşüncelere ulaşamayacağımızı anlatıyor.

Fare Templeton tanımlanırken, "hünerli bir fareydi, her şeyi kendi kafasına göre yapardı" diye anlatılıyor. Bir şeyi, onu en iyi yapanlar düzeyinde yapabilme becerisi olan "hünerli olmanın"  önemi vurgulanıyor. Özgür ve özgün olmanın, aklı bir başka şeye emanet etmemenin gerektiği anlatılıyor. Domuz Wilbur betimlenirken "Midesi boştu, kafası da dolu. Eğer mideniz boş, kafanız da doluysa, uyumak kolay iş değildir (36)" diyerek, insanın bedensel ve zihinsel dengesine özen gösterilmesinin önemi açıklanıyor. Ayrıca, "Yeterince düşünenlerin aklına bir fikir geleceğini" (73)  vurgulayarak, gelişme için düşünmek gerektiği öğretiliyor.

İyi yönetim ve sıkı çalışma (•)

İnsanların başkalarıyla paylaşma içgüdüsü da kitabın önemli temalarından biri. Başkalarıyla olan ilişkimizi ayarlayan "sosyal mesafe" de ince bir anlatımla okuyucuya sunuluyor: "Bir arkadaşlığı bozmanın en kestirme yolu, birisini sabah erken hazırlıksızken uyandırmaktır"(39) diyerek, ilişkide olduğumuz insanların duyarlılıklarına özen göstermemizi öğretiyor. Örümcek Charlotte, kendi doğasını, avlanma ihtiyacı ve yaşam koşullarını anlatırken. "doğru olanı söylemek zorundayım, tuzak kuran bir avcıyım" diyor. (43) Böylece karşımızdakinin koşullarını düşünmeden, onlara saygılı olmadan, sağlıklı ilişkiler kurulamayacağını öğreniyoruz.

Kendi doğasını anlatırken örümcek Charlotte, domuz Wilbur' a, "Senin yiyeceklerin hep kovayla önüne geliyor. Beni kimse beslemiyor. Ben kendi hayatımı kendim kazanmak zorundayım. Kendi aklımla yaşamak zorundayım. Keskin zekalı ve akıllı olmak zorundayım. Yoksa aç kalırım. Planlar kurmalıyım, yakalayabildiğimi yakalamalıyım, ne geliyorsa onu kabul etmeliyim" (44) diye hayatın öz gerçeğini kavramanın önemini anlatıyor. Bir başka açıdan ilişkileri ayarlamada da etkili olabileceğini dolaylı bir anlatımla zihinlere perçinlenmek isteniyor.

İşin doğasını gözetmeyen, ayrıntı bilgisine sahip olmayan birinin ne kadar önyargılı olabileceğini domuz Wilbur 'un, "Arkadaşlık da tam bir kumar! Charlotte acımasız biri. Vahşi, düzenbaz, kan emici. Kısacası benim hoşlanmadığım her işi yapan biri" (45) demesinden anlıyoruz. Yakından tanıdığında ise "Onun gözü pek ve acımasız görünüşü altında yumuşak bir yüreği vardı. Üstelik sonuna kadar sadık ve güvenilir olduğunu da kanıtlayacaktı" (46) saptamasından anlıyoruz. Ayrılıkları, farklılığı, çeşitliliği içselleştirmek için Charlotte' in anlatımıyla, " sen ve ben ayrı ayrı yaşama biçimlerine göre programlanmışız" diyerek, farklılığı bilerek kabullenme ilişkilerdeki değerine vurgu yapılıyor.

Kaz yumurtalarından yedi yavrunun çıkmasını açıklarken, yaşamanın, nesli sürdürmenin önemi, ustaca bir anlatımla çocuklara öğretiliyor: "Kazın dört haftalık aralıksız çabası ve sabrının sonucunu nihayet gördüğünü" (50) (173), geleceği planlamanın yaşam içindeki yeri ve önemi (70),(74) de anlatılıyor.

Örümcek Charlotte yedi yavrusu olan kaza, " Yedi uğurlu sayıdır"  dediğinde, rasyonel düşüncede duygusal düşüncenin yerine, ilkelerin önemli olduğu şu cümleyle aktarıyor:" Uğrun bununla ilgisi yok, her şey iyi yönetim ve sıkı çalışmadan ibaret."(50)

Yazar,"Öğrenme için istekli olmanın" (65) gereği üzerinde duruyor. Sözcükleri seçmenin başkalarını etkileme ve ikna etmedeki rolü (93), birbirimize bağlanmanın(95) anlamı, "alçak gönüllü" (118) olmanın erdemi, "değişkenlik ve kararlılığın" (120) yaşam kalitesine etkisi de kitabın öğretmeye çalıştığı mesajlardan birkaçı. 

Günlük yaşamın aile çocuk ilişkilerinde "harçlık vermenin sınırlarını"(135),"ötekiyle" (138) ilişkilerde kimlik ve kişilik etkisini, "gurur ve kibrin" (143) sakıncalarını, ödül almanın "tatmin ediciliğini" (163) hayatı "anlamlı hale getirmenin" (167) yollarından birinin de "başkaları için yaşama erdemi"  olduğunu kitap yalın ve etkili anlatımlarla çocuklara aktarıyor.

Yazar örümcek Charlotte' u betimlerken, her bacağının yedi bölüm olduğunu, kalça kemiği, trokanter, uyluk, diz kapağı, kaval kemiği, tarak ve bilek(62) anlatımıyla yazarlıkta ayrıntı bilmenin ve inandırıcılık yaratmanın bir sırrını da paylaşıyor. Kitap, büyük bir sadelik ve yalınlıkla sağlıklı yaşam kurallarını, uykunun insan yaşamındaki yerini vurguluyor, evrensel değerlerin çocuklara nasıl sunulması gerektiğine ilişkin anlamlı bir örnek sunuyor.

Teknik ve ekonomik olanın ötesi

Örümcek Ağı kitabında yazar, doğadaki yaşamda canlı olanlar arasındaki karşılıklı-bağımlılıkların değişmez özünü yakalamaya çalışıyor. Teknik ve ekonomik gelişmelerin amacı, maddi ve kültürel zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırmak olsa da, yaşamın özünü hâlâ bugün ekonomik ve teknik gelişmelerden çok farklı evrilmenin değişik yapıları oluşturuyor. İnsan, domuz, fare, kaz, koyun, örümcek çok farklı genetik kodları olan canlılar olsa da, canlarını korumaları, nesillerini sürdürmeleri birbirine bağımlı, çünkü yaşadığımız doğa bir bütün. Yaşam zincirinin halkalarının birisi eksik olduğu zaman, diğerleri o eksikliklerden zarar görüyor.

"Farklılıkları hoş görme"  demeyeceğim. Hoş görme, bir gücü, üstünlüğü, tek yönlü özveriyi çağrıştıran bir kavram. Durumu daha net açıklayan kavram " farklılıkları anlama" olmalıdır. Farkılılığı anlama" karşılıklı yararı, canı korumayı ve nesli sürdürmeyi de kapsıyor. Biraz daha derinlikler, evrimdeki her farklılığın değişik "bilgi, beceri ve yetenek" içerdiğini, örümceğin ağ örme becerisinin, farenin tırmanma gücü ve saklanma ustalığıyla desteklediğinde amaca varıldığın anlıyoruz. Canlı ve cansız varlıklar arasındaki dayanışmanın ayrıntılarını bilmek, adımlarımızı bilinçli atmamıza yardımcı oluyor.

Yaşam çevremize kuşkusuz teknik ve ekonomik boyutlarıyla da bakmalıyız ama asıl bakış açısını, ekosistemin kendini yenileme zincirinde farklılıkların ve çeşitliliğin yarattığı dayanıklılık açısına yöneltmeliyiz. Doğanın bize biçtiği rolü iyi anlamak, yaşam kalitemizi yükseltmenin yollarından biridir; hem de ana yollarından biri...
____________
(•) Girişken, görev yaptığı yöreye katkı yapmak isteyen bir valimizle,ilçelerden birinde bir yabancı kadının yönettiği hazır giyim tesisini geziyorduk.Tesisin yöneticisi yabancı kökenli yurttaşımız sosyal sorumluluk çalışmalarını anlatırken  vali, "Çok hayırseversiniz!" dedi.Yöneticinin anında verdiği yanıt ilginçi:" Hayır,bir 'hayırseverlik' değil, bir 'ilke sorunu' olarak algılıyoruz" ...Örümcek  Charlotte' nin ağzından, " Uğurun bununla ilgisi yok,her şey iyi yönetim ve sıkı çalışmadan ibaret" dediği gibi.

(...) Cümle sonlarındaki rakamlar,o düşünceyi anlatan kitaptaki sayfaya gösteriyor.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar