Ekonomik gelişme: Kilit adımlar

Fatma MELEK
Fatma MELEK PİYASA GÖZÜYLE fatma.melek@akbank.com

Küreselleşmenin ulusal ekonomiler üzerindeki en önemli sonuçlarından birisi doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını hızla artırması ve teknolojik gelişmeyi teşvik etmesidir: 1990'de dünya gayri safi milli hasılasının %8.5'i düzeyinde olan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının payı 2008'de %24'e yükseldi. Küreselleşme ve rekabetin artması bir taraftan teknolojide ilerlemeyi tetiklerken, diğer taraftan doğrudan yabancı sermaye yatırımları yoluyla ülkeler arasında yayılmasını da hızlandırmaktadır.

Bu kapsamda Türkiye'ye baktığımızda son yıllardaki ekonomik ve politik istikrar doğrudan yabancı yatırımların artışında önemli bir destek olurken,  1990-2000 yılları arasında yıllık ortalama 1 milyar  $'ın altında olan doğrudan yabancı yatırımlar, 2005-2009 yılları arasında toplam 70 milyar $'a ulaştı.

Türkiye'de yıllar itibariyle düşük maliyetli emek yoğun sektörlerden de orta-yüksek teknolojiye kayma yaşanmakta. Orta-ileri teknoloji içeren sanayi sektörlerinin ihracattaki payı 1990 yılında %15 iken, 2000'de %29'a, 2009'da ise %37'ye yükseldi. Bu oranın, 1990 yılından beri 2 katından daha fazla bir artışa tekabül etmekte birlikte, yetersiz olduğunu düşünüyoruz. 

Bu noktada yatırım ortamına baktığımızda; Dünya Bankası rekabet edebililik anketine göre Türkiye ilk %40 ülke arasında yer almakta. Globalleşen dünyada Türkiye'nin rakibi çok, uluslararası fonlara tüm ülkeler talip ve rekabet yüksek.Türkiye gerek yurt içi gerekse yurt dışı yatırımcıya cazip bir ülke olmak için ne yapmalıdır ?

Türkiye işçilik maliyeti daha düşük olan ülkelere göre katma değeri yüksek ürünlere ağırlık vermelidir: %37 olan orta-yüksek teknoloji ihracatının payı en az %50'ye yükselmelidir.

Özel sektörde yerleşmiş bir endüstri geleneği mevcuttur. Ancak orta-yüksek teknolojili ürünlerin payının artırılması için, KOBİ'lerin farklı finansman alternatiflerine yönelmeleri önemlidir.

Burada da halka açıklık kilit adım olmaktadır. KOBİ'lerin sermayelerini güçlendirmek için sermaye piyasalarına açılmaları ve verimliliklerini artırmaları gerekmektedir. Türkiye halka açıklık oranı ve piyasa değeri açısından gelişmekte olan ülkelerin ortalamalarının gerisinde kalmakta:  Örneğin: Brezilya milli geliri Türkiye'nin 2.5 katı iken borsası piyasa değeri açısından 4.5 kat üzerinde.

Bir diğer alternatif ise girişim sermayesidir. Düşük faiz ortamı, ilerleyen dönemde bu girişimleri destekleyecektir.

Teknolojik şirketlere yönelik risk sermayesi konseptinin geliştirilmesi, yatırımdan çıkış stratejileri konusunda mevzuatın geliştirilmesi: Örneğin küçük şirket borsalarının (over the counter tipi), belki yerel bazda, oluşturulması: Bu gelişmeler hem risk sermayesi şirketlerinin çıkış stratejisini sağlayacak, hem yatırımcıya hissedar finansmanı temin edecek hem de şirketlerin daha şeffaf bir yapıda faaliyet göstermesini sağlayacak.

Dünyada en fazla girişim sermayesi çeken 20 ülke arasında Hindistan, Çin ve diğer Doğu Asya ülkeleri var. Türkiye'de ise 2001-2007 (Haziran) arasında gerçekleşen yatırım miktarı 2.7 milyar $; işlem sayısı: 28. Hindistan 2001-2007 (Haziran): yaklaşık 20 milyar $; işlem sayısı: 1,200.

Dünyada rekabetin hızla arttığı bir ortamda devletin rolü, gerek yerli firmalara gerekse ülkeye yatırım yapabilecek potansiyel yabancı firmalara fikri mülkiyetlerin, hukuk düzeninin etkin işlediği enflasyonun ve faiz oranlarının düşük ve istikrarlı seyrettiği, nitelikli işgücü oranının arttığı, gelişmiş bir altyapı bir ortamı sağlamak olmalıdır.

Yerli teknolojinin geliştirilmesi için tüketicinin de yerli mallara olan güvenini artırmaya yönelik düzenlemelerin etkinleştirilmesi gerekiyor.

Ar-Ge'nin üniversitelerde sınırlı kalmayıp teknolojik know how olarak sanayiye yansıması ve bu sürecin daha etkin bir şekilde devlet teşviki ile desteklenmesi önemli. Bu şekilde yabancı sermayenin sadece düşük işcilik maliyetinden ziyade teknolojik know how'a gelmesinin özendirilmesi sağlanabilecektir.

OECD'nin en son verilerine göre Türkiye'de Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranı %0,7 ile OECD (%2,3) ve AB-27 (%1,8) ortalamalarının oldukça altında. Ayrıca Türkiye, Macaristan (%1), Çek Cumhuriyeti (%1,5) gibi birçok rakibin de gerisinde kalıyor. Daha yüksek katma değer üretebilmek için Ar-Ge harcamalarının artırılması ve inovasyona önem verilmesi gerekiyor. Bu bağlamda; Türkiye'nin genç nüfus avantajını tam anlamıyla kullanabilmesi için de hedefe yönelik eğitim kritik başarı faktörü. 

Sonuç olarak; artan uluslararası rekabet, gelişen piyasalarda yatırım fırsatları, olgunlaşmış bir piyasada şirket kurmanın getirebileceği yüksek maliyet ve teknolojideki gelişmeler global fonların yeni pazarlar aramasını getiriyor. Burada devlete önemli görevler düşmekle birlikte,  büyüyen KOBİ'lerimiz bu tür yatırımlar için fırsat oluşturmalıdır: Pazar potansiyelimiz, düşük faizli normalleşme sürecine giren ekonomimiz, genç nüfus avantajımız bu fırsatları oluşturmakta. KOBİ'lerin bu fırsatlardan yararlanmaları için; halka açıklık, şeffaf bilanço, verimli yönetim, kalifiye iş gücü ve inovasyona önem vermeleri kritik başarı faktörleri olacaktır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
2016 Beklentiler 07 Ocak 2016