“En büyük sermayen gayretin” dedi babam. Haklı çıktı

Emre ALKİN
Emre ALKİN PAYLAŞMASAK OLMAZDI emre.alkin@dunya.com

Bu hafta konuğumuz bir mücevher tasarımcısı. Batya Kebudi. Ailede hiç mücevheratla alakalı çalışan olmamasına rağmen bir anda bu sektöre girme kararı almış. Peki baba parasıyla mı? Hayır. “En büyük sermayen gayretindir” demiş babası. Biraz rahmetli Erdoğan Hoca’ya benzettim bu halini. Babam da böyle derdi. Batya Hanım bu motivasyonla dünyanın en seçkin organizasyonlarına katılma şansı elde etmiş. Sıkıntı çekmemiş mi hiç? Çekmiş tabii. Nişantaşı’ndaki mağazasında her şeyi Dünya Gazetesi için anlattı. Paylaşmasak olmazdı.

Baba mesleği değil, anladık. Babanız hiç mi yardımcı olmadı?

Aslında gazeteciydim ve o zamanlarda da babamdan ya da ailemden yardım görmeden çalışıyordum. Bir gün dergi kapandı. 2009 krizi başlamıştı ve iş bulmak kolay değildi. “Ne yapacağım şimdi” diye düşünürken, bir sabah uyandım ve kararımı verdim. Her zaman istediğim ve meraklısı olduğum işi yapacaktım: Mücevher tasarımcılığı. Hemen aileme anlattım. “Nasıl istersen” dediler. Elbette bu iş için sermaye lazım, para lazım vs. Babam “gayretinden başka bir şeye ihtiyacın yok” dedi.  Madem iş kuracaktım, kendi başıma yapacaktım. 

Yani moral verdi ama para vermedi…

Vermedi gerçekten. Bu beni çok kamçıladı. Tam altı ay sonra beni karşısına aldı. “Bak kızım, şimdi anladın mı? Paradan daha kıymetli olan gayretindir ve sen bunu kanıtladın” dedi. Gerçekten en az bütçeyle en fazla işi nasıl çıkaracağımı bu şekilde öğrendim.

“Kadınlara fırsat verilirse Türkiye’yi uçururlar”

Merak ettim. Nereden mezunsunuz?

Psikoloji mezunuyum.  Ama daha okul bitmeden bu işi yapmaktan vazgeçtim. Yazı yazmaya çok meraklıydım ve modayı çok seviyordum. Hürriyet Gazetesi bana okul oldu diyebilirim. Gazeteciliği orada öğrendim. Sonra dergide çalışmaya başladım. Bu arada hobi olarak takı tasarlıyordum kendime. Röportaj yaptığım stil sahibi insanlar, “Bunlar harika şeyler, nereden aldınız” diye sorduklarında “Ben tasarladım” diyordum. Kendisine de tasarlamamı isteyenler oldu. Dergi kapanınca hobimi iş haline getirdim. Bir yerde profesyonel olmaktansa kendi işimin patron olmaya eğilimliydim. İnsanın kendisini tanıması lazım. En azından seçeceği iş için.

Türkiye’de iş kadını olmak nasıl bir şey?

Türkiye, her konuda muhafazakar yaklaşan bir ülke. Ben de aile işinde çalıştım bir süre, ancak “kendi kanatlarımla uçmak istedim” hep. Hayallerimin işini yapmak istedim. “Onu yapma bunu yap” sözlerine maruz kalmamak için bu işte kendi networkümü yarattım. Aslında sanatçı olmayı isterdim hep ama ailem “aman kızım” dedi. Her zaman için görsel sanatlara eğilimim vardı. Farklı alanlarda çalışmış olmak beni bugünkü seviyeme getirdi. Ne de olsa Türk kadınıyım. Türk kadını zekidir ve yaratıcıdır. Fırsat verilirse Türkiye’yi sıçratacak bir potansiyele sahip diye düşünüyorum. 

Kuyum ve mücevherat sektörü kolay kolay dışardan geleni kabul etmez. Zorluk çektiniz mi?

Enteresan bir tecrübe oldu diyebilirim. Elbette ilk önce zorlandım. Kapalıçarşı’da atölyelere gittim. En çok duyduğum “Kızım boşver, sen paranı boş yere harcama, hep böyle geliyorlar sonra devam etmiyorlar” sözü oldu.  Altı ay sonra ustalardan biri “gözlerinizdeki inanç bizi de inandırdı” dedi. Zamanla herkes benim gayretimin bir parçası olmak istedi. Babam haklı çıktı böylece. Gayretim en büyük sermayem oldu. “Yine o kız geldi”  yaklaşımından “Batya Hanım geldi”ye dönüşmek gurur verici. Kazanıyorum ve kazandırıyorum. Önemli olan bu.

“Kapalıçarşı ruhunu kaybetmeden moderlik ile sentezlenmek lazım”

Kapalıçarşı sizde nasıl bir his uyandırıyor? Mücevheratta ne durumdayız?

İkinci sorudan başlayayım. Marka yaratma sürecinde çok geç kalmışız. Bunların sebebi sadece sektörel değil. Kültürel de. Rekabet de ciddi şekilde sertleşmiş durumda. Buna rağmen umudum var. Kapalıçarşı’nın ruhunu kaybetmeden modern çağa ayak uyduran tasarımları ürettikçe marka olmayı başaracağız. Bugün yerel ezgilerle küreselliği buluşturan sanatçılar dünyada söz sahibi oluyor. Mücevheratta da bunu yapmak mümkün. En azından ben, bunun için çalışıyorum.  Kapalıçarşı ise önemli bir çekim alanı. Oraya bir kere giden hep gitmek istiyor. Yerli veya yabancı kime sorsam herkes aynı şeyi söylüyor. “Burası bana iyi geliyor” diyorlar. 

Tasarım yaparken incelik nerede?

Öncelikle tasarımın “ergonomik” yani insan bedeniyle uyumlu olması gerekiyor. Kağıt üzerinde güzeldir ama uygulama aynı şekilde olmayabilir. Kullanılan materyeli iyi tanımak lazım. Ben çok tecrübeli ustalarla çalışıyorum. Yola çıkılan tasarımla ortaya çıkan sonucun farklı olmaması için iyi bir ekiple çalışmak lazım. Mesela titanyum üzerinde çalıştım bir ara. Bu tip çalışmalar kolay değil. İnsan vücüduna çok uyan ama şekil verilmesi zor olan bu madenle ilgili tasarımlardan oluşan koleksiyon epeyce ilgi gördü. 

“Koleksiyonların güzelliği kadar içlerindeki ruh da önemli”

En çok hangi tasarımcıyı beğeniyorsunuz?

David Yurman beni etkiliyor açıkçası. Kendi stiliyle marka yaratmış bir tasarımcı olduğu için ilgiyle takip ediyorum. Elbette büyük markalara da saygı duyuyorum. Ancak David Yurman’ı yaratcılığı için diğerlerinden ayırıyorum. Benim için koleksiyonların güzelliği kadar  içlerindeki ruh önemli. 

Müşterileriniz daha çok kadın mı erkek mi?

Net olarak söylemek gerekirse yüzde 60 kadınlardan oluşuyor. Ancak erkek müşteriler sevdiklerine, eşlerine güzel tasarımlar hazırlattırıyorlar. Herkes kendine özel bir yenilik arayışında. Çok keyifli tasarımlar ortaya çıkıyor.

En çok satışlar hangi dönemde zirve yapıyor?

Başka dükkanları bilemiyorum ama en çok yılbaşında artıyor satışlarımız. 

Ekmek var mı bu işte? 

Çalışan ve gayret gösteren için her sektörde ekmek var. Sadece yılmamak lazım. Ben gayet memnunum tasarımlarımın yarattığı katma değerden. 

“Louboutin için tasarladığım bileklik harika bir tecrübeydi”

Evlatlarınız bu işi yapsın ister misiniz?

Elbette isterdim. Ancak, “ne yapmak isterlerse onu yapsınlar” derim. Bu benim için çok önemli. Babam ve annem “seninle gurur duyuyoruz” diyorlar. Kendi ayaklarımın üzerinde durup, hayallerimi gerçeğe çevirdiğim için. Çocuklarım da bunu yapsın isterim. 

Duvarınızda ünlülerle çekilmiş resimleriniz var… 

Karl Lagerfeld’den Victoria Beckham’a, Christian Louboutin’den Adriana Lima’ya kadar birçok ünlü isim “Batya Kebudi” koleksiyonlarından bir parça edinmiş durumda. Gurur verici birşey tabii bu. Kendisi için tasarladığım bilekliği göstererek Christian Louboutin’in benimle çektirdiği resim beni hala duygulandırıyor. Unutulmaz bir andı. Karl Lagerfeld’den aldığım teşekkür mesajını da unutmam mümkün değil.

Kadın kadına rekabet nasıl?

Biz kadınlar bize karşı bir gelişme olursa tereddütsüz şekilde güçlerimizi birleştiririz. Ancak normal şartlarda en ciddi rakiplerim kadınlar. Birbirimize saygı duyarız ama mücadele ederiz. 

Teşekkür ederim.

Ben de Dünya Gazetesi okuyucularına buradan sevgi ve saygılarımı sunuyorum. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar