Enflasyon gelişmeleri geçmiş kazanımları tehdit ediyor

Orkun GÖDEK
Orkun GÖDEK Bakış Açısı

TÜİK tarafından Mart ayı enflasyon rakamları açıklandı. Gerek tüketici, gerekse de üretici tarafında fiyatlar genel düzeyinin artışı tüm hızıyla devam ediyor. Son üç yılın enflasyon ortalamasının %7-8 bandına sıkıştığından ve Merkez Bankası’nın kendi belirlediği orta noktadan ne denli uzaklaştığından dem vurduğumuz günleri arar olduk. TÜFE için çift hane oluşum beklentisi Nisan ayı gibi beklenirken Şubat ayı verisi ile karşımıza çıkmıştı. Şimdi yeni risk çift hanede beklenildiği üzere yılın ikinci yarısı itibarıyla çözülme olup olmayacağı konusu.

Ülkenin bir kesimi enflasyonun çift haneye yükselmesi ile birlikte yeniden geçmişi hatırladı ve zaman kaybettiğimiz yılları sorgulamaya başladı. Diğer kesim ise –içerisine müsaadenizle kendimi de ekliyorum- zaten uzun zamandır durumun gidişatında problem olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Atladığımız nokta şu; gıda fiyatları ya da kur geçişkenliği konuları elbette ki enflasyon için ciddi nedenler. Ancak yılların mücadelesinin ardından 2000’li yılların ortasında sağladığımız tek hane enflasyon başarısının ardından algıda mücadele yeteneğimizi kaybettik. Toplumun her kanalı nezdinde enflasyon sorununun bir şekilde çözüldüğü gibi yanlış bir algı oluştu. Esasen bugün bu yanlış düşünce tarzının negatif yansımalarını takip ediyoruz. Bana göre kur gelişmeleri, gıda fiyatları ve zamanında uygulanması gerektiği halde göz ardı edilen para politikaları listede alt sıralarda yer almakta.

Gelin durumun vahametini rakamlar ile ifade etmeye çalışalım. Mart ayında tüketici fiyatlarının genel düzeyindeki aylık artış rakamı %1,02 oldu. Bir önceki yılın aynı dönemine göre değişim ise %11,29 düzeyinde gerçekleşti. Yıllık rakamın anlamı şu; Ekim 2008’de görülen %11,99’dan bu yana en yüksek seviye. Yani, TÜFE açısından son 8 yılın en kötü performansını sergilemekteyiz. Fiyatların genel düzeyindeki yükseliş Ağustos 2016’da görülen %0,29’luk gerilemeden bu yana devam ediyor. Eylül 2016 – Mart 2017 arasında kümülatif enflasyon artışı %8,07. Son 12 ayın toplamı ise %10,77. TCMB’nin Ocak ayında yayımladığı Enflasyon Raporu’na göre 2017 yıl sonu beklentisi orta noktada %8,0.

Tüketici cephesindeki fiyat artışının sürekliliği bir süredir konuşmayı göz ardı ettiğimiz ÜFE tarafında daha ciddi bir boyutta gerçekleşmekte. Mart ayında %1,04, yıllık bazda ise %16,09 yükseliş gözlendi. Kur etkisinin fiyatlara geçişkenliğini bu tarafta daha net görmek mümkün. Fiyatlar, Şubat 2016’daki %0,20’lik düşüşten bu yana yukarı yönde seyir içerisinde. Mart 2016 – Mart 2017 arasındaki kümülatif değişim %15,09. TÜFE-ÜFE spreadi Aralık 2016’dan bu yana eksi veriyor. Son olarak benzer görüntü Ekim 2014 döneminde -1,13 % puanlık gelişim ile gözlenmişti. Söz konusu dönemde yıllık ÜFE %10 seviyesinin hafif üzerindeydi. Bugün spread -5,07 % puana dek genişledi. Maliyet baskısı üzerinden tüketici fiyatlarının etkilenme riski de gelecek açısından masada durmaya devam ediyor.

Enflasyon açısından bir olumsuz görüntü de çekirdek kalemler için geçerli. Para politikası ile doğrudan yönetebilme imkanına sahip olduğunuz çekirdek endeks olarak tanımlanan B ve C kalemlerinde de yukarı yönlü oluşum devam ediyor. C endeksi, enerji, gıda ve alkolsüz içecekler, alkollü içkiler ile tütün ürünleri ve altın hariç TÜFE’yi ifade ediyor. Yani, volatiliteden uzak, tercih ettiğiniz para politikası kararları ile yönlendirebileceğiniz grup olarak tanımlanabilir. C endeksinin son 6 aylık kümülatif gelişimi %5,27 artış şeklinde. Mart ayı itibarıyla yıllık performans ise %9,46. Görüldüğü üzere olumsuz enflasyon gelişimi burada da söz konusu.

Yıllık ortalama TÜFE 2012 – 2016 döneminde en düşük %7,49, en yüksek %8,94’ü gördü. Bahse konu süreçte TCMB’nin enflasyon hedefi yıllık %5 seviyesinde bulunuyordu. 2012’de ortalama sepet kur 2,06 iken 2016’da 3,18’e, 2017’nin ilk 3 ayında ise 3,81’e yükseldi. Bugün konuştuğumuz olumsuz enflasyon görünümünün nedenlerini geçmişte aramak daha sağlıklı. Ocak ayından bu yana TCMB tarafından TL’deki açığa satış baskısını terse çevirmek adına bir takım adımlar atılıyor. Fonlama maliyetinde %8,30’lu rakamlardan %11,50’ye geldik. Aradaki fark de facto olarak 320 baz puan faiz artışı demek. Kuvvetle ihtimal bozulan enflasyon görünümüne paralel Nisan ayı PPK toplantısında Geç Likidite Penceresi (GLP) borç verme faiz oranında yukarı yönlü güncellemeye gidilecek ve sıkı duruş bir süre daha korunacak. Zaten korunması konusu da bir nevi zaruret. Yılın ikinci yarısında baz etkisi kaynaklı bir nebze nefes alma durumu enflasyon için söz konusu olabilir ama sürdürülebilirliği konusu bence tartışmalı. Beklentiler gelecek açısından da bozulmaya işaret ediyor. Şayet %7-8 bandındaki ortalama enflasyonu çift hanelere taşıyacak olursak 2000’li yıllardaki kazanımların büyük kısmını geri vermiş oluruz. Bu da ekonomide momentum kazanmak için gösterdiğimiz tüm çabaları zora sokacak bir durum olur. Sıkı para politikası büyümede bir miktar kaybın kısa vade için göze alındığı, orta-uzun vadede ise yeniden dengeye oturan fiyatlar ile birlikte büyümenin hızlanması anlamına geliyor.

Yakın dönemde enflasyon açısından yaptığımız hatalardan birisi de Merkez Bankası’nı mücadelede yalnız bırakmak oldu. 2010 sonrası üstlenilmek zorunda kalınan çoklu mücadele ile birlikte finansal istikrar ve büyüme odaklı politikalar enflasyona gerekli ilginin gösterilmesine engel oldu. Kadrolarda enflasyonla mücadele konusundaki yorgunluk da bugün karşı karşıya gelinen durumun ortaya çıkmasına zemin hazırladı. Büyüme & fiyat istikrarı ikilemi yeryüzünde farklı noktalarda sürekli tartışılıyor. Tercih, politik duruşun vereceği karardır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
ECB hamleleri ve riskler 14 Eylül 2019
GOÜ heyecanı her yerde 07 Eylül 2019
Beklemekle oluyor mu? 17 Ağustos 2019