Enflasyon tartışması üzerine

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Fiyat istikrarını sağlama görevinin Merkez Bankalarına bırakılmasının nedeni politikacılar, daha doğrusu iktidarı elinde tutan politikacıların tutumları. Onların hesapsız, kitapsız tavırları, seçim kazanmak amacıyla yürüttükleri politikalara bir kısıt getirmek amacıyla kurala dayalı para politikasına geçildi.   

2000’li yıllara girilirken, enflasyon hedeflemesi bir kural olarak Yeni Zelanda’dan başlayarak uygulamaya girdi. Bu uygulama Taylor’un çalışmaları ile birlikte teori haline bile getirilmeye çalışıldı. Ancak özünde enflasyon hedeflemesi, klasik iktisadın parasalcı yaklaşımının farklı görünümünden başka bir şey değil. Yani enflasyon yine parasal bir olgu. Hedefleme parasal genişleme için kriter getiriyor.

Enflasyon hedeflemesi kriz öncesi  fiyat istikrarını sağlamak için olmazsa olmaz olarak sunuldu. Dikkat edilirse enflasyonu aşağıya çekmek için değil, fiyat istikrarı için diyorum. Çünkü enflasyon hedeflemesinin asıl amacı fiyat istikrarının sürdürülmesi.  Genel kabul gören bu bakış açısı, krizle birlikte yıkıldı. ABD ve Japonya ile başlayıp, AB ile devam eden parasal genişleme sonrasında faiz oranları minimum düzeylere inerken, enflasyon oranı yükselmedi. Hatta 2015’de parasal genişleme Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Japonya Merkez Bankası’nın (BoJ) aldığı son kararlarla tavan yapacak gibi duruyor. ECB 1 trilyon Euro’luk, BoJ’da 670 milyar dolarlık parasal genişlemeye gidecekler. Her iki bankanın amacı bu yolla tekrar ekonomilerinin büyüme trendine girmesi, yani fiyat istikrarı değil, büyüme oranında istikrar. Bu kararlar bile Merkez Bankalarına sadece fiyat istikrarı görevi veren politikaların çöktüğünü göstermekte. Kriz Merkez Bankalarını Tennessee Williams’ın Sırça Köşk’ünde indirdi.

Merkez Bankalarının işlevindeki bu değişim, gelişmiş ülkelerin politikacılarını yakaladık bu Merkez Bankasını, yıllardır süregiden bu bağımsızlık havalarını elinden alalım noktasına götürmedi. Yine kurallar (farklılaşarak) devrede, yine Merkez Bankasının bağımsız olması görüşü egemen. Çünkü uzun dönemde ihtiyari politikaların (duruma göre) sorun çıkartacağının farkındalar.

Bizim gibi kimi ülkelerde ise yeni ekonomik koşullar  politikacıları heveslendirdi. Onlar zaten kurallardan rahatsızlardı. Hatırlıyorum, AKP ilk iktidara geldiğinde bazı milletvekilleri şöyle konuşuyordu “halk bizi seçti, ne demek bağımsız Merkez Bankası”. O zaman da,  şimdi olduğu gibi TCMB faizleri indirsin, ekonomi büyüsün diyorlardı. Hayatta eline bir makro iktisat kitabı almamış olanlara, kim öğretti ise bu cümleyi sürekli tekrarladılar. Neyse ki, TCMB’ye bulaşmadan büyüme oranı %5’leri geçti de, sesleri kesildi. Şimdi yeniden bu sesler yeniden yükseliyor. Çünkü büyüme oranı  %3’ün altına indi. Keşke %5’in üzerindeki büyüme oranının iyi analiz edilse idi,   Türkiye’deki yüksek büyüme oranının geçici olduğu, uluslararası likidite bolluğundan kaynaklandığı görülse idi, faktör verimliliği artırılmadan, enerji sorunu çözülmeden, sanayi sektöründe yapısal dönüşümü sağlamadan, eğitimde gerçekçi reformlar yapılmadan sürdürülebilir büyümenin sağlanmayacağının farkında olunsa idi. 

Şimdi TCMB’ye, senin görevin aynı zamanda büyüme oranını artırmaktır demek, büyüme olgusunu hafife almaktır. Çünkü faizler düşer, yatırımlar artar, sonra büyüme olur düşüncesinin, mevcut ortamda geçerliliği yok. Yani faizler düşse de, bu ekonomi %5’lerin üzerinde büyüyemez. Hızlı büyüme sadece para politikası ile mümkün olmuyor, tıpkı enflasyonun her zaman ve her durumda parasal bir olgu olmadığı gibi.

O çok övülen halkımızın bir kesimi, kendinden olmayan, kendi gibi olmayanları öldürmeye devam ediyor. Halka ahlak dersi verip, sokağa kadının ne zaman çıkacağını, ne zaman güleceğini karar verme yetkisini kendilerinde görenler Özgecan için ağlıyor. Bu tavırları için bir tanımlama var, fakat biz onların düzeyine inmeyelim. Işıklar içinde yat Özgecan, ışıklar içinde yat Nuh Köklü.   

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019