Epistokrasi, meritokrasi ve demokrasi

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Geçen hafta ‘ileri görüş’ konusunu işlerken geleceğin senaryolarının yazılmasının ‘başarı’ için ne kadar önemli olduğunu ve bizim sanki doğuştan kazanılmış bir maharet veya şans olarak yorumladığımız ‘ileri görüş’ sahibi olmanın bir yerde yapılacak çalışmalar sonucu kazanılabilecek bir özellik olduğunu yazmıştım. Türkçesi ileri görüş sahibi oldukları için ‘başarılı’ olduklarını gördüğümüz kurumların bu özelliği tesadüflere ve Tanrı’nın hikmetine bırakmadan da emek sarf ederek kazanabileceklerini yazmıştım. Literatürden de bu amaçla yapılabilecek bazı çalışmalara örnekler vermiştim. Bu hafta bu işi kimler yapacak? sorusu çerçevesinde örgütsel sistemler hakkında bir sohbet yapmak istedim.

Lider (veya liderler) elbette kişilerdir. Bu kişiler tahsilli, çok zeki, akılsız, sert, suskun, yakışıklı, edepli, edepsiz, ukala, uyumlu, yani, aklınıza bir insanı tanımlamak için ne kadar kelime geliyorsa kullanabilirsiniz. Ancak, bir örgütü tanımlarken tahsilli örgüt, zeki örgüt, uysal örgüt, edepli örgüt falan demezsiniz. Bunlar bir örgütü tanımlayacak sıfatlar değillerdir. Mecazi anlamda kullansanız bile dinleyenler örgütü değil, örgütte çalışanları tanımladığınızı anlarlar.

Örgütü yöneten kişi veya kişilerle örgütleri birbirlerinden ayırmanın önemine senelerdir dikkat çekiyorum. Bu konuda defalarca yazdım, kitaplarımda vurguladım. Nasıl bir şoförle onun sürdüğü arabayı birbirine karıştırana dangalak derseniz, örgütü yöneten kişilerle örgütü birbirine karıştırana da şaşkın demelisiniz. Bu ayırım iyi yapılmazsa örgütleri yönetecek kişilerin seçiminde kullanılan yöntemlerle örgüt sistemlerini birbirine karıştırırsınız ki bu büyük hata olur. Örgütlerin tanımında kullanılabilecek vasıflara ait kelimeler aynı zamanda örgütlerin sistemlerini de tanımlamakta kullandığımız kelimelerdir.

Söz gelimi, biri “Bizim şirket demokratik bir şirkettir” derse bundan ne anlarsınız? Malum, demokrasi sözünün etimolojik kökeni “demos” (halk) ve “kratos” (egemenlik) kelimelerine dayalıdır. Bu tanımdan beş aşağı beş yukarı bu örgütte kararlar alınırken herkesin karar katıldığını, eşit söz hakkı olduğunu falan anlarsınız. Bir başkası “Şirket tam bir otokrasi” derse (ki çoğu kişi diktatörlük kelimesini kullanır) bundan Yunanca tek güç anlamına gelen autokráteia kelimesinden türetilen tek veya az sayıda kişinin mutlak egemenliği altında bir örgüt anlarsınız.
2016 yılında Georgetown Üniversitesi öğretim üyelerinden Jason Brennan demokrasi aleyhine bir kitap yazarak herkesin kararların alımında söz sahibi olduğu demokratik düzenlerin şişirilmiş düzenler olduğunu, Dünya’dan habersiz yönetilecek sistemler hakkında hiç bir bilgisi olmayan kişilerin bu sistemleri yönetmek için insan seçmelerinin zararlarını, cahil cühela takımının kararlar ve sonuçları hakkında en ufak bir bilgi ve eğilim sahibi olmadıklarını ve bu sistemin sonuçta sanıldığı kadar yararlı olmadığını yazdı.

Brennan cahil insanları kandıran şarlatanları karar verici olarak başa getiren demokratik sistemlere eleştiri getiren filozof Plato ve “Dağdaki çobanla benim oyum bir mi?” diye soran ünlü modelimizin söylediği şeyi kitap yapmış (bu özelliğe sahip akademisyenlere hayranım). Brennan Plato ve model hanımdan farklı olarak bir öneri de getirmiş. Örgütlerde herkesin kararlara eşit ağırlıklı katılması yerine epistomolojik bir yapı önermiş. Bu kelime de eski Yunanca bilgi anlamına gelen epistḗmē ve yine eski Yunancadan güç, egemenlik anlamına gelen kratía kelimelerinden üretilmiş. Bu görüşe göre örgütlerde karar vereceklerin seçiminde ve kararların alınmasında sadece ‘bilgili’ kişiler rol oynamalı öyle herkes bu konuda yetkili olmamalıymış. Bu kavramın daha geniş kapsamlısı Latince mereō ve kratía kelimelerinden üretilen meritrokrasidir. Meritrokrasilerde karar vereceklerin seçimi dahil kararlarda yetenekli, gayretli ve başarıları kanıtlanmış kişiler söz sahibidirler. Bu kavram Türkçemizde genellikle liyakate dayalı sistemler olarak tanımlanırlar.

[1] Jason Brennan, Against Democracy, Princeton University Press, 2016

Plato ile Brennan arasında Mill var. 19. Yüzyıl filozofu John Stuart Mill kararların alınmasında eşit oy yerine insanların işlerine göre oy hakkı önermişti. Mill’e göre profesyoneller ve diğer eğitimli kişiler altı, çiftçi ve tüccarlar dörder, nitelikli işçiler ikişer ve niteliksiz işçiler birer oy sahibi olacaklardı . Brennan güzel yazmış doğrusu. Örgütü yönetenler ne kadar dangalak olurlarsa olsunlar eğer örgüt bir epistokrasi veya meritrokrasi olarak kurulmuş ve bunu sağlayacak, garanti altına alacak kontrol sistemleri ve dengeler yerlerine oturtulmuşlarsa elbette epistokrasi ve meritrokrasi kulağa çok cazip geliyor. Bu fikre itiraz edenler ayıp ediyorlar diyebiliriz.

İki konuyu birbirinden ayıralım. Önce örgütü yönetecek kişinin seçimi. Elbette örgütü babasından miras almış patrona diyecek bir şey yok. Hani var ya seçilmiş atanmış tartışması. Krallar, miras sahipleri falan atalarınca atanıyorlar. Seçilmiş yöneticilerin seçilme sistemleri epistokratik ve meritrokratik olursa daha iyi olur gibi geliyor insana. Bu seçim yapıldıktan sonra lider veya liderler eğer örgüt epistokratik ve metritrokratik bir örgütse onu öyle yönetmekle yükümlendirilirler. Açık ve rasyonel değil mi? Peki bu örgütlerde kararlar ‘bilenler’ ve ‘yetenekli, gayretli ve başarıları kanıtlanmış’ kişilerlerce mi alınacak? Teoride öyle. Bundan daha iyisi can sağlığı. Düşünsenize bir örgüte giriyorsunuz ve kararlar ‘bilenler’ tarafından alınıyor. Eh! Biliyorlar ya bunlar saçma sapan, uçuk kaçık, etik olmayan kararlar almazlar. Her ne kadar epistokrasi ve meritrokrasi gibi fikirler tatlarından yenmez gibi geliyorlarsa da bu sistemlerin sorunları çözeceğini sanmak safdillik olur.
Söz gelimi geçen hafta bahsettiğim ‘ileriyi görmek’ konusundaki çalışmaları yürütecek ekibin seçimi. Bu ekibe teyze kızınızı, amca oğlunuzu, size en fazla yağ çekeni atarsanız ileriyi belki görürsünüz. Epistokratik sistemlerde bu ekibe bilenleri bulacaksınız. İyi de kim bunlar? Kim seçecek. Bileni bulmak ve seçmek için daha iyi, en azından bilenler kadar bilmek gerekir. Bu seçim sanıldığından çok daha zordur.

Bir sorun daha var diyelim ki testler geliştirildi. Bilenleri ve liyakat sahiplerini seçmek için mükemmel bir test icat ettiniz. Burada da bir sorun var. Bilginin ve liyakatin kriterleri devamlı değişir. Ben çocukken erkek aslanın uzun yeleli olduğunu biliyorsanız “Amma bilgili çocuk” derlerdi. Şimdi bir çocuk bunu bilmiyorsa “Ayıp” diyorlar. Durum böyleyken bir zamanlar ‘bilen ve liyakat sahibi’ olarak testi geçmiş biri bu kriterler değişince tekrar sınava mı girecek? Çakarsa ne olacak? Kovacak mıyız?

Sorunlar burada da bitmiyor. Bildiği için seçilen kişinin verdiği kararlar bir bilenin kararlarıdır. “Bu karar yanlış” diyenlere ne olacak? Bilen kişi haklısınız dese bir türlü haksızsınız dese bir başka türlü. “Ben bilirim” diyen kişi kafadan epistokratik değil otokratik bir tavır sergilemeyecek mi? Bilenlerin yönetiminin epistokrasinin ruhuna aykırı olan bir otokrasiye dönmesi işin, popüler bir deyimle, fıtratında olduğuna göre bu nasıl engellenecek? Ya bilmeyip de has bel kader bilen biri olarak seçilmişleri ne yapacağız? Ya da bildiğini sananları nereye koyacağız? Bu demin değindiğim sorunun aynı bileni kim seçecek? El cevap daha iyi bilen. Bileni kim denetleyecek? El cevap: Daha iyi bilenler. Bu, eski deyimle bir fasit daire yani bir kısır döngüdür. Buna yazında epistokrasi fasit dairesi diyorlar. Sizin anlayacağınız, bir çok fikir gibi epistokrasi ve meritrokrasi fikirleri de uygulaması o kadar kolay fikirler değiller. Siz yine de Churchill’in dediği gibi bunlar iyi fikirler değiller ama diğer fikirlerden da iyiler deyin ve...
Sağlıcakla kalın

[2] Mill o zamanlar için devrimci bir fikir olan kadınlara da eşit oy önermişti. Bunu kadınlarla erkeklerin eşit olduklarına inandığından değil, tahsilli kadınların tahsilsiz erkeklerden daha iyi olacağına inandığından yapmıştı. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019