Fed belirleyici konumda

Fatma MELEK
Fatma MELEK PİYASA GÖZÜYLE fatma.melek@akbank.com



Fed'in varlık alım programını ekonomik veriler projeksiyonlarla uyumlu olduğu takdirde bu yılın sonlarına doğru azaltacağını açıklamasının ardından (22 Mayıs ve 19 Haziran) gelişmekte olan ülke varlıklarına gelen hızlı satış dalgası kısmen biraz sakinleşti. Her ne kadar Fed para politikasını “sabit bir plana” göre değil ancak “veri akışına bağlı olarak” ayarlayacağını belirtiyorsa da ilk piyasa tepkisi sert oldu.
Varlık alım programının azaltılmasının 2014'ün ilk yarısında da sürdürülerek 2014 ortalarında bitirilmesi planlanıyor. 2014 ortalarında gelindiğinde ise, işsizliğin %7 seviyesine gerilemesi, büyümenin daha da iyileşmesi ve enflasyonun ise %2 hedefine yakınsayacağı öngörülüyor. 
Önümüzdeki dönemde  piyasalarda “yeni normal”i  ABD'den gelecek olan makro veriler ve buna bağlı olarak ABD 10 yıllık faiz getirileri belirleyecek. Fed'in para politikası rotası da tamamen gelecek ”veriye bağlı” olmayı sürdürecek. Büyüme, işsizlik ve enflasyondaki seyre bağlı olarak Fed aksiyon alacak. 
Varlık alım programı tamamlansa ve ekonomik toparlanma  güçlense dahi Fed, destekleyici para politikasına devam edecek. Faizlerde artış için bir gösterge de işsizlik oranının %6.5 seviyesine düşmesi. Bu düşüşün 2014 sonu veya 2015 başında gerçekleşmesi bekleniyor. Dolayısıyla  politika faizinde ilk artırım adımının atılması 2015 yılı içinde olacak. Faiz oranlarında normalizasyon süreci zaman alacak.
Halihazırda ABD'den gelen veriler olumlu bir gidişata işaret ediyorsa da bu gelişmelerin ne derecede projeksiyonlarla uyumlu gerçekleşeceği bekleyip görülecek.  Bu da piyasalarda risk alma iştahını etkileyecek; dolayısıyla görece sermaye akımlarının daha oynak seyredeceği bir döneme girdik diyebiliriz. Ancak ABD 10 yıllık faizlerde %1.6 seviyelerine dönme olasılığı çok azaldı. ABD tahvil getirilerinin oynak ancak kısa  vadede (3-6 ay)hafif aşağı yönlü bir seyir izlemesi mümkün.
Türkiye bu süreçte nasıl performans gösterdi: Bernanke'nin açıklamasını takiben Türkiye'nin diğer gelişmekte olan ülkelerden negatif ayrışmadığını söyleyebiliriz. Kurlara bakıldığında; 22 Mayıs – 2 Temmuz arasında TL'nin $'a karşı %4.5 değer kaybettiğini görüyoruz; Brezilya, Rusya, Polonya, Macaristan, G. Afrika, Hindistan ve Endonezya'dan oluşturduğu 7 ülkenin yerel para birimlerinin ortalama dolar karşısındaki değer kaybı ise ortalamada %4.7.
Hisse senedi piyasalarına baktığımızda BIST-100'de bu dönemdeki değer kaybı %18, gelişmekte olan ülkeler (GOU) ise ortalamada %7 değer kaybettiler. Ancak bu gelişmede BIST-100'ün önceki bir yılda (Mayıs 2003/Mayıs 2012) %63 oranında değer kazandığını, bu oranın GOU'da  ortalamada %17 olduğunu belirtmekte yarar var. Dolayısıyla daha büyük bir düzeltmenin gelmesi normal. Türkiye kredi notundaki artış ve ekonomideki yeniden dengelenme süreci ile birlikte geçtiğimiz yıl  dieğr GOU'lardan pozitif ayrışmıştı.
Faizlere baktığımızda ise benzer bir tabloyu görüyoruz.  Türkiye'de 10 yıllık devlet tahvili faizlerinin 22 Mayıs -2 Temmuz arasındaki artışı 209 baz puan (%8.22) ancak önceki bir yılda 300 baz puan ile çok daha hızlı düşüş göstermişti. Mayıs- Temmuz arası GOU'larda tahvil faizlerindeki artış ortalamada 80 baz puan olurken, ondan önceki bir yıldaki düşüş 157 baz puan olarak gerçekleşti.
Sermaye akımlarındaki oynaklığın yol açtığı kritik gösterge kurlardaki seyir: Kurlarda kalıcı bir %10'luk artış enflasyonu 1,5 puan artırıyor. Kurun baz seviyesini 1.80 olarak kabul edersek gelinen 1,90-1,94 seviyesi yaklaşık %7,5'lik bir değer kaybına işaret ediyor. Kalıcı olduğu takdirde, enflasyonda %1,2'lik bir artışa tekabül edebilir.

 


 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
2016 Beklentiler 07 Ocak 2016