“Flaş, flaş, flaş: Değerlerimiz tehlikede”

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ tandogan2007@gmail.com

Bir eğlence kanalı

“Ben televizyonda sadece belgesel seyrederim” demeyeceğim. Uzaktan kumandayı alıp gezinmeye başladığımda bazen gözüme çarpan şeylere de takılıyorum. Örneğin, zaman zaman takıldığım bir TV kanalı var. Yer yerinden oynasa, dünya yansa, bir karış yerleri yanmadan, yaşamaya devam eden, hep oynayan bir grup var orada; hiçbir şeye aldırmadan oynayan bir grup. Belki de yaşamın sırrına ermişler. İşte böyle olmalı, olaylardan olumsuz etkilenmeli deyip seyrediyorum bu kanalı; bir de ülke gerçeklerinden kopmamak için. Orada sanki tüm ülkeyi görüyorum. Örneğin, bir keresinde gördüğüm sahneyi unutamam: Önde katıksız bir Türk halk müziği sanatçısı türkü söylüyor. Yanında her yemeğe ketçap koyan biri gibi, her havaya “Angara’nın bağları” havası ritmiyle ile oynayan sunucu; arka planda zenneler (kadın kıyafetinde erkek dansçılar). Arkada bir platformda beyaz çizmeli ve mini etekli iki kadın dansçı. İşte size bir Türkiye mozaiği… Bir ekrana koca ülkeyi başka nasıl sığdırabilirsiniz(!).

Bir yarışma programı

Zaman zaman takıldığım programlardan birisi de bir yarışma programı. Seyretmemişler için anlatayım. Programa her hafta beş yarışmacı katılıyor. Her bir yarışmacı kendi evinde yemek yapıyor ve diğer yarışmacılarla birlikte yiyorlar. Yemek sırasında o günkü yarışmacının yemekleri ve konukseverliği için yorumlar yapılıyor. Yemek sonrasında yarışmacılar o günkü yarışmacıya, birbirlerinden habersiz not veriyorlar. Beşinci günün sonunda her bir yarışmacıya kimin ne not verdiği açıklanıyor. En çok puan alan, para ödülünü kazanıyor. Yemek için yapılan alışverişten, yemeğin yapılmasına kadar her şey kayıt edilip programda gösteriliyor. Programın bir görünen sunucusu, bir de görünmeyen “Dedikodu kumkuması” var. Dedikodu kumkuması, yarışmacıların birbiri hakkındaki sözlerini aktarıyor. Bir noktada “Doğrucu Davut”u oynuyor; ama sanırım programın formatı gereği ortalığı karıştırıyor; çekişmeleri şiddetlendiriyor.

Bu programda yer alan yarışmacılar çok değişik sosyo-ekonomik alt-yapılardan geliyorlar. Kişilerin çoğu bu yarışmaya o konulan ödülü kazanmak, ya da kendisini denemek için katılıyor. Belki kendini TV’de gösterip, bundan bir kazanım elde etmek isteyenler de var. Belki de bazı yarışmacılar, sırf rol yapmaları için, bu programın yapımcıları tarafından seçiliyor. Bütün olumsuz koşullara rağmen bile, programlarda gördüğümüz tipler, yaşanan tartışmalar, sergilenen davranış biçimleri toplumumuzun bir yansıması. Trafikte, alışverişte, metroda, otobüste, kısaca insan olan her yerde benzer manzaralara rastlıyoruz. Bu da bize nasıl bazı değerlerimizi kaybettiğimizi ve nasıl bir hastalıklı topluma doğru hızla gitmekte olduğumuzu gösteriyor. Ve işte bu çok ürkütücü. Bu programdan edindiğim gözlemler örneğinden yola çıkarak bunları dile getirmek istedim.

Gözlemlerim

Gözlemlediğim sorunlardan birisi, genel bir sabit fikirlilik; cahillikle daha da kemikleşen sabit fikirlilik ve önyargı. Örneğin yarışmacı, yediği yemeği eleştiriyor. Ancak yemeğin sadece kendi bildiği gibi yapılacağını sanıyor. Ya da daha tatmadan, önyargı ile yemeği kötüleyebiliyor. Dogmalarla sivrilmiş, adeta kıvrımları düzleşmiş beyinden çıkan bir anlayış.
Ülkemizde gittikçe kararan bir şey de vicdan. Evet, herkes en yüksek puanı alarak yarışmayı kazanmak istiyor. Bunun için bazılarının stratejisi, diğerlerine çok düşük puan vermek. Bu, bir koşuda başkalarına çelme takmak gibi bir şey. Yarışmacıların kendi rakiplerine not vermesi, bu yarışma formatının en zayıf yanı. Ancak, “İnsaf da dinin yarısı” denir. Bazıları diğer yarışmacılara insafsızca çok düşük puan veriyorlar. Ama vicdanı ile puan verenler kaybediyor. Eğer bir toplumda vicdanlar kararırsa, arsızlar, zorbalar, namertler kazanır; vicdanlılar, namuslular kaybeder. Sonunda zorbalığın ve adaletsizliğin hüküm sürdüğü bir topluluk oluruz
Yarışmacılar, puanlarını diğer yarışmacıların haberi olmadan veriyorlar; ancak her şey kayıt ediliyor ve gösteriliyor. Buna rağmen kişiler puanlamada haksızlık yapıyorlar; diğer yarışmacılar hakkında kötü konuşuyorlar. Her şey ortaya çıkınca da utanmıyorlar. Toplumumuzda kaybolmaya yüz tutan bir diğer insanlık değerinin, utanma duygusu olduğunu görüyorum. Siyaset cephesinde bu süreç tamamlanmak üzere. Örneğin, görüntülü, sesli kayıtlara rağmen, bazı siyasilerin çıkarlarına göre nasıl değişik yüzler sergilediklerine, dünkü tükürdüklerini bugün yaladıklarına ve yukarda sözünü ettiğim eğlence kanalının dansçılarından daha kıvrak olduklarına tanık olmaktayız.

Yarışmaya katılanların arasında bazen büyük yaş farkları olabiliyor. Bu durumda da kuşaklar arasındaki farklılıkları gözleme imkânınız oluyor. Yaşlılara saygının, küçüklere sevginin gittikçe eksilmiş olduğuna tanık oluyorsunuz. Yarışmacıların güle oynaya, güzel yemekler yiyerek vakit geçirecekleri bir program olacakken, masa bazen kurtlar sofrasına dönüyor. İnsanların birbirini yemesini görüyorsunuz ki, “programın adı bilerek mi konmuş*” diye merak ediyorsunuz. Halbuki toplulukları bir arada tutan en önemli harç, sevgi ve saygıdır. Bunlar yoksa, insan topluluğu bir vahşi güruh olur.

Sonuç;

Eskiden de fazla TV seyretmezdim, çoğunlukla haber programları izlerdim. Ancak Pinokyo tipi uzayan burunları gördükçe kendimi şimdi başka programlara verdim. Seyrettiğim bir yarışma programından esinlendiklerimi de yukarıda sizlerle paylaştım. Aslında toplumu yansıtan bu tür programların “Flaş, flaş, flaş: Değerlerimiz tehlikede” başlığı ile verilmesi ve bizim de bu tehlikeleri görmemiz gerekir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sülale boyu nepotizm 24 Ekim 2019
Müşteriden misafire 12 Eylül 2019