Geleceğin ekonomi modeli: Kapsayıcı piyasalar

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

Son on yıl, toplumsal açıdan farklı gelişmelere sahne oldu. Twitter gibi sosyal ağların gelişmesi, Arap Baharı, Suriye’de iç savaş, artan mülteci sorunu, Paris’te imzalanan İklim Değişikliği Anlaşması bunlardan ilk akla gelenler arasında. Sosyal meselelerin karmaşıklığı ve çok boyutluluğu karşısında, dönemsel ve bütçeye bağlı olan bağışlar, sosyal sorumluluk projeleri ve sponsorluklar kalıcı ve sürdürülebilir çözümler üretemez hale geldi. Kapsamlı, derin ve sistematik bir değişim yaratacak çözümlere duyulan ihtiyaç artmaya başladı. Bu noktada da sosyal inovasyon toplumsal bir ihtiyaç olarak hızla yükselişe geçti.

Avrupa Komisyonu Sosyal İşler İnisiyatifi tarafından hazırlanan bir rapora göre bugün Avrupa’nın GSYH’nın yüzde 10’u sosyal ekonomiden geliyor.

SIX Wayfinder, sosyal inovasyon ekosistemini anlatıyor

Sosyal etkinin arttırılması için şirketlerin, kurumların, devletin ve bireylerin sosyal inovasyon ekosistemine dahil olması şart. Böylece birlikte çalışıp ortak aklın gücünü ortaya çıkarmak ve çözüm odaklı bir inovasyon yaratmak mümkün olabilecek. Bu süreçte; açık toplum, açık kaynaklar, açık veri ve dijitalleşme ile zaman ve mekândan bağımsız ortak platformlar; sosyal inovasyonu tetikleyecek en önemli güç kaynağı olarak ön plana çıkıyor. Çağın gereklerine göre şekil değiştiren toplumsal yardımseverlik de sosyal inovasyon için bir diğer güç kaynağı konumunda.

Farklı sektörler ve ülkelerden 16 binden fazla katılımcıyı bir araya getiren dünyanın önde gelen sosyal inovasyon ağı Social Innovation Exchange (SIX) bu anlamda etkili bir platform.

‘SIX Wayfinder’ın ilki, geçen yıl Londra’da düzenlendi. İkincisine ise geçtiğimiz pazartesi ve salı günü İstanbul evsahipliği yaptı. Sosyal fayda ve inovasyonun kesiştiği sosyal inovasyon ekosistemindeki mevcut modelleri masaya yatıran SIX Wayfinder İstanbul, Türkiye’nin bir sosyal inovasyon merkezi olabilmesi, sadece ülkemizde değil bölgemizdeki temel toplumsal meselelerin çözümünde de yön gösterici rolü üstlenebilmesi açısından önemli bir toplantı oldu.

Sosyal inovasyon platformu imece’nin yürütücülüğü, ATÖLYE ve S360'ın içerik ortaklığı, Brookings Doha Center ve UNDP İstanbul Bölge Merkezi katkılarıyla Zorlu Holding evsahipliğinde düzenlenen toplantıda, sosyal inovasyonun gelişmesinde önemli rol oynayan, sosyal, çevresel, kültürel ve ekonomik açıdan ‘daha iyi bir dünya’ hayal eden, tasarlayan, üreten, uygulayan ve yöneten 20’yi aşkın sosyal inovasyon lideri bir araya geldi. 

Toplantının konuşmacılarından biri de Harvey Koh idi. Koh, toplumların yaşadığı sorunlara sürdürülebilir çözümler üreterek daha iyi bir geleceğe katkı sağlamayı hedefleyen bir danışmanlık şirketi FSG’nin Genel Müdürü. Kapsayıcı Piyasalar alanında uzman bir isim olan Koh, Bombay ve Londra’da çalışmalarını sürdürüyor ve konut sektöründen, su ve sağlık sektörüne kadar birçok alanda yoksul ve ötekileştirilmiş toplumlara fayda sağlayacak iş modelleri geliştiriyor.

Michael & Susan Dell Vakfı, Omidyar Ağı ve Bill & Melinda Gates Vakfı gibi kurumlarla yakın işbirliği içinde çalışan Harvey, kapsayıcı işletme ve etki yatırımı alanlarında hazırlanan birçok raporun başyazarı. Bunlardan biri de, “Pioneer Gap” (Öncü Yatırımcı Boşluğu) kavramını öne süren ve bu boşluğu kapatmak için sabırlı, riski göze alabilen sermayeye daha çok ihtiyaç duyulduğunu anlatan "From Blueprint to Scale" isimli rapor. Harvey Koh’a “Kapsayıcı Piyasalar” modelinin sağlayacağı faydaları sordum.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı kapsayıcı piyasa tanımını şöyle yapıyor: "Dezavantajlı grupları talep tarafında müşteri olarak, arz tarafında ise çalışan, girişimci ve değer zincirinin çeşitli noktalarında yer alan insanlar olarak bir araya getirmek."

Kapsayıcı piyasa tanımın zaman içinde değişime uğradığını ifade eden Harvey Koh, ilk başlarda, fakir toplumlara hizmet veren piyasaların nasıl iyileştirileceğine odaklanıldığını; fakat aslında gelişmekte olan ülkelerdeki fakir toplumların, piyasalarla bağlantılarının sadece parasal olmadığını, eğitim, sağlık, konut, su gibi alanlara erişimi de kapsadığını söylüyor. Koh’un yorumları şöyle: 

“Temelde, kapsayıcı piyasaların sadece zenginlere hizmet vermesini değil, aynı zamanda fakirlere de hizmet vermesini hedefledik. Zaman içinde bakış açımızı genişlettik. Dezavantajlı olmak veya dışlanmak her zaman gelir düzeyiyle, zengin ve fakir olmakla ilgili bir durum değil. Piyasalar kadınları dışladığında ne yapacağız? Ya da piyasalar bazı etnik grupları dışlarsa ne olacak? Engelli vatandaşlar piyasaya dahil edilmezlerse ne olacak? Bunların yanı sıra, piyasaların nasıl iyileştirileceği de ayrı bir konu. Bu, gelir düzeyini ya da ürün kalitesini iyileştirmekle mi ilgili bir konu? Yoksa, insanların yaşanacak şoklara karşı dayanıklılığını artırmakla mı ilgili? Ya da çevreyi korumakla mı? Tüm bu yönleri ile baktığımızda, kapsayıcılık unsurunun çok daha zorlu bir süreç olduğunu ve hiç bir alanı dışarıda bırakmaması gerektiğini görüyoruz.”

Mikrofinans 20 milyar dolarlık “teşvik” sayesinde başarılı oldu

“Yeni iş modelleri yaratmak çok kolay değil. En bilinen ve en yaygın kapsayıcı iş modeli olan mikrofinansa bakacak olursak; yaptığımız araştırmalar, mikrofinansın ticari güvenilirliğini kanıtlaması ve yatırımcılara çekici görünebilmesi için 20 yıl boyunca 20 milyar dolar teşvik alması gerektiğini ortaya koyuyor. Yani bu modelin gelişimi için son derece sabırlı, risk toleranslı sermaye desteği gerekli oldu. Bu süreçte de büyük ölçüde 'yardımseverlik' adına verilen paralar devreye girdi.”

Finansal kapsayıcılık işin en kolayı

“Bir diğer konu da, bu gelişmelerin birden bire, kendiliğinden olmadığı. Başarılı iş modellerinin gelişiminde, vakıfların, yardımseverlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve hükümetlerin büyük çabalarının olduğunu görüyoruz. Bu çabalar sadece girişimcileri desteklemekle kalmıyor; aynı zamanda işin büyüyeceği ekosistemin kurulmasına da öncülük ediyor. Mikrofinansın gelişimi açısından baktığımızda, yeni kredi derecelendirme kurumlarının, yeni düzenlemelerin büyük rol oynadığını görüyoruz. Her ne kadar bu gelişmeleri her sektörde izlesek de, gelişmekte olan ülkelerde kapsayıcı piyasalara en fazla odaklanan sektör, finans sektörü olarak ön plana çıkıyor. Mikrokrediler bunun en somut örneği. Öte yandan mobil para gibi yeni dijital modeller de hızlı bir şekilde yaygınlaşıyor. Beklediğimiz ilerleme, ne yazık ki her sektörde aynı hızla gerçekleşmiyor. İhtiyacı olanlara konut inşa etmeyi, okul veya hastane kurmayı amaçlayan iş modellerinin yaygınlaştırılması, para veya bilgi paylaşımı temelli iş modellerinin yaygınlaştırılmasından çok daha zor."

Zeynep Bodur Okyay: Anlamı olmayan hayat zaman kaybıdır

SIX Wayfinder İstanbul’da dinlediğimiz Kale Grubu Bakanı Zeynep Bodur Okyay, “Anlamı olmayan hayat, zaman kaybıdır” diyor ve şu yorumları yapıyor: “Babam çok önemli bir rol modeldi benim için. Yerel değerleri uluslararası değerlere nasıl bir araya getireceğini bildi. Yaptığı her işte insanı merkez aldı, sosyal fayda yaratmaya odaklandı. Kısa vadeli fayda yaratmak yerine, toplumsal fayda yaratmayı hedefledi. Ben de bu değerlerle büyüdüm. Kurumsal inovasyonun en önemli parçasının sosyal inovasyon olduğuna inanıyorum. İş stratejiniz ne olursa olsun, insana dokunmalısınız. Yoksa hiçbir yararı olmaz. Dr.(h.c.) İbrahim Bodur Kaleseramik Eğitim, Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı (KSV) aracılığıyla eğitim, istihdam ve girişimcilik alanlarında pozitif sosyal değişim amaçlı çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Birçok ilde okulları yeniliyoruz, burslu öğrencilerimize fabrikalarımızda çalışma fırsatı sağlıyoruz, mentorlük programları gerçekleştiriyoruz. Geçen sene Ashoka ile sosyal girişimcilik programı başlattık. Tabi ki, değişim yapmak için önce içeriden başlamak gerektiğini biliyoruz. Dolayısıyla, şirket içinde sosyal inovasyon konusunda farkındalık yaratıyoruz, sosyal inovasyonun iş modeline entegre edilmesini hedefliyoruz. İşin en zor tarafı da bu. Dolayısıyla, çalışanlarımızı kapsayan bir kültür değişimi yaratmayı hedefliyoruz. İnsanların anlam yarattıkları bir işte çalışmak istediklerini, ancak bu şekilde inovatif olacaklarını biliyoruz; çünkü anlamsız bir hayat, bir zaman kaybıdır.”

Emre Zorlu: Sosyal etki odaklı yatırımların büyüklüğü 150 milyar dolara ulaşıyor

“Sosyal inovasyonu dünyamızı karşı karşıya olduğu sorunlardan çıkaracak bir can simidi olarak görüyoruz” yorumunu yapan Zorlu Holding Yönetim Kurulu Üyesi Emre Zorlu’nun yorumları şöyle: “Birleşmiş Milletlerin yoksulluk, açlık, sağlık, eğitim, sosyal adalet gibi geniş yelpazedeki sorunların çözümü için belirlediği 17 küresel hedefi devletlerin ya da hayırseverlerin tek başına çözebilmesi mümkün değil. Şirketlerin, büyüklüğü 150 milyar dolara ulaşan sosyal etki odaklı yatırımları artık gündemlerine alması gerekiyor. Eğer bugün bunu yapmazsak, yarın ne şirketlerin ne de kurumların üzerinde duracağı bir zemin olmayacak. Her geçen daha büyüyen sosyal ekonomi, toplumsal sorunları çözerken, aynı zamanda şirketler için yenilikçi iş fırsatları yaratma potansiyeli de taşıyor. Sağlıklı bir şirket olmak için sağlıklı bir toplum olması gerekiyor. Zorlu Holding olarak, kurucu ortağı olduğumuz sosyal inovasyon platformu imece ile toplumsal meselelere, yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler üretmeye odaklanıyoruz. Thomson Reuters Vakfı’nın 2016 yılında hazırladığı bir rapor özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin de sosyal girişimcilik konusunda önemli bir aşama kaydettiğini ortaya koyuyor. Bu ekosistemi geliştirip, Türkiye’nin bir sosyal inovasyon merkezi olabilmesinin önünü açabiliriz.”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar