Hanehalkı borçlanması sınıra yaklaşıyor

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Yaklaşık kırk yıllık finansal serbestleşme süreci artık her alanda sorgulanıyor. Belki bunun için geç bile kalındı. Çünkü bu süreç çok sancılı geçti. Son yirmi yılda, 1994’de Türkiye ve Meksika, daha sonra Arjantin ekonomisi krize düştü. 1995 yılında Japonya’da başlayan finansal kriz 1997/1998’de Güneydoğu Asya’yı, 1999’da ve 2001’de Türkiye’yi vurdu. Nihayetinde 2007/2008 yılında dünya ekonomisi derin bir krize girdi. 

Bu uzun süreçte finansal serbestleşme teorisinin öngördüğü tasarruf oranı artışı Güneydoğu Asya ülkeleri dışında gerçekleşmedi. Tasarruf oranları birçok ülkede düştü, kamu ve özel kesimin  (reel sektör ve hanehalkı) borçlanma oranı arttı.  AB’nin sorunlu ekonomilerinde hanehalkı borçlanma oranı kriz öncesi çok yükseldi. Örneğin İrlanda’da Hanehalkı Borç Stoku/Harcanabilir Gelir oranı 2002 yılında yüzde 112.24 iken oran krizin başladığı 2007 yılında yüzde 202.81 kadar çıktı. Hanehalkı borç stokunun yüksekliği, firmaların kar oranlarının azalması ile birleşince kredi dönüşleri yavaşlamaya başladı, menkul ve gayrimenkul sektöründeki fiyat balonu patladı. Bireysel krediler içinde mortgage kredilerinin payının yüksek olması nedeni ile kredi hacmindeki daralma, başta inşaat sektör olmak üzere diğer sektörlerde de “zincirleme etki” yarattı.  

Bu dönemde Türkiye ekonomisi için en önemli risk 2001 krizi sonrası artan cari açık ve azalan tasarruf oranları oldu. Tasarruf oranının düşmesi doğal olarak banka bilançolarına da yansıdı ve bankaların pasifleri (fon kaynakları) içinde mevduatın payı 2003’te yüzde 70 dolayında iken 2013’e gelindiğinde oran %55’e geriledi. 

Bankalar kriz sürecinde yurtiçi kaynak teminindeki yetersizlik nedeni ile önce sadece sendikasyon kredilerine, daha sonra buna ek olarak borç senetleri çıkartarak yurtdışı kaynaklara yüklendiler. Uluslararası likidite bolluğu da buna zemin hazırladı. Bankacılık sektörü fon kullanımında bireysel kredilere öncelik verdi. Bireysel kredilerde kredi dönüş oranının yüksek olması, teminat sorununun genel olarak olmaması, yüksek faiz marjı bu tercihte önemli rol oynadı. Buna bir de hükümetin izlediği inşaat yatırımlarını artırma politikası eklenince, banka bilançolarındaki bireysel kredilerin, bunun içinde de konut kredilerinin payı hızla yükselmeye başladı. Sektörün karlılığı tavan yaptı. Ancak bu arada hanehalkının borçlanma oranı da son on bir yıl da hızla arttı, 2003 yılı sonunda Hanehalkı Borç Stoku 13.4 milyar TL iken, 2013 yılının üçüncü çeyreği sonunda borç stoku 392.1 milyar TL’sına, Hanehalkı Borç Stoku/GSYH oranı da 2003 yılında yüzde 7.5 iken, 2013 yılında  yüzde 55.2’ye kadar yükseldi.

Hanehalkı borç stokundaki artış ekonomide toplam tüketimi artıran bir işlev yükleniyor, bu da ekonomide büyüme oranına olumlu yansıyor. Ancak belli bir dönem sonra Fisher’in borç-deflasyon ilişkisi devreye giriyor ve borçlanma oranı büyüme oranı eşlik edemiyor, borçlanma oranı hızla artarken, büyüme oranı bu artışa paralellik göstermiyor. Türkiye’de son dönemde bu iki değişkendeki gerçekleşmelere baktığımızda, borç-deflasyon ilişkisinin çalıştığını görmekteyiz. Nitekim 2003-2005 yılları arasında borçlanma oranı ile büyüme oranı arasındaki paralellik sağlanmış ise de, 2005 yılından itibaren bu paralellik hızla kopmaya başladı, hatta 2009 krizinde bile iki değişken biri birine yakınlaşmadı, 2010’dan itibaren ise makas açılmaya başladı. Sonuç olarak döviz kurunun ve faiz oranının artmaya başladığı Türkiye’de, borçlanma maliyetlerindeki bu artışa rağmen eğer bireysel krediler yükselmeye devam ederse, Türkiye’nin borç-deflasyon tuzağında girdiğini söyleyebiliriz. Bu ise Türkiye’nin bankacılık sektörü kaynaklı bir dalgalanmanın ortaya çıkma olasılığı artırır. Böyle bir krizde, Türkiye’de hanehalkı ve bankacılık sektörü ile birlikte, bireysel krediden beslenen inşaat ve otomotiv sektörü kaybedenler arasında olacak. Yani kriz sadece mali sektörü değil, reel sektörü de vuracak.    

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019