Hindistan ekonomisi düşüyor, sıradaki

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com


1990'lı yıllarda ekonomi yazınına yükselen ekonomi kavramı girdi. Bu ülkelerin ortak özelliği finansal serbestleşmeye giden, yüksek oranlı büyüyen ekonomiler olması idi. Kavram bir anlamda da gelişmekte olan ülke sınıflamasından çıkmaya aday ülkeleri ifade ediyordu. Bu ülkeler içinde dört ülke 2000'li yıllarda itibaren ayrı bir kefeye kondu. Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin adlarının İngilizcesinden yola çıkılarak BRIC ülkeleri olarak adlandırıldılar. BRIC ülkeleri hızlı büyüdükleri ve çoğu zaman cari fazla verdikleri için daha da önemsendiler. Bu ülkelerin bir diğer özellikleri de uyguladıkları ekonomi politikaları ile ülkelerinde devlet kapitalizmini bir model olarak öne çıkartmaları oldu. BRIC ülkelerinin bir başka özelliği de, bu ülkelerde gelir dağılımının bozuk olması ve ciddi bir yoksul kitleye sahip olmaları idi. BRIC ülkeleri yoksulluk ile mücadelede ciddi başarılar elde ettiler. Örneğin 1980'lerin başında Çin'de yaklaşık 800 milyon kişi günde 1,25 doların altında bir gelirle yaşarken, bugün bu sayı 40 milyona gerilemiş durumda. Brezilya'da da Lula da Silva 2002 yılında başkan seçildiğinde ilk uğraşı yoksul sayısını azaltma politikalarını uygulamaya koymak oldu. Bu sayede 40 milyon kişi yoksulluk sınırının üstüne çıktı. 

Tüm bu olumlu gelişmelere karşın ortalama bir Amerikalı 1890'larda Çinli ve Hintli yurttaştan altı kat iyi durumdayken, 1990'larda 25 kat iyi duruma geldi. Yani küreselleşmenin odağında yer almak, finansal serbestleşmeye gitmek bu ülkelerin yurttaşlarının Amerikalıların refah düzeyini yakalamalarını sağlamadı. (Birkaç yıl önce bir öğretim üyesi arkadaşım anlattı. Yapılan bir kongre nedeni ile Türkiye'ye gelen Hintli bir öğretim üyesini evlerine yemeğe davet etmişler. Evi gezen Hintli öğretim üyesinin ilk cümlesi: " Ne kadar zenginsiniz, evinizde çamaşır ve bulaşık makinası var" olmuş). 
BRIC ülkeleri IMF, Dünya Bankası tarafından övüle övüle bitirilemedi. Sürekli gaz verildi. Örneğin 2050'de dünyanın en büyük ekonomisi Çin olacak dediler. Bu gazla Çinliler çok çalıştı, ancak az harcadılar. Gelir dağılımı bozukluğu devam etti. Çinli yeni zenginler ortalıkta gezinirken, ortalama Çinli ancak işten eve gidip gelebildi. Hala yoksul Çinliler şehirler arasında yolculuklarını yürüyerek yapıyor. Bu durum ne yazık uluslararası makro ekonomik göstergelere yansımıyor. Devlet kapitalizmi yolsuzluğu ve gelir dağılımını besledi. Yıllar önce John Kenneth Galbraith'den esinlenerek söylediğim "Çinlilerin kalbi sosyalist ancak beyinleri kapitalist" tümcesi doğrulandı.  Çin ekonomisini yönetenlerin düşünce dünyaları büyük ölçüde bu temelde çalıştı.
Hindistan BRIC ülkeleri içinde yoksullukla mücadele eden bir başka ülke. Fakat Hindistan aynı zamanda bağımsızlığını kazandığı günden bu yana demokrasi ile ekonomik kalkınmayı birlikte gerçekleştirmeye çalışan bir ülke. 

Hindistan hızlı büyümeyi sürdürebilmek için yabancı doğrudan sermayeye ve kısa vadeli sermayeye dayalı bir ekonomik yapıya sahip. Bu yapı kırılgan bir yapı. Bundan dolayı da 1991 yılında büyük bir kriz yaşadı. Ülke ancak IMF ile anlaşarak ayakta kalabildi. Şimdi Hindistan diğer yükselen ekonomiler gibi yeni bir krizin eşiğinde. 22 Temmuz'da 20.159 olan Bombay Borsası Sunsex endeksi, yüzde 11,18'lik düşüşle 21 Ağustos'ta  17.905'e geriledi.


Hindistan Rupi'si yıl başında ABD doları karşısında 42,1 iken, 22 Ağustos'ta 64,8'e kadar geriledi. FED'in parasal genişlemeyi sona erdireceğine yönelik söylentilerin başladığından bu yana Rupi ABD doları karşısında yüzde 17 değer yitirdi. Rupi değer kaybederken, sermaye kontrolü olmasına rağmen son iki aydır Hindistan'dan sermaye çıkışı hızlandı. Haziran başından bu yana uluslararası yatırımcıların Hindistan'dan çektiği para 11,5 milyar dolara ulaştı. Hindistan'da 2011 yılından itibaren büyüme oranı ve sabit sermaye yatırımları düşüyor. Son iki ay ki gelişmelerle ile birlikte bu düşüşün güçlenerek devam edeceği görülüyor. Özetle Hindistan ekonomisi krize girmek üzere.

Dün açıklanan FED kararları sonrasında, daha önce de yazdığımız üzere, krizin üçüncü evresi, başta BRIC ülkeleri olmak üzere tüm yükselen ekonomiler için tehlike çanlarının daha güçlü çalmasına neden olacak. Eğer bu öngörülerimiz gerçekleşir ise finansal serbestleşmeye dayalı finansman modeli ile büyüme politikasının iflas ettiği kesinleşecek. Yeni model için arayış devam ediyor.

Bu konuda okuma önerisi: Dani Rodrik, Akıllı Küreselleşme.
 

7798978.jpg

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019