Hüsran

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Biz köşe yazarlarının temel hastalıklarından biri hüsran hastalığıdır. Buna düş kırıklığı hastalığı diyen uzmanlar! da vardır. Hüsran hastalığı umulan, beklenilen bir şeyin elde edilememesinden duyulan acıya verilen bir isimdir. Köşe yazarlarının umduğu, elde etmek için bekledikleri şey yazılarının geniş kitlelerden çok hitap ettikleri kitleler tarafından ciddiye alınarak okunmasıdır. Ciddiye alınarak okunması derken okurken yerli yersiz sırıtmamayı kast etmiyorum. Okurların, hiç olmazsa hatırı sayılır bir kısmının, “Yahu bu adam ne diyor? Neden böyle diyor?” falan diyerek soruşturmaları. Bir e-mail atsalar yeter. Şimdi “Bu nereden çıktı?” diyorsunuz. Haklısınız. Bir haber okudum oradan çıktı. Biri NY Times gazetesinde 2 Ocak 2019 tarihinde Carlotta Gall imzasıyla çıkan bir haber . Habere göre; 2017 yılında yurt dışına göçen Türklerin sayısı 250 bini aşarak 178 bin kişinin göçtüğü 2016 yılına oranla %42 artmış. İki senede yarım milyona yaklaşan Türk’ün yurt dışına göçmesi dikkat çekmeyecek gibi değil. Bir de yakın çevremden iş sahibi Musevi Türklerin İspanya ve Portekiz’e, sahib-i servet olanların Kanada‘dan Malta’ya uzanan ülke vatandaşlığına geçmeleri var. Türkiye’nin zenginlerinin %12’sini oluşturan 12 bini aşkın Türk milyonerin aynı yıllarda sermayelerini ülke dışına çıkardıkları söyleniyor. Göçenlerin profillerine bakarsanız ülkemizin önemli bir beyin ve servet göçü sorunu olduğunu göreceksiniz. Gall’e göre ekonomik durumun bozulması göçün başta gelen nedenleri arasında. Peki ekonomik durumun bozulması sürpriz mi oldu ki yarım milyona yakın Türk alel acele kapağı yurt dışına atmış? Yani, ekonomik krizin (veya adını siz ne koymak istiyorsanız bir sıkıntının) geleceği 2012 yılından bu yana belli değil miydi? Piyasaya basılan trilyonlarla dolar ve euro sayesinde atlatıldığı sanılan Global durum için bakın 7 Kasım 2012 tarihinde ilerisi için şu aşağıdaki tahminler yapılmış:

1. (Ekonomik) Kriz azalarak da olsa 2020'lere kadar tüm sektörleri olumsuz etkileyecek;

2. Bazıları bunu (ekonomik krizi) ulusal ve uluslararası mali sektörün gereksindiği reformların yapılmaması sonucu olarak gördüğünden bankaların üzerindeki baskılar devam edecek ve global bir mali kaynak, özellikle bir likit krizi doğacak;

3. Yatırımlar, ticaret hacmi ve emtia fiyatları ya düşecek ya da durağan kalacak;

4. Bazıları yaşanan krizin mali değil yapısal olduğunu ileri sürecekler ve özellikle ulusal ekonomilerde kemer sıkma politikaları, ikili anlaşmalar, bölgesel işbirlikleri ve korumacı düzenlemeler gündeme gelecek;

5. Ekonomileri zayıf ülkeler bölgesellik ve korumacılık yolu ile kendilerini korumaya çalışırlarken, ekonomileri güçlü ülkeler kalkınmakta olan ülkeleri destekleme politikalarından vazgeçecekler;

6. Hükümetlerin ekonomik sıkıntılarla baş edeceklerine dair kamu güveni yok olacak bunun sonucu sosyal ve siyasi patlamalar görülecek;

7. Aynı nedenden nakit paraya güven artacak, bu durum bankacılık sektörüne gerekli kaynak yaratmasına rağmen kaynağı aktaracak yer bulamayan sektör, borçlanmayı hızlandırmak için tedbirler alacak. Bu borçlanma piyasaları rahatlatmak ve canlandırmak konularında kısa dönemde etkili gözükmesine karşın orta ve uzun dönemde daha ciddi sorunlara yol açacak;

8. Temel kaynak kıtlıkları ciddi uluslararası sorunlar yaratacak. Enerji kaynakları sıkıntılarına ve kimin nerede ne araştırabileceğine ilişkin uluslararası sürtüşmelere su kavgaları eklenecek;

9. Küçük ülkeler arasındaki ufak tefek çatışmalara süper güçler fiilen katılmayacaklar ama taraf tutacaklar. Kalkınmış ülkeler, bu çatışmalar kendi menfaatlerine dokunmadığı sürece müdahale etmeyecekler;

10. Su sıkıntısı ve global ısınma sonucu ortaya çıkan iklim değişiklikleri gıda üretimini olumsuz etkileyecek. Bunun sonucu gıda fiyatları ya artacak ya da yukarı aşağı ciddi dalgalanmalara uğrayacak, gıda ihracatına kısıtlamalar gelecek, bazı ülkelerde açlık ciddi boyutlara ulaşacak.

11. Gıda ve enerji ulusal ve bölgesel politikaların temelini oluşturacak. Devletlerin bu konulardaki müdahaleleri artarak devam edecek.

12. Ulusal ve bölgesel politikalar bir çok ülkede korumacı hüviyete bürünecek. İkili ve bölgesel anlaşmalara imza atan ülkeler Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTÖ) liberallik ve eşit muamele kurallarını ihlal ettikleri için takibata uğrayacaklarından DTÖ'de çatlamalar olacak. Bu anlaşmalar tedarik zincirlerini hem coğrafi açıdan hem de geriye entegrasyon nedeniyle işletmecilik açılarından kısaltacak.

13. Kalkınmalarını dış yatırıma bağlayan ülkeler borçlanmanın giderek artan baskısından dolayı bu politikalarını değiştirmeye çalışacaklar. Bu durum, şirketlerin hem yerel hem de uluslararası operasyonlarını zorlaştıracak.

14. İşsizlikle mücadele platformunda seçimlere giren siyasi partiler şirketlerinin dış yatırımlarına "iş ihraç" ettikleri gerekçesiyle mücadele edecekler.

15. Korumacılık ham madde ihraç eden ülkelerin bir yerde işine gelecek. Ham maddelere sahip ülkeler de bundan bir dereceye kadar memnun olacaklar.

16. Bu ülkelerde sivil toplum örgütleri özellikle adaletsiz gelir dağılımı ve fakirlikle mücadele amaçlarıyla sayıca artmanın yanı sıra daha etkin olmaya çalışacaklar. Ancak, başarılı olamayacaklar. Bu toplumsal sorunlara yol açarken ücretler düşecek, tüketicilerin ürün ve marka seçenekleri azalacak, fiyatlar artacak.

17. En çok zarar görenler zaruri olmayan ürünlerin ihracatıyla geçinen ülkeler olacak. Özellikle tek emtia ihracatıyla geçinen veya yerel ve bölgesel pazarların tüketemeyeceği miktarlarda üretim yapan sanayi ürünleri ihracatçıları en başta zarar görecekler.

18. Uluslararası ticaretin olumsuz etkilenmediği veya daha az etkilendiği alanlarda devlet tarafından kontrol altında tutulan büyük çok-uluslu şirketler öne çıkacaklar. Bu yolsuzluk ve örgütlü suçların devletle özdeşleşmesine yol açacak.

19. Kalkınmakta olan ülkelerin ihracat gelirleri azalacak. Bundan daha da önemlisi, bu ülkelerin ihracattan edindikleri net gelirleri giderek düşecek ve ihracat bir net kaynak transferi mekanizmasına dönecek.

20. Kalkınmakta olan ülkelere akan dış yatırım miktarı giderek azalacak, üretime yönelik dış yatırımın yerini kısa dönem, spekülatif mali yatırımlar alacak; bu ise net kaynak transferini hızlandıracak. Bu durum ihraç ettikleri değeri yerine koyamayan ülkelerde ekonomik ve sosyal sıkıntılara yol açarken, bunun siyasi sonuçları da görülecek.

21. Ülkelerin piyasaları sıkıştıran likit darlığına çare olarak faiz düşürmeleri de bu ülkeleri dışardan spekülatif amaçlı gelen paraya cazip olmaktan çıkaracak.

22. Enflasyon ve likit darlığı arasında sıkışan kalkınmakta olan ülkelerde bir çok sektörü peşinden çeken inşaat ve konut sektörü yer yer çökecek, yer yer buhranlarla karşılaşacak. Bunun sonucu büyük çapta ekonomik sıkıntılarla karşılaşan ve büyüme sorunu nedeniyle işsizlik problemleri ciddileşen kalkınmakta olan ülkeler, demokratikleşme çabalarından ödünler verecekler ve özellikle nüfusları genç olan ülkelerde sosyal problemler artacak.

2012 yılında yapılan bu 22 tahminin çoğunun doğru çıkması o tarihlerde bu tahminlerin yapıldığı yazıya kimse en ufak bir tepki göstermediğinden yazarın uğradığı hüsran hastalığına çare olmadı. Nereden mi biliyorum. O yazıyı ben yazdım da oradan. Keşke diyorum 22 tahmini bir yazıda yazmak yerine her biri için ayrı ayrı 22 makale yazaydım. Belki bir işe yarardı.

Sağlıcakla kalın

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019