IMF’den gene basmakalıp bir rapor

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Hafta başında IMF Türkiye ile ilgili 2016 yılına ilişkin 4. madde konsültasyon raporunu yayınladı. Açıkçası raporda klasik IMF bakış açısını yansıtan bazı basmakalıp analizler dışında, fazla dikkate değer bir saptama yok. (2015 resmi büyüme oranı ve milli gelir istatistikleri rapor tarihinden 25 gün önce açıklanmış olmasına rağmen, IMF raporda yayınladığı verileri güncelleme zahmetine bile girmemiş.) Her ne kadar genel olarak raporun tonu menfi olsa da, hükümet kanadı bazı olumlu noktaları öne çıkararak, muhalefet de negatif yönleri vurgulayarak rapora atıfta bulunabilir. Nitekim, öyle de oldu. 

Belli ki, 2015’in büyüme oranı IMF’yi de oldukça şaşırtmış durumda. Bu durumun büyük ölçüde iç tüketimin canlılığından kaynaklandığı tespitini yapmaktalar. Bu tespit genel itibarıyle doğru olmakla birlikte (2015’te özel sektör tüketim harcamaları artışı yüzde 4.5 oldu), bunun sebepleri konusunda kafaları hiç net değil. Akaryakıt fiyatlarındaki düşüşün etkisi olabileceğini düşünüyorlar ancak Türkiye’de akaryakıttan alınan vergiler büyük ölçüde sabit olduğu için fiyat düşüşlerinin nihai tüketiciye yansıması da oldukça düşük oluyor. (Nitekim 2015’te petrolun varil fiyatındaki büyük düşüşe rağmen pompa fiyatlarındaki ortalama düşüş sadece yüzde 13 oldu.) Tüketim artışına diğer bir neden olarak döviz mevduat hesaplarının varlığını öne sürmüşler. Devaluasyonla birlikte bu hesapların TL değerindeki artışla birlikte TC vatandaşları bu hesapları bozarak harcamaya girişmişler. Bu da doğru değil çünkü DTH’lar 2015’te 166 milyar dolardan 183 milyara çıktı. Diğer bir sav 2015’te tüketici kredilerinin arttığı savı. Halbuki bu kredilerdeki artış yüzde 8.8 ile sadece enflasyon kadar oldu. 

İç tüketimin canlılığı ile ilgili diğer bir iddia faizlerin düşük olduğu iddiası ki, buna da katılmak mümkün değil. Bir başka iddia da tüketicilerin daha da fazla devaluasyon olacağı korkusuyla araba alımlarını öne çekmiş olmaları. Evet geçen sene belki biraz da bu nedenlerle araba satışları beklenenden daha yüksek seyretti, ancak Türkiye’de satın alınan arabaların büyük çoğunluğu ithal ve milli gelirin tüketim malı ithalatı artışıyla büyümesi imkansız. (IMF’nin harcama artışı yoluyla büyüme konusundaki tek mantıklı sayılabilecek argümanı ise mültecilerin yaratmış olduğu ekstra talep.) 

İMF’nin Türkiye’nin 2016 yılındaki büyümesine ilişkin tahmini ise yüzde 3.8. Sonraki yıllarda ise büyümeyi yüzde 3.5 civarında tahmin ediyorlar. (OVP’ye göre ise bu sene büyüme tahmini yüzde 4.5, sonraki yıllarda ise yüzde 5.0). Bu sene özellikle asgari ücretteki artış sayesinde özel sektör talebinde yüzde 4.1 artış beklemekteler. Asgari ücretin iç talebi milli gelirin yüzde 0.6’sı kadar canlandırarak ekonomiyi ve bütçe gelirlerini artıracağını ve sonuçta da kamuya maliyetinin yüzde 0.3 seviyesinde kalacağını tahmin ediyorlar. Esasen İMF kamu açıkları konusunda oldukça iyimser bile sayılabilir. Bu sene kamu açığının milli gelirin yüzde 1.5’i kadar olacağını öngörmekteler ki, şahsen bunun rahatlıkla yüzde 2’nin üzerine çıkacağı düşüncesindeyim. 

IMF enflasyon konusunda karamsar. Bu sene ortalama TÜFE oranının yüzde 9.8 olacağını öngörmekte. Bu ise sene sonu enflasyonunun çift hanelere çıkabileceği anlamına geliyor. Halbuki, daha hafta başı yayınlanan Enflasyon Raporu’na göre Merkez Bankası bu sene sonunda enflasyonu yüzde 7.5 civarında tahmin etmişti. Özellikle gıda fiyatlarındaki artış hızındaki azalmanın devam etmesi durumunda, ben de IMF’nin tahmininin fazlaca kötümser kalabileceğini düşünüyorum. 

Her zaman olduğu gibi IMF raporunun önemli bir kısmı cari açık, tasarruf eksikliği ve bununla ilgili alınması gereken tedbirlere ayrılmış durumda. IMF bu sene yüzde 3.5’e geriledikten sonra cari açığın yüzde 4’ler civarında süreceğini öngörmekte. 

IMF özel sektör tasarruf oranları düşük olduğu için yeteri kadar yatırım yapılmadığı ve yatırım için de yabancı tasarruflara yönelindiği görüşünde. Reform deyince de aklına sadece işgücü kesimi reformu geliyor. Bunlar daha önce de yazdığım gibi benim kesinlikle katılmadığım görüşler. Türkiye’de herşeyden önce yerli yatırım ortamının iyileştirilmesi, iyi planlanmış teşvik ve koruma politikalarının uygulanması gerekiyor. Biz zaten bugünlere IMF’nin bu neo-liberal politikalarını uygulayarak geldik.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019