İnsanlığın hali: Emperyalizm ekonomi ve savaş eğilimi

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Giovanni Arrighi’ye göre 1960’ların sonunda-1970’lerin başında, çoktan aşırı yüklü bir terim haline gelmiş olan emperyalizm en az 10 anlama geliyordu. Uluslararası ilişkilerde emperyalizm (siyasi emperyalizm) en yaygın yaklaşımdı ve sol çevrelerle sınırlı değildi. Diğerleri? Emperyalizm ve azgelişmişlik; emperyalizm ve sermaye birikimi; kapitalizmin tekelci (en yüksek ve son) aşaması olarak emperyalizm; finans kapitalin hakimiyeti olarak emperyalizm; bir tekelci-oligopolcü kapitalizmde kartel çözümü olarak emperyalizm (Kautsky anlamında, ultra veya süper emperyalizm); emperyalizm ve eşitsiz gelişme; emperyalizm ve savaş eğilimi (önce kapitalist devletler, sonra emperyalistler tarafından provoke edilen azgelişmiş ülkeler arası savaşlara eğilim) diğerleriydi.

Savaş kışkırtıcılığı aşamasının öncesinde emperyalizmin militarizm tutkusu olarak öne çıktığını ekleyebiliriz. Hobson’un tersine, Lenin’in emperyalizmi kararsız ve geçici bir olgu olarak çizdiğini de söyleyebiliriz.

Emperyalizm çok popüler bir terim. Ancak başka dil kullananlar da var. “Demokrasi en önemli konu” diyenler var, “ekonomik liberalizm olmazsa olmaz” diyenler var. Peki emperyalizmin önemli özelliklerinden sayılmış olan “savaş eğilimi” 1870 sonrası nasıl bir seyir izlemiş? İlk grafik 1870 sonrası iki ülke arasında geçen savaşları logaritmik eksende gösteriyor. Görüldüğü gibi burada artış eğilimi var. Ama Warwick (İngiltere) üniversitesinden Mark Harrison'un ortaya koyduğu şekliyle trend (savaşların mutlak frekansı) ülke sayısı ve göreceli frekans şeklinde ikiye ayrılabiliyor. Savaşlar daha sık ortaya çıkıyor gibi görünebilir çünkü süre veya yoğunluktan değil savaş sayısından bahsediyoruz ve 1870'e göre çok sayıda bağımsız ülke var. Mesela dünyayı 10.000 etnik grup ülkesine bölerseniz savaş sayısı korkunç bir hızla artacaktır çünkü bu kadar “bağımsız” aktör aralarında teker teker savaşmaya başlarlarsa saat başı savaş çıkar. O nedenle göreceli frekans –ülke sayısını hesaba katan- daha iyi bir ölçü olmalı. Fakat burada da gördüğümüz frekansın 1914 sonrası aşağı yukarı aynı kaldığı. Mutlak olarak savaş sayısı artarken, göreceli olarak aynı kalıyor. Fazla dikkat çekmeyen bir sürü irili ufaklı savaş sürekli yaşanıyor yani.

Ama demokrasi/liberalizm/küreselleşme önemli gelişmeler olduğuna göre son 100 yılda insanlık bir miktar daha az savaşsız yaşayamaz mıydı? Hani artan ticaret dostluğa yol açacaktı? ‘Piyasa demokrasi getiriyor, demokrasi sürtüşmeleri azaltıyor’ hikayesi nerede? Bu kadarıyla aşırı tezlere yer yok. Yanlış veya doğru diye kestirip atamayız. Ancak “korumacılık yerine serbest ticaret, “diktatörlük” yerine “demokrasi”, kamu yerine piyasa daha iyi” iddialarının savaş açısından sonucu şöyle: Hadi diyelim ki bunların hepsi el ele gitsin. Hepsi aynı zamanla savaşlarla da el ele gidiyor. Öyle de aynı böyle de aynı mı? Peki neden?

Fazla derine inmeden çok basit bir neden söyleyebilirim. Grafikte 1500-1800 arası vergi gelirleri ve savaş/barış durumları birlikte gösteriliyor. Sanılabileceğin tersine, Erken Modern dönem öncesinde savaşlar genellikle –Haçlı Seferleri gibi toplumsal olaylar hariç ve bu seferlerdeki kayıplardan sonra- az sayıda askerle ve güçlükle seferber olunarak yapılabiliyordu. Sonrasında merkezi devlet güçlendi ve vergi salmaya başladı. Daha kolay borçlanır hale de geldi. Savaşların kolay finansmanı ve organizasyonuyla savaş çıkarma yeteneği beraber gidiyor. Mesela II. Dünya Savaşı'nda Britanya milli gelirinin yüzde 55'ini bu işe ayırabilmiş.

Oysa ki bu rakam I. Savaş'ta yüzde 37. Almanya da aynı: Yüzde 59'a karşı yüzde 70. “Proxy wars” (vekalet savaşları) da savaş sayılır. Sonuç şu olabilir: Savaş çıkarma “işinin” teknolojisi, finansmanı ve işletim modeli değişti.

Dönelim 100 senelik tarihi olan “emperyalizm ve savaş eğilimi el ele gider” meselesine. Sadece Avrupalılar uzun süredir birbirleriyle savaşmıyor diye bu eğilimin ortadan kalktığını sanmıyoruz değil mi? Emperyalizmin sadece “saf teorisi” yok, açık bir pratiği de var. Emperyalistlerin çıkardığı savaşlar Irak'ta, Suriye'de veya başka bir coğrafyada olunca savaştan sayılmıyor mu? Buralarda yaşayanlar insan değil mi? Şimdilik küçük küçük savaşlar var. Ancak dünya nüfusu hızla artıyor. Nispi fazla nüfus söz konusu ama zamanla mutlak fazla nüfus –Neo-Malthusyen- bir hale de gelebilir.

Savaş/ekonomi konusuna çok dikkat etmek gerekiyor. İrili ufaklı derken bir an gelir ve gerçekten büyük etkisi olacak hızlı ve üst teknolojili bir savaş da çıkabilir. İnsanlık daha barışçıl hale gelmişe benzemiyor çünkü.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019