Kaç paraysa verelim

Ali Argun KARACABEY
Ali Argun KARACABEY VERİDEN BİLGİYE argunkaracabey@arel.edu.tr

Harvard Business Review dergisinin Mart ayında çıkan “Çin Neden İnovasyon Yapamıyor” isimli, Çin devletinin 2006 yılından bu yana inovatif bir topluma dönüşebilmek için attığı adımların da anlatıldığı, ki pek çoğu bizim attığımız adımlara çok benzer, makalede sonuç olarak inovasyonun tetikleyici güçleri içinde sayabileceğimiz üniversite ve şirketler kesiminin içinde faaliyette bulunduğu siyasi ortamın inovasyonun önündeki temel engel olduğu vurgulanıyor. 

Küresel İnovasyon endeksine baktığımız zaman genel sıralamada 35. sırada yer alan Çin’in inovasyon girdileri sıralamasında 46. olduğunu, ülkemiz için ise bu değerlerin sırasıyla 68 ve 81 olduğunu görebiliriz. Yani bu endekse göre gerek Çin gerek Türkiye inovasyona yaptığı yatırımdan çok daha fazlasını elde etmiş. Yine bu endekste yer alan bir başka ölçek ise AR-GE’ye harcanan parasal miktara ilişkin. Bu sıralamada Çin 21, Türkiye ise 38. olarak yer alıyor. 

Çok kaba bir anlatımla, parayı verince bu iş olur diye kabul etmişiz ama, tam da istediğimiz gibi olmamış. Başka bir deyişle AR-GE’ye yaptığımız yatırıma göre genel endekste çok daha yukarılarda yer almamız gerekirken, diğer girdi faktörlerindeki olumsuzluklar, bizi daha aşağılara çekmiş gibi görünüyor. Benim bu yorumumu olumsuz bakış açısı olarak kabul edebilir ve siz bu değerleri “inovasyon girdilerindeki olumsuzluklara rağmen AR-GE’ye iyi yatırım yaparak sıralamadaki yerimizi olması gerekenin üzerine çıkarttık” diye yorumlayabilirsiniz. Bu yorum farkı tartışmaya açık olmakla birlikte, her ikisinde de bu yapı ve / veya anlayışla inovasyonda lider ülke olmamızın çok zor olduğu ortaya çıkar. Bunun nedenlerini çok farklı bakış açılarıyla çok faklı başlıklar altında toplamak olanaklı. 
Scott Anthony “İnovasyonun Küçük Kara Kitabı”nda ilk fikriniz her zaman yanlıştır diyor. Yani yeniliğin, tek bir fikir veya tek bir denemeyle başarıya ulaşabilecek bir süreç olmadığının altını çiziyor. Dolayısıyla gerçekten yenilikçi olmak isteyen şirketlerin çalışanlarının hata yapmalarına olanak sağlayan bir anlayışı hakim kılmaları gereklidir. Çoğu örgütte, çalışanlar hiçbir şey yapmadıkları için alacakları cezanın, yanlış yaptıkları için alacakları cezadan daha az olduğunu bilirler. Bu tür örgütler, mevcut durumunun en sıkı korunduğu örgütlerdir. 

Sonradan Facebook’a transfer olan Sheryl Sandberg’in şirkete milyon dolarlar kaybettiren büyük bir hatası üzerine Google’ın kurucularından Larry Page’in kendisine söylediği “Bu hatayı yaptığın için çok memnunum. Çünkü ben çok hızlı hareket eden ve çok iş yapan bir şirket yönetmek istiyorum, fazla ihtiyatlı ve az iş yapan bir şirket değil” ifadesi yenilikçi şirketlerin sahip olması gereken çalışma iklimi hakkında bize önemli bir ipucu verecektir. Bu anlayış (tek başına değilse bile), bu şirketin kısa bir sürede çok fazla yeniliğe imza atmasını sağlamıştır.   

Bizim şirketlerimizin çoğu için milyon dolarlık kayıpların telafi edilebilir nitelikte olmadığını biliyorum ama buradaki sorun para miktarında değil anlayışta yatıyor. Her düzeyde ve her alandaki çalışanların iş yapma biçimlerine ilişkin fikirlerini hata yapmaktan korkmadan açıklayabilecekleri bir ortamın sağlanması yenilikçilik için olmazsa olmaz koşullardan biridir. Yenilikçi olmak istiyorsak, yenilikçi olduğumuzu söylemenin bir adım ötesine geçmemiz ve yenilikçiliği şirketimizin her bireyinin hissedebileceği bir anlayışa dönüştürmemiz gerekiyor.  

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Abone 13 Mayıs 2019
Paylaşım ekonomisi 29 Nisan 2019
Eğitimde değişim 18 Mart 2019
Sistem bozucular 21 Ocak 2019
Dijitalleşme, ama nasıl? 31 Aralık 2018
Dalgalar ve Atatürk 21 Mayıs 2018