Kapitalizm ve “ilk birikim”

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Kapital’in birinci cildinin 26-33. bölümleri arasında “ilk birikim” ve etrafındaki temalar anlatılır. Bu kurguya göre “ilk birikim” olmadan kapitalizm doğamazdı. Köle ticaretinden, yağmadan, tarım arazilerinin çitlenerek kapatılmasından, işgücü piyasasının düzenlenmesinden, tarımda açığa çıkan fazla işgücünün kentlere akmasından, kolonileştirmeden vb. dolayı “ilk birikim” olmuştur. Kapitalizm böyle doğmuştur. Böyle midir? Bilmek kolay değil. Ancak soru işaretleri var.

Bir gün bu “ilk birikim” konusuna geri dönmek gerekecek. Bunu “Değer ve Sermaye Birikimi” çalışmasında yapmayı planlıyorum. Oldukça fazla iktisadi tarih verisi ve simülasyonlar, grafikler, tablolar vb. gerektiren ‘kompütarize’ bir bölüm olmak zorunda çünkü. Örneğin “ilk birikim” sonucu elde edilen fonların sermayeye dönüşmüş olması halinde hangi oranda değer kaybına uğrayacağını hesaplamak gerekecek. Köle ticaretinin getirdiği fonların ne kadar tuttuğunu, çitlemelerin dönemler ve bölgeler itibariyle anlamlı birikim sağlayıp sağlamadığını, hatta işgücü piyasasının nasıl dönüştüğünü -1200’lerden itibaren İngiltere için ücret serileri artık var ve işgücünün yarısı o zaman dahi ücretliydi zaten- görmek gerekecek. Tabii şahsen çok sevdiğim “tepedeki şato” türü iki sınıflı feodalite şemalarının tarihsel verilerle pek örtüşmediğine “akıl oyunları” olduğuna da dikkat çekmek gerekecek –ki bunu klasik feodalite tarihçilerinden de bilmiyor değiliz.

Bunları ‘Marksizm içi’ sayılabilecek bir tarzda düşünmek ve sergilemek –iki farklı faaliyet- kolay değil. “Akıl oyunu” gerektiriyor ki sonra bu oyunu Marx’ın zamanına göre inanılmaz zenginliğe ulaşan günümüz ekonomik istatistikleriyle karşılaştırabilelim. ‘Marksizm içi’ olmalı ki mukayese anlamlı olsun. Ortaya konulmuş tezleri yeniden düşünmenin ilk ve en tutarlı yolu içinde anlam kazandıkları teorik çerçeve içinde kalarak tartışmaktır. Elbette bugün yüzde yüz aynı çerçevede kalmak pek mümkün değil; ancak bilinçli bir şekilde denenebilir.

Bu tip bir iktisadi tarih alıştırması için kök-sermaye modellerinin bir sürümü işe yarayabilir. Şöyle ki soru şu olsun: Kök-sermaye ne kadar küçülürse, yani “ilk birikim” fonları ne kadar küçük olursa veya ne kadar hızlı değer kaybederse, sermaye birikimi başlayamayabilir? “İlk birikim” bir alt sınıra yakınsadıkça, ama sınıra değmedikçe, birikim mümkün olabilir mi? Veya kapitalizm adını verebileceğimiz bir ‘fiziki sermaye birikimi/teknolojik ilerleme/yeniden değerleme’ sürecinin “başlayamaması” için gereken “ilk birikim” alt sınırı nedir? Gamma diyelim… Daha somut konuşursak Kuzey İngiltere’de 1760 senesinde bir dökümhane modernleştirmesi için gereken sermaye City’den kolayca sağlanabilecek bir miktar ise… Gamma, küçük ise...

Aynı alıştırmayı tersten deneyebiliriz. Diyelim ki Kraliçe Elizabeth I John Dee’yi Bavyera’ya yollamadan önce -John Dee hani ‘Elizabeth Golden Age’ filminde İspanyol donanması İngiltere kıyılarına yaklaşırken kraliçenin akıl danışmaya gittiği akil adam, ki o sırada İngiltere’de değildi ama film bu sonuçta- Sir Francis Drake'in 1585’de İspanyol gemilerini yağmalayıp Londra limanına altın yığdığı haftalardayız. Beş gemi dolusu Latin Amerika kıymetli madeniyle yapılan yatırımın sonucu olan fiziki sermaye, teknolojik gelişme haddi düşük ise ve yeniden değerleme oranı zamanın faizine göre yüksekçe hesaplanırsa, 1760 yılında kaç para eder? Amortisman oranı? Fiziki sermayenin yıpranma haddi? Sonuçta fiziki sermayeye yatırılan 1585 yılının 5 gemi altından kala kala 1760 yılının 100 poundunu buluyorsak… Bu eşiğe ne desek? Lambda diyelim. Lambda küçük ise…

Alternatif olarak "yağma fonları" (ilk birikim) mali sermaye olarak park etti ve 109 sene sonra Bank of England kurulduğunda kraliyete borç vermek için çıkarılan kamu borç senetlerine yatırıldı, sonra da... Böyle bir hikâye yazsak. Sonunda 1760 İskoçya'sında bir dökümhaneye kredi olarak verilsin ya da şahıs bu kağıtları miras olarak babasından alsın. Diyelim ki altınlara bir şey olmadı, borçlanma senetlerine çevrildiler ve faiz oranı büyümeden yüksek seyrettiği, borçlanma kâğıtları fiziki değer kaybetmediği için bileşik faizle değeri arttı. Sanayi devrimi öncesi faizler hızla düşerken -ki bunu Walpole-Jefferson dengeleri bahsinde bu sütunda anlatmıştım- fiziki sermaye yatırımına dönüşmelerinin vakti gelmiş olsun.

Yine de olmuyor galiba... 250 yıl, 175 yıl, 125 yıl, 85 yıl, 55 yıl bekleme hikayeleri pek tutmayacak. Hem konu "beklemek ve ilk birikimin değerini korumanın bir yolunu bulmak" ise Charlemagne hazinesi de birden yüzeye çıkıp 950 sene sonra "ilk birikime" neden olabilirdi değil mi? Fonların yüzlerce yıl park edip uygun zamanda sanayi devrimine yol açtığını iddia eden bir anlatı çok cazip görünmüyor.

Kapitalizmi düşünmenin değişik yolları var.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019